Anayasa değişikliğinin oylanacağı güne kadar Türkiye’de tansiyonun giderek yükseleceğini beklemeliyiz. Siyasetçiler arasındaki tartışmaları kastetmiyorum; daha geniş anlamda, lehte ve özellikle aleyhte tutum belirleyenlerin referandum sonucunu etkileyecek hamleleri ve bunların dozajını arttıracağını ifade etmek istiyorum.
Referandum Türkiye tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olabilir. Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi “vesayet rejimi”nin tasfiyesi için bir yol açacaktır. 27 Mayıs darbesiyle kurulan vesayet rejimi her darbeyle tahkim edilmiş, özellikle yüksek yargı eliyle “legal” hale getirilmiştir. Yüksek yargı vesayet rejiminin sûretâ “hukuk düzeni” içinde sürdürülmesini sağlamaktadır. Bu “hukuk düzeni” tamamen yapay, kurgusal bir düzendir; ama yüksek yargı kararlarıyla geliştirildiği için şekli bir geçerliliğe sahip görünmektedir. Bu rejimin sürdürülmesi, özellikle yüksek yargının mevcut kompozisyonunun korunmasına bağlıdır. Aksi halde, yani, mevcut zihniyet kompozisyonunun değişmesi halinde, tamamen mahkeme kararlarının şeklî geçerliliğinden gücünü alan bu rejim çöker. Anayasa değişikliği, çerçevesi sıkı bir şekilde belirlenmiş ve kendi kendini üretebilen bir yapıyı reforme etmektedir.

Anayasa değişikliğine karşı çıkanları iki ana grupta toplayabiliriz. Birinci grup, değişikliğin neler getireceğinin farkında olan vesayet rejimin işleyişinde bir role sahip çevrelerden oluşmaktadır. Onlar seçilmeden “iktidar”da olmanın formülünü kaybedeceklerinin ve bir daha ele geçiremeyeceklerinin farkındadır. Yüksek yargı ve kontrolündeki çevreler, asker ve sivil bazı bürokratlar, bunların uzantısı “sivil” yapılar, siyasette de CHP bu grupta mütalaa edilebilir. Bu grup “şuurlu” bir şekilde hayır, demektedir. İkinci grupta ise, kısa vadeli siyasi hesaplar içinde hareket eden, “hayır” kararını bir taktik mesele olarak gören çevreler yer almaktadır. Bunlar, konuyu, siyasi iktidar karşıtlığının bir devamı olarak gördükleri için hayır, demektedirler. Referandumda çıkacak kabul kararının iktidar partisine yarayacağını düşünmektedirler. Bu grupta birçok muhalefet çevreleri, siyasette de MHP yer almaktadır. Anayasa değişikliğinin yapılacağı sırada, MHP’nin, değişikliği seçimlerden sonraya bırakma teklifi anlamlıydı; konu temelde, içerikle ilgili değil, zamanlamayla ilgili düşünülmekteydi.

Sözünü ettiğimiz bu ikili gruplandırmanın zamanla pratik değerini kaybettiğini belirtmek de gerekir. İkinci grupta yer alanlar, “hayır” için gerekçe üretmekte zorluklar yaşadığından birinci gruptakilerin gerekçelerine başvurmaktan kaçınmamaktadır. Böylece hayır cephesi, “saik”ler farklı da olsa, söylemde bütünleşmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, her iki grup için de ana fikir olarak gerekçeler üreten merkezin vesayet rejiminin etkili unsurlarından oluştuğu gerçeğidir. Bu merkez, halen elinde tuttuğu imkânları sonuna kadar seferber ederek, vakıf olduğu her türlü bilgi ve irtibat noktasını sahaya sürmeye hazır görünmektedir; bu onun için bir ölüm kalım savaşıdır. Saadet Partisi’ndeki gelişmeler, BBP’ deki olağanüstü kongreye yönelik başarısız girişim, kamuoyunda itibarlı bir emniyetçi Hanefi Avcı’nın kitabı, zamanlamaları itibarıyla referandumla irtibatlı olarak değerlendirilmelidir. Daha fazlasına hazır olmak lazım.

Not: Bir aya yaklaşan uzun fasıla için okuyucudan özür dilerim.