Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde yanlış anlamaların önemli bir rol oynadığını hepimiz biliyoruz. Her iki tarafta diğerine dair var olan düşünceler gerçeği yansıtmıyor, fakat geçmişteki politikalar üzerinde iz bırakmış durumda ve gelecekteki yaklaşımları da etkiliyor. Türkiye'de birçokları hâlâ, AB üyeliği sürecinde Avrupalıların, tıpkı 90 yıl önce yapmaya çalıştıkları gibi, ülkeyi bölmeyi hedeflediğine inanıyor. Onlara göre Kürt sorunun çözümüne Avrupa desteği elbette ki bu şeytani stratejinin bir parçası. Avrupa'da ise popülist siyasetçiler, Türklerin büyük çoğunluğunun Türkiye AB'ye girer girmez illa ki Avrupa'ya akın edecek köktendinci Müslümanlar olduğu korkusuna oynuyor.

Gelecek hafta İstanbul'da, AB ve Türkiye'deki algılar ve yanlış anlamalar hakkındaki bir yayının tanıtımı yapılacak. Türkiye ve AB ülkelerinden akademisyenler, en ilkelinden daha dolaylı olanına dek birçok önyargıyı listeleyip analiz ediyorlar. Kitabın ilk nüshası Türkiye'nin AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış'a sunulacak.

Kökleri en derine inen yanlış anlamalardan bazıları askeriyenin rolüyle ilgili. Birçok AB vatandaşı, Türklerin şiddete meyyal ve hiyerarşiye düşkün olduğuna, bu yüzden de orduyu sevdiğine kuvvetle inanıyor. Türkler ise ülkenin bölünmesini veya İslami bir devlete dönüşmesini ancak güçlü bir ordunun engelleyeceği kanaatinde.

Son birkaç yıldır bu manzaranın yavaş yavaş değiştiği bir gerçek. Avrupalılar Türkiye'nin yaşadığı muhitin Danimarka veya Lüksemburg gibi ülkelerin arka bahçelerinden çok daha tehlikeli olduğunu ve dünyanın bu bölgesindeki her ülkenin tedbiren etkin bir orduya sahip olması gerektiğini teslim ediyor. Giderek daha fazla Türk de, güçlü bir ordunun, askerin şu an yaptığı gibi siyasete müdahale etmesi gerektiği anlamına gelmediğini kabul ediyor. Yine de Türkiye'deki sivil makamların Türk ordusuyla, AB içindeki meslektaşlarının çoğunun sahip olduğu türde bir ilişki kurması için kat edilmesi gereken uzun bir yol var. Fakat işler değişiyor ve tek yöne doğru bir gidişat söz konusu.

Askeri mahkemelerin rolü buna örnek gösterilebilir. Muhtemelen bu ayın sonunda Anayasa Mahkemesi, askeri mahkemelerin rolünü zayıflatıp sivil mahkemelerinkini güçlendiren yasal değişiklerin hukuken kabul edilebilir olup olmadığına karar verecek. Avrupa'nın geri kalanında bu davanın sonucu büyük bir dikkatle takip ediliyor. AB üyesi ülkelerin hepsinde askeri yetkililer sivil mahkemelerde yargılanabiliyor. Ankara'daki Meclis Araştırma Merkezi'nin geçenlerde yayımladığı bir rapor şunu açıkça ortaya koyuyor: Hukuki sistemleri arasındaki farklılıklara rağmen, dünyanın her köşesinde sivil mahkemeler ordu mensupları tarafından işlenmiş belli suçları yargılayabiliyor. İyi haber şu ki, bizzat Türk meclisi yurtdışındaki örneklere bakıyor. Kötü haber ise, Anayasa Mahkemesi'nin yasal değişiklikleri muhtemelen iptal edecek olması.

Bence bu konuda Türklerin büyük çoğunluğu, Avrupa standartlarının benimsenmesini prensipte destekleyecektir. Aynı zamanda birçoğu işlerin nasıl yürüyeceğinden ve Türkiye'nin kendine özgü tarihi ve coğrafyasının Avrupa'daki uygulamaları bire bir kopya etmeye imkân verip vermeyeceğinden de tam olarak emin değil.

Bu yüzden İstanbul Politikalar Merkezi ve Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezi, yanlış anlamalar hakkındaki kitabın çıkışını, İspanya ve Hollanda gibi ülkelerde askeri ve sivil mahkemelerin nasıl işlediğine dair örnekleri Türk okurlara tanıtmak için kullanmaya karar verdi. Amaç Türkiye'yi tam tamına aynısını yapmaya zorlamak değil, sadece işlerin nasıl yürüyebileceğini göstermek. Bu seminerin tam programı hakkında www.ipc.sabanciuniv.edu adresinden bilgi edinilebilir.

Kaynak: Radikal