15 Şubat 1999'dan bu yana İmralı Adası'nda tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan zehirlendi mi? Bu söylentiler doğruysa Türkiye bundan ne kazanacak? Uydurmaysa Kürtler ne yarar sağlayacak? Peki Türkiye'deki Kürt sorununun özü nerede saklı? Hiç kuşkusuz Kürt sorunu şu süreçte Türkiye'ye şiddetle baskıda bulunuyor. Bu esasında yeni yılın başlarından itibaren Ankara'nın, Irak'taki şartları AB üyeliğinden bile önemli görmeye başlamasıyla birlikte önceliklerin değişmesi temelinde gerçekleşti. Türk endişesinin kaynağı biliniyor: Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun bağımsızlığa ulaşmasıyla, petrol zenginlikleri açısından kendisine ekonomik dinamikler sağlayacak Kerkük ve çevresinin bu oluşuma katılmasını engellemek. Aslında Türkiye birebir içinde bulunmamasına rağmen Irak bataklığında kayboluyor. ABD diretse dahi müdahale edip etmeyeceğini, ordunun karşı çıktığı diplomatik görüşmeler yöntemini deneyip denemeyeceğini ya da Suriye ve İran'la eşgüdümlü çalışıp çalışmayacağını bilmiyor. Yüzde 10 baraj ortaklığı engelliyor Laik, İslamcı ve liberalleriyle Türkiye'deki siyaset sınıfının hemfikir olduğu bir şey var: PKK'nın terör örgütü olduğu ve siyasi parti gibi görülemeyeceği. Bu bakış açısı Öcalan'ın kendisiyle veya örgüt liderlerinden biriyle görüşme ihtimalinin önünü kesiyor. Öcalan'ın tutuklanmasından bu yana PKK, liderinin ihmal edilmesinden endişeleniyor. Hatta bu endişe, içerideki Kürtlerin en belirgin temsilcisi olan ve resmi anlamda da tanınan DTP şemsiyesi altındaki Kürtlerin geniş kesimine de taşındı. Öcalan'ın zehirlenmesine dair haberler çıktığı zaman DTP'nin Öcalan'ı savunma noktasında önemli payı oldu. Ayrıca DTP Türkiye'nin Kerkük'e müdahale tehdidine karşı Iraklı Kürtleri de savunduğu gibi başkan yardımcısı Aysel Tuğluk Ankara'ya Öcalan'ın zehirlendiği iddiası doğru çıkarsa sonuçların vahim olacağına dair sert bir uyarıda bulundu. Burada zikretmek gerekir ki, Türkiye Kürtlerini Meclis'te tek bir milletvekili dahi temsil etmiyor. Zira Kürt partileri Meclis'e girmek için gereken yüzde 10'luk oy oranını sağlayamadı. Türkiye devleti, Kürtlerin Meclis'e girmesinin yaratacağı sıkıntılarla mücadele etmekten kendisini muaf tuttuğu için bu engeli muhafaza etmişti. Fakat, Meclis'teki siyasi çalışmalara katılmak hem Kürt tabanını Türk devletine ve vatanına yakınlaştırır, hem de uzlaşı ve etkileşim ortamı yaratır. Eğer AKP hükümeti Kuzey Iraklı Kürt liderlerle doğrudan görüşme kararı aldıysa, Kürt sorununa sınırlar ötesinde çözüm aramak yerine parti ve belediye başkanları olarak resmen tanıdığı kendi Kürtleriyle görüşmesi daha mantıklı değil mi? Dahası, iki yıl önce İstanbul'da düzenlenen bir konferansta, aydınlar Ağustos 2005'te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la Türkiye'deki Kürt meselesine dair fikir alışverişinde bulunmak için özel bir görüşmeye katılma kararı almıştı. Bundan birkaç gün