Türkiye'nin son birkaç yıldır uyguladığı dış politikayı takip eden analistlerin büyük çoğunluğu başlıktaki cümleyi yüksek sesle dile getirmeyecektir.
Ya çok nazikler ya da Ankara'nın son dönemdeki küresel girişkenliğiyle dalga geçmenin, öngörülebilir gelecekte birlikte çalışmak zorunda olacakları AKP liderliğinin hoşuna gitmeyeceğini hesaplıyorlar. Fakat özel görüşmelerde veya kapalı kapılar ardında "komşularla sıfır sorun" tabir edilen politikayla ve onun mimarı olan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ilgili şakalar yapıyorlar. Bu ifade en çok 'sıfır sorun' kavramını ti'ye almak için kullanılıyor ve Türkiye'nin komşularıyla daha az sorun yaşamak bir yana, sınırları boyunca giderek daha fazla sorunlu durumla yüz yüze kaldığı dile getiriliyor. Ahmet Davutoğlu'nun fikirlerini hayata geçirmek yönünde gösterdiği yorulmak bilmez çabalar, komşularla sıfır sorun değil, sorunsuz sıfır komşu yaratmış durumda. Buna dair kanıt listesi de cesaret kıracak raddede uzun.
AB ile üyelik müzakereleri tıkanmış durumda ve Kıbrıs'la ilişkiler hâlâ çok kötü. Ermenistan'la ilişkileri iyileştirme çabaları başarısız oldu ve Bakü'deki 'kardeşlerde' kuşkuya ve rahatsızlığa yol açtı. Yakın zamana dek Tahran'daki teokratlar İran'ın nükleer programına dair uluslararası toplumla yaşadıkları ihtilafta Türkiye'nin desteğini almaktan gayet memnundu. Fakat Türkiye yeni bir NATO füze savunma kalkanının parçası mahiyetinde Amerikan radarlarına ev sahipliği yapmayı kabul edip, İran'ın bölgedeki en önemli müttefiki konumundaki Suriye'nin aleyhine döndükten sonra üst düzey İranlı yetkililer Türk hükümetine sert suçlamalar yöneltmeye giriştiler. Bu listeye bir de Türkiye ile İsrail arasındaki keskin söylemleri ve kopan diplomatik ilişkileri, Şam'daki rejime yönelik politikada Suriye Devlet Başkanı Esed'i dosttan hasma dönüştüren dikkat çekici değişikliği de eklediğinizde, niye pek çok alaycı yorumcunun Davutoğlu'nun sayısız enerjik faaliyetinin sonucunun negatif olduğu neticesine vardığını anlamak zor değil. İyi niyetlere ve etkileyici bir entelektüel temele rağmen, eski akademisyen Türkiye'nin etrafında bir dostluk zinciri yaratmayı başarabilmiş değil.
Bu hafta German Marshall Fonu (GMF) Arap Baharı'nın Türk dış politikası üzerindeki etkilerine dair ilginç bir rapor yayınladı. Raporun yazarlarından İtalya'nın en birikimli Türkiye uzmanı Nathalie Tocci, Ankara'nın dış faaliyetlerine yönelik eleştirilerinde temkinli, fakat yine de ortaya koyduğu analiz Dışişleri Bakanlığı'nda birçoklarını üzmüş olmalı. Tocci mantıklı gerekçelerle, Arap Baharı'nın kısa vadeli etkileri ile Ortadoğu'daki değişimlerin Türkiye'ye sunabileceği orta ve uzun vadeli fırsatları birbirinden ayırıyor. Tocci'ye göre Mısır, Libya ve Suriye'deki isyanlar Türk dış politikasındaki bir dizi tutarsızlığı açığa vurdu ve Davutoğlu'nun stratejisine "içkin normatif ve reelpolitik boyutlar arasındaki gerilimi" ön plana çıkardı. Türkiye, Mısır'da başından itibaren demokrasinin safındaydı, bunun en büyük sebebi de iki ülke arasında her daim üstü kapalı bir husumet olması ve aynı zamanda güçlü ekonomik bağların yokluğuydu. Libya'da ise 15 milyar dolarlık yatırım ve 25 bin Türkiye vatandaşı Ankara'yı çok daha temkinli kıldı. Suriye'ye gelince, Türkiye'nin bekle-gör yaklaşımını terk etmesi, ancak Başbakan Erdoğan'ın Suriye diktatörü üzerindeki nüfuzunun sıfıra yakın olduğunu görmesiyle mümkün oldu.