Suudi Arabistan Kral Selman’ın başa geçmesinden sonra Kral Abdullah’tan kalma sistemi tasfiye etmeye başladı.  Nomenklatura tarzı içinde kapalı bir sistem vardı. Bir zamanların İtalya veya SSCB’deki yaşlı kuşağın iktidarına benziyordu.  Kral Abdullah donanım itibarıyla yetersiz bir şahsiyetti. Yarı ümmi oluşundan bahsediliyordu.  2002 yılında Beyrut’ta kendi planını ilan etmiş ama kimseye dinletememiş, kabul ettirememişti.  Keza 11 Eylül öncesine Filistin meselesiyle alakalı olarak oğul Bush’a bir mektup yazmış lakin ardından 11 Eylül patlayınca mektup hasıraltı edilmiştir.  Daha doğrusu baskın rüzgarlar karşısında etkisi sönmüştür.  Arap Baharıyla birlikte Müsteşarı Halit Tuveyciri ile birlikte kendi ayağına ateş etti. Müslüman Kardeşleri terör hareketi olarak tasvir etti ve kara listeye aldı. Bütün bunlar Suudi Arabistan’ın ilişkilerinin daralmasına yol açtı. Birkaç cephede birden savaşması rejimi bitap düşürdü. 23 Ocak (2015) tarihinde vefat etmesiyle birlikte kararan siyasi iklim yeniden açmaya, yeşermeye başlamıştır. Türk-Suud ilişkilerinin üzerinden Kral Abdullah gölgesi kalkmış ve bunun sonuçlarından birisi de Suriye’de muhalefetin toparlanması olmuştur.  Amerikan basınının yansıtmaya çalıştığı gibi bunu sadece  tek ayağa irca etmek doğru olmaz. Suriyeli muhalifler  Kral Abdullah daha ölmeden Aralık 2014 tarihinden ayından itibaren  toparlanmaya ve mevzi kazanmaya başlamıştır. Dayf Vadisinin ele geçirilmesinde olduğu gibi. Elbette Yemen’e yönelik Kararlılık Fırtınası Operasyonu ile Türk-Suudi ilişkilerinin eski tabiatına dönmesi de Suriyeli muhalifler nezdinde moral etkisi meydana getirmiştir.  Cephede inisiyatifi ele geçirmelerine yardımcı olmuştur. Fakat tek belirleyici değildir.  Kendi aralarında birliğe önem vermeleri toparlanmalarındaki en önemli faktör olmuştur.   

*

Kral Abdullah’ın vefatından hemen sonra yeni Kral Selman yıldırım hızıyla kadro değişikliğine gitti.  Muhammed Bin Zayed ve Sisi çizgisini sürdüren Halit Tuveyciri hemen görevinden alındı ve Mutab Abdullah gibi eski dönemin sivrilen isimleri gölgeler dünyasına gönderildi.  Kral Abdullah’ın ardından geçici düzenlemeler yapıldı.  Kral Abdullah hayatta iken Prens  Mükrin Bin Abdulaziz, 1 Şubat 2013 tarihinde ikinci veliaht prens ilan edildi. Ardından yardımcı veliaht prens ilan edildi. 23 Ocak 2015 tarihinde ise birinci veliaht prens ilan edildi. Bunun üzerinden çok geçmeden Nisan ayı sonlarında yeni bir değişiklikle birlikte kendi isteğiyle  Prens Mükrin’in veliahtlıktan çekildiği duyuruldu.   Daha önce bir dönem istihbarat teşkilatının başkanlığını yürüten Mukrin sabık kral Abdullah ve düşüncelerine yakın biri olarak tanımlanıyor. Bu yönde Yemen’e yönelik başlatılan operasyona karşı çekinceli olduğu sanılıyor. Bu nedenle de Husilerden bazıları Yemen operasyonunun aslında aile içi tasfiyesi için bir örtülü ve maskeli operasyon olduğunu iddia ediyorlar.  Bu sürpriz değişiklikle birlikte Suudi Arabistan operasyonel dış politikada atak hale geldiği görülüyor.   Suudi Arabistan işçi ve memur istihdamında yıllar önce Sa’vede denilen Suudileştirme kampanyası başlatmıştı. Bu yeni saray darbesiyle birlikte de gençleştirme operasyonu başlattığı anlaşılıyor.Rejimin bekasının buna ihtiyacı var. Lakin İttihatçılar örneğindeki gibi ters etki de meydana getirebilir.  

*

Gençleştirme ile atak dış politika birbirini tamamlıyor. Bu nedenle İranlı liderler gençlerin Yemen’de tehevvürle hareket ettiğini oysa ki yaşlı kuşağın daha teenni ile hareket ettiği yorumunu yapmıştır.  Suudi Arabistan kırk yıllık safralarını atıyor. Bunlardan birisi de sağlık sorunlarıyla boğuşan kıdemli Dışişleri Bakanı Suud Faysal’ın da bu değişimle birlikte hariciyeye veda etmesidir. Arap dünyasında liderler arasında de Gaulle olma merakı olduğu gibi dışişleri bakanları arasında Gromiko olma merakı da vardır. Sözgelimi,  Velit Muallim’in kendisine Arap Gramikosu denmesinden hoşlandığı ifade edilir.  Suud Faysal da hariciyede geçirdiği günler itibarıyla rekor kırmıştır.  Donanımlı olduğu kabul edilse de yaşlılığı nedeniyle enerjik ve dinamik olamadığı bir gerçek.  Yerine ise aileden olmayan ülkesini Washington’da temsil eden Adil Cübeyr getirildi.  Adil Cübeyr  İran’a mal edilen başarısız bir suikast girişimi atlatmasıyla hatırlanıyor.  Prenslerden biri değil. Bu gibi kritik makamlara ailede dışından pek atama yapılmıyor. Lakin Kral Abdullah’ın son döneminde savunma bakanlığına da geçici olarak böyle bir atama yapılmıştı. Muhammed bin Abdullah Ayeş aile dışından kilit mevkilere atanan ender isimlerden birisiydi.

Bu şafak operasyonuyla birlikte devletin tepesi yeniden düzenlendi ve hiyerarşi yeniden kuruldu.  Bu atamalarla birlikte torunlar rejimine geçildi. Bu atamaların bir başka anlamı ise ailenin Sudeyri kolunun kontrolüne geçmesidir.  Böylece Suudi Arabistan bölgesel gelişmeler ve meydan okumalar karşısında rejimini yeniden kurguladı ve yapılandırdı. Sağlama aldı mı? Bu sorunun cevabını da gelecek verecek.