Geçen cuma Balyoz davasında karar açıklanır açıklanmaz, nasıl yorumlanacağına dair tam gaz bir halkla ilişkiler savaşı başladı.
Bu gazetenin dediği gibi, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde tarihi bir adım mı atıldı? Yoksa diğer medya organlarının bizi inandırmak istediği gibi, intikam duygularından kaynaklanan ve sahte belgelere dayanan bir adaletsizlik miydi? Ya da ihtiyatlı olmamız ve yargıçlar gerekçeli kararı açıklayana dek çabuk hükümlere varmamamız mı gerekirdi? Türkiye'de tüm farklı bakış açılarını bir çırpıda öğrenebiliyorsunuz. Gazete ve televizyon kanalları köşe yazarları ve editörlerin genelde açık sözlü değerlendirmelerinden geçilmiyor.
Avrupa ve ABD'deki insanlar içinse Balyoz davasının önemini anlamak çok daha zor. Muhabirler bu konuda kısa haber-yorumlar geçiyor ve kendi analizleri doğrultusunda ya olgulara vurgu yapıyor ya da davanın çevresinde dönen tartışma ve spekülasyonlara giriyor. Asıl sorun, Avrupalılarla Amerikalıların yüzde 99'unun, bu davaya mana atfetmelerini sağlayacak temel arka plan bilgilerinden yoksun olması. Çoğu, Türkiye'nin darbe tarihçesini hayal meyal hatırlıyor ve bu davanın baş zanlılarından biri olup pek çok Türk'ün 28 Şubat 1997 postmodern darbesinin mimarlarından biri olarak tanıdığı Çetin Doğan'ın adını duymuş değil. Siyasete karışmayı sadece hak değil görev olarak da belleyen Türk ordusunun eski tüfeklerinin ideolojik zihniyetini tam olarak anlayan bilgili Batılı sayısı son derece az.
Dolayısıyla, bilgili haber tüketicilerinin eksikliğinin çekildiği Avrupa ve ABD'de kamuoyu görüşünü manipüle etmenin görece kolay olması şaşırtıcı değil. 2010'da davanın başlamasından beri olan biten tam da bu. Emre Uslu'nun köşe yazısı, bu duruma işaret ediyor: Savunma makamı ve sözcüleri, müvekkillerini savunmada yeterince iyi iş çıkaramadı, ama Batı medyası ile kamuoyunu Balyoz davasının Türkiye'deki İslamcı-laik savaşının bir parçası olduğuna ve cumhuriyetin laik-demokratik karakterinin tehdit altında bulunduğuna ikna etmekte mükemmel iş çıkardı.
Kilit zanlılardan birinin en yılmaz ve yorulmaz avukatı, Çetin Doğan'ın damadı Dani Rodrik. Harvard Üniversitesi'nin saygın profesörlerinden Rodrik, Batı medyası ve kanaat önderleri arasındaki muazzam ağa hakim bir isim. Dava başladığından beri çok sayıda makale kaleme alan Rodrik, okurlarının kafasına tek bir fikri çaktı durdu: Bu darbe komplosu uydurmadır ve bunun tersini iddia edenler ya olguları bilmiyordur ya da bu ve benzeri davaların en büyük destekçisi olan Gülen hareketinin kurduğu tuzağa düşmüştür. Rodrik'in baş savı şu: Balyoz belgelerinin bulunduğu tüm CD'ler sahte ve sonradan üretildi. Rodrik'in hakkını teslim etmek lazım: Bu davada bir şeylerin temelden yanlış olduğuna dair Washington ve Brüksel'de pek çok kişiyi ikna etmeyi başardı. Örneğin geçen yıl Avrupa Parlamentosu üyeleri, Rodrik ve diğer davalıların akrabaları tarafından ziyaret edildikten sonra, kanaatlerini değiştirdi.
Gelelim Hilmi Özkök'e. 2003'teki tartışmalı seminer sırasında görevde bulunan eski Genelkurmay Başkanı, önce tanıklık etti ve sonra geçen haftasonu kararla ilgili görüşünü açıkça dile getirdi. Özkök, toplantıdan haberdar olduğunu, Doğan ve Rodrik'e göre ordunun beklenmedik olay senaryolarına karşı planlarını sınadığı bir toplantıdan ötesi olmayan seminerle ilgili generalleri 'amacı aştıklarına' dair uyardığını kabul etti. Astlarının zihniyetini bilen Özkök için, bunların sade harp oyunları değil de, çoğu subayın derin bir güvensizlik ya da hor görme beslediği AKP hükümetini sindirmeye yönelik ciddi planlar olduğu aşikardı. Dava bittikten sonra, Özkök eski silah arkadaşlarının akıbetinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi, ama "Adil yargılama olmadı diyemem" vurgusu yaptı. "Bunlar keşke olmasaydı diye düşünüyoruz, ne yapalım, bunlar yaşandı" ifadesini de kullandı.
Rodrik ve onun muhakemesine güvenen insanlara sorum şu: Özkök gizli bir Gülenci midir yoksa meselenin bam teline mi basmıştır? Benim için meselenin özü şu: 2003'te bir dizi üst düzey subay, darbe planlarına onay almanın peşindeydi ama o onayı alamadı. Manipüle edilen CD'leri ve yargılama yöntemine ait hataları boş verin. Bunlarla temyiz sürecinde uğraşılır ve gerekirse düzeltilir. Rodrik'in suçlamaları kısmen de olsa doğruysa, sorumlu savcı ve yargıçlar hatalarının ceremesini çekmelidir. Ama tüm bunlar, Çetin Doğan ve diğerlerinin demokratik olarak seçilmiş hükümetin 2003'te kuyusunu kazmaya çalışmadığı anlamına gelmez. Bunlar yaşandı ve sorumluları cezalandırılmalı.
[email protected]
Kaynak: Zaman