Arap devrimleri, ağır gölgesini Türkiye’nin bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerine bırakıyor. Türkiye’nin Arap sokaklarında yaşananlara yönelik tutumlarında izlediği kriter birliğinin olmayışı dikkate alındığında, bölgedeki gelişmelerin Arap-Türk ilişkilerine matemini bırakması gerekir.
Ankara, Mısır’da Hüsnü Mübarek’in gidişinin hızlandırılması girişiminde bulundu. Cumhurbaşkanı Gül’ün Kahire ziyareti, orduyu en kısa zamanda iktidarı Müslüman Kardeşler’in içinden belirlenen sivillere bırakmaya teşvik amaçlıydı. Fakat Libya’da işler öyle yürümedi. Ankara, düne kadar Kaddafi’nin vurulmasına veya Libya’da NATO müdahalesine karşı çıkan tutumunu savunuyordu. Suriye’deki tutumsa, Türkiye için daha sıkıntılıydı. Suriye, komşu bir ülkeydi ve Türk liderler, Beşşar Esad’a yeni ilişkilerle bağlıydı.
Fırat ve Dicle meselesi
Fakat Türkler, çok geçmeden Esad’la bağlantılarını kesecek ve Suriye muhalefetinin ikinci toplantısına ev sahipliği yapacak dereceye geldi. Buradaki amaç, Suriye rejimine güçlü bir mesaj vermek ve Esad’a karşı ‘daha gelişmiş’ Türk tutumuna zemin hazırlayacak ilişkiyi kesmeye işaret etmek. Bu mesaj, birkaç gün içinde ve 12 Haziran’da yapılacak seçimler öncesinde netleşebilir. Bu da Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin muhafazakâr çevrelerinde daha fazla oy almasına hizmet edecektir.
Yalnız Türkiye’nin hesap etmediği şey, AKP öncesi dönemde Türk-Arap gerginliğinin önde gelen sorunu olan Ankara’yla Suriye ve Irak arasındaki su sorunu. Bu sorun, GAP kapsamında Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde barajlar yapmasından kaynaklandı. GAP, Suriye ve Irak’ta tarım felaketlerine, bu iki ülkeye akan su miktarındaki düşüşün sonucunda çevre kirliliğine ve su kalitesinde düşüşe yol açtı. Suriye ve Irak, tam bu sorunu Arap Birliği’ne taşıyordu ki Türkiye’yle ilişkilerin iyileşmesinden dolayı, sorunu Arap ve hukuk platformlarına taşımaktan vazgeçildi. İlişkilerin gelişmesine karşılık, Fırat ve Dicle’nin sınırları geçen iki Türk nehri olduğunda ısrar eden Türk tutumundaysa bir değişiklik olmadı. Aynı tutum, AKP döneminde de sürdü.
Yeni bir gelişme, Irak’ın su sorunundaki Türk inadı karşısında sesini yükseltmesi. Iraklı uzmanlar, ülkenin Fırat ve Dicle üzerindeki Türk barajları karşısında büyük bir çölleşme sorununa doğru gittiğinde hemfikir. Bu durum, Suriye için de geçerli. Irak’ın iktidarsız bir dönemden geçmesi, Suriye’nin de su sorununun Ankara’yla ilişkilerinin gelişmesini önlememesi isteğinden dolayı bu sorun, Irak ve Suriye tarafından gündeme getirilmedi.
Sözleri pratiğe aktarmak
Bugün Irak’ta şartların istikrar bulması ve Türkiye’yle Suriye arasında tırmanan gerginlikle birlikte durum, su sorununu yeniden körüklemek ve Türkiye’yi uluslararası yasaları dikkate alan yeni anlaşmayı imzalamaya davet etmek için uygun hale geldi. Irak hükümeti sözcüsü Ali Dabbağ’ın açıklamasında yaptığı şu: Ankara bu yeni anlaşmayı imzalamadıkça, Irak da Türkiye’yle stratejik işbirliği anlaşmasını imzalamayacak.
Suriye’yse kendi iç karışıklığıyla uğraştığı için sessiz kaldı. Fakat Türkiye’nin rejimle ilişkilerinin ters-yüz olması, rejim hayatta kalabilirse, Suriye’nin misillemesi olmadan geçiştirilmez. Su sorunuyla ilgili alınacak derslerden biri de uluslararası ilişkilerin güven üzerine inşa edilmediği; yani başta Türkiye’yle Suriye ve Irak arasındaki yeni su anlaşmasının imzalanması olmak üzere, güven ve sözlerin pratiğe aktarılması gereğidir. (Katar gazetesi Şark, 28 Mayıs 2011)
Kaynak: Radikal