Kültürün sadık taşıyıcısı olarak kitap, görevini büyük zorluklarla da olsa, sürdürüyor. Okumanın yazmayla olan kopmaz ilişkisinin ürünü olan kitap, görsel kültürün yaygınlaşması ve etkinleşmesiyle öneminden hayli uzağa düştü. Görsel kültürün kolaycılığı, eğlenceye yönelik tercihi ve emeksiz ulaşılma konumu, yazılı yayıncılığı önemli oranda etkiledi. İnternetin gençler arasında zaman öldüren bir araç olarak öne çıkmasıyla da alanı iyice daralan kitabın müşterisi hızla azalır oldu.
Medyanın dilinin kitabı etkilemesi bir yana, yapmış olduğu icra-i faaliyet kültürle ne kadar ilgili? Televizyonun kurmaca dili, farklı bir gerçekliğe kapı açarak, fiziki alan ile çağrı yaptığı anlayış arasında insanı tercihe zorlayan bir karaktere sahip. Televizyon bu tercihte, kendi yapısından kaynaklanan cazibeyi dayatmaya dönüştürerek kullanır. Oluşturmuş olduğu illüzyon ortamı sayesinde, gençliğin hızlı akan kanına karşılık verir ve yeni bir ritim oluşturur. Televizyonun oluşturduğu bu ritim, müzikten giyime, yeme-içmeden davranışa yansıyan bulaşıcı bir özelliğe sahiptir. Hızla yayılan bu virüs, dünyanın her ülkesinde ve bütün farklı kültürlerde dönüştürücü bir mahiyete sahiptir. Hız temeliyle, insan yapısını düşünceden harekete taşıyan popülist ritim, tüm dünya gençliğinin zevkini, anlayışını ve reflekslerini belirler durumdadır. Medya karşısında sessiz bir çaresizlik yaşanıyor.
Yazılı kültürle, serinkanlı; düşünce ve fikre dayalı algı yerini, sorumsuz bir ritme ve tüketime bırakması elbette masum bir durum değil. Medya dilinin oluşması, beslenmesi ve sürdürülmesinin arkasında evrensel bir market anlayışının olduğu aşikâr.
Tüketim anlayışı ve materyalleri bu marketin adresini göstermektedir.
Yazılı kültürde medeniyetlerin birbiriyle konuşması ve tanışması düşünsel bir düzlemde sağlanırken, medya dili bütün kültürlerin üzerinden silindir gibi geçmeyi hedefliyor.
Eğitim sistemimizin ve sosyal hayatımızın kitaba karşı özendirici bir ilişki önermemesi de olumsuz faktörlere eklenince, ortaya "kitapsız" bir dünya çıkıyor.
Okuma eylemi, başlı başına bir öneme haizdir. Bu önem, okuma eyleminin idraki sarsması ve çift yönlü okuma becerisini ortaya koymasıyla açığa çıkar. Okuyucu, okuma eylemiyle, afakî ve enfüsi yolculuğa çıkar. Sonsuza doğru yapılan yolculuğun diğer yönüyle kendine doğru yol alır. Okuyucu böylece sadece bilgiye kavuşmaz, özünde saklı duran yeteneği de yola çıkarma imkânı elde eder.
Doğru bir okuma çizgisi, okuma eylemi için büyük önem arz eder. Kendisinden önce okunacak eserler yerine okunan kitap okuma eyleminden verimli bir netice beklenemez. Okuyucuyu arayan kitabı tespit etmek, bu bahiste hassas bir durumdur. Zamansız okumalar, yanlış okumalar, kitapla olan ilişkiyi olumsuz yönde etkiler. Bütün bunlardan anlaşılan odur ki, okuma serüvenini takip eden bir ustanın olması önemlidir.
