Dünyanın içinden yeni bir dünya çıkarma ihtiyacı var. İnsanın kendini bulacağı, fıtratın nefes alacağı yeni bir hayat alanı özlemini derinleştiriyor.
İnsanın eşyanın önüne çıktığı, rakamsal ifadeleri aştığı yerde insan anlam dünyasını inşa edebilir ancak.
Dünyada böyle bir potansiyel, söylem düzeyinde sadece İslam sahip. Varlık hiyerarşisini doğru kuran ve insanı, kendine kurdurma imkanı veren, aklı ve kalbin ihtiyacını ona sunan yegane söylem odur. Hazzın yıkıcı yatay ilişkisini, iyiliğin dikey akışıyla değiştiren kadife gül onun özünde saklı durmaktadır.
Başıbozuk hareket etmenin özgürlük telakki edildiği vasatta söz önemini yitirmiştir. Sorumluluğun inşa edici gücünü yitirmiş bir algı sıkışmadığı sürece hazzın esaretini kabullenecek ve çare derdine düştüğünde arayışını göz yordamı ile yapmaya yönelecektir. Görsel medeniyet kabuğa önem vererek anlam dünyasının önüne jelatinden can canlı duvarlar ördü. Kalbin üşümesi yalnızlığının işareti aklın yıkıcı tezahür biçimi, tatminsiz hırsların elinde kalışıyla ilgili.
Modern insanın sorunu güneşi yeraltında saklayıp fenere hayran kalan Müslümanlar...
Kendini tanımlamadan önce, neden batıldan beri olduğunu ortaya koymak bir yönüyle insana rağmen insandan yana olmanın açıklaması olacaktır. Modern dünya sadece adaletsiz değil, merhametsiz de. Adalet ve merhamet aynı aileye mensuplar ve varlıkları birbiriyle kaim. İkisin olmadığı yerde güç ve bencillik kişiyi ve toplumu teslim alır. Modern akış bu insafsız vadide varlık buluyor, akışa karşı duracak herşeyi ezerek yol alıyor. Fiziksel açıdan irkinti görünse de bu akışı durdurmak imkansız değil, Peygamberler tarihi imkansız görünen bu yokuşa döndürülen akışların örnekleriyle dolu. Yokuşa doğru akış için, öncelikle özgüven ihtiyacı ortaya çıkar. Son hücresine kadar söylemini hazmetmiş ve ona ram almanın mutluluğu gözlerim yansımış bünyelerin varlığını tarih önümüze koyuyor. "İnanıyorsanız üstünsünüz" düsturu insanı cevherleştiren, varlığın merkezine yerleştiren bir vurgudur. İnanan Yaratan'ın rızasını her mekan ve zamanda yegane amaç edinen geçici alemi aşmış bir yanıyla rahmetli olmuştur. Ölümün dünyevi anlayışları korku titreyişe saldığı yerde sonsuza tutunan ebedi bir mutluluğun peşine düşmüştür. Ebedi hayat karşısında dünyevi güçlerin kıymetinin esamesi okunabilir mi? İran sarayına elçi giden sahabinin dünyaya meydan okuyan tavrı hicretle dünyayı hiçe sayan muhacirlerin yoldaşlığı parlayan yıldızlar gibi yola çıkacaklara göz kırpmaktadır.
Sana bu tavırla dosttur. Yeryüzü razıdır muvahit olup yola düşenden. Dünyanın içinde, dünyaya meydan okuma erdemine kaç kez şahit olundu. Münirsin savaşı önce içinde başlıyor ve ölümüne kadar duraksamadan sürüyor. İç alemde yaşanan savaşın neticesi zafer olduğunda dışarıya özgüven olarak yansıyor. Ve cehd içinde alana sayısız kapılar açılmakta, nice ilham yüklü yollar ayağına serilmekte. Müslüman olmak yakınmaktan uzak durmayı gerektirir. En umutsuz görünen anda, umudun adresi olmayı gerektirir.
Mümin olmak sorunların değil, soruların değil, cevapların adresi olmaktır. Bütün bunlar için, özgüvenli duruş için öncelikle bir "özbakım" gereklidir. Namazı ikame etmekle başlayan eylem planı Salih amele raci olan eylemlerle günü kayıtlamalı ve artı duyarlılıkla yeni güne girmeli. Namazını ihmal eden müminin endişesi, özlemi ve hedefleri yara almış demektir. Kendine karşı özgüvenini yitirmenin alameti farikası namazdan verilen tavizle başlar. İç dünyada açılan menfezlere hazlar akmaya başlar ve sonuçta insanlığa hayır taşıyacak, iyiliğin yollarını açacak mümin seküler akışın selinde küçük bir çakıl taşı kadar iradesiz katılacak. Namazsız, duasız çabaların özü dünyevidir ve ancak o sınırlar içinde geçerliliğe sahiptirler. "De ki: 'İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" (Furkan- 77) Ayeti işleri kimin yaptığına ve muhtacın kim olduğuna dair hatırlatma yapıyor.
Müslümanın imkanı ve aynı zamanda farkı burada yatmaktadır. Fiili ve lafzi duayı bir araya safiyetle, getirdiğinde iyilik kapıları açılabilmekte, hayale sığmayacak kazanımlar ortaya çıkabilmekte.
Çarkların böylesine acımasız işlediği insanlığın keşif bir sis ortamında "kutup yıldızını aradığı devirde, şehre giren o aydınlık sesli adam gibi, büyük bir özgüvenle "0 kutlu elçi doğru söylemiştir ve onun çağrısı hepimizedir" diyebilmek...