Okuma eylemi okuyucuya kışkırtıcı bir özellik vermeli ve onu kitapla sınırlı okuma çemberinden taşırmalıdır. Kâinat, bu anlamda okunmayı bekleyen eşsiz ve sonu gelmez sayfalardan oluşan bir kitaptır. Kâinat okuyucusunun niyetine ve bakışına göre cömertliğini ayarlayan ve ilişkide sevgiyi kaçınılmaz kılan, bir okuma biçiminden yanadır. Kâinatın duruşu, akışı, üretimi ve hal diliyle anlattıkları, okumanın sonunu getirmeyecek zenginliktedir.
Dört yönü konusuyla mevsimler, sabit olanı ve değişeni, ortaya koyarken insana kendini tanıma ve kontrol etme imkânı verir. Çok zengin ve çok boyutlu bu okuma durumu insanın öznel yanını tahkim eder, zenginleştirir. En yakından en uzağa, çevreyle dost olmakla kalınmaz, fıtri bir ilişki biçimi, bu kesintisiz okuma eyleminin bereketi olarak tebarüz eder.
Yine kitap okuyan, olayları okumada geniş bir açıya sahip olur. Gözlem, mukayese ve irtibatlandırma sayesinde, hayatın seyri hakkında olaylar üzerinden yapılan okuma, kişiyi farklı kılmakla kalmaz, sürece olumlu katkı yapmasına imkân verir. Bilinçli okuma serüveni, diğer yanıyla, her biri bir cüz olan insanı okumayı başardığında, dördüncü boyuta geçmiş olur.
Kitap, kâinat, olay, insan üzerinden eş zamanlı yapılacak kesintisiz okuma eylemi, bilgi birikiminden öte zenginlikler taşır. Okuyucunun "kendini bilme" gibi, önemli denge konumuna gelmesi, bu dörtlü okumanın iç içe geçen hareketli serüveni sonucunda irfan merhalesine ulaşır.
İrfan, hayatı muhkem anlamıyla kavramış, insanın medeniyetten beslenip, müntesibi olduğu "iddia"ya yere katkı sunma aşamasına gelmesi demektir. Okuma, böylesi bir emek ve süreç sonucunda, ürüne dönüşecek bir güzergâhı kaçınılmaz kılar. Sözü edilen ürün, her zaman yazılı bir eser olarak anlaşılmamalıdır. İrfan boyutunda yaşayan insan süreç içerisinde zamana ve mekâna yapacağı dokunuşlarla, doğal biçimde zenginliğini yansıtır. Bu durum da "yazma"nın başka bir biçimidir; dahası hayata yazmaktır.
Hayatı tek düze ve herkes gibi anlamak istemeyenlerin yolu okumadan; yani kitaptan geçer. Kendini bulmanın öyküsü, bir kıta gibi kendi özüne sefere çıkmanın imkânı "okuma" eylemiyle olur. Dört yönlü yolculuk, aslında, "dosdoğru" yolu bulmaya ve yürümeye imkân verir.
Ağır işçiliğe denk duruma getirilen okuma eyleminin önündeki en büyük engel medyadır. Popülist bir algı ve birbirinin kopyası bu insan tipi, kendini irfan boyutuyla değil, hız ve tüketime dayalı görünürlükle ortaya koyar. Medya izleyicisi itirazı ve katkısı elinden alınmış edilgen konumdaki "seyirci"dir.
Sadece sunulanı izler, tek taraflı olarak biçimlendirme ve yönlendirmenin kurbanı olarak, deneklerin sürünün bir elemanı olur. Hali hazırdaki kültürün kodlarını ve kimliğini tahlil edecek bir imkâna, uzak düşmüştür.
Okumanın işlevini ortaya çıkarma ve önündeki engelleri anlatmaya çalışan bu yazı, öncelikle anne ve babalar için yazılmıştır. Çünkü, onların sorumluluğu mazeret kabul etmez. Çocuklarımızı kitapla buluşturmamanın, hele yaz mevsiminde, mazereti olmasın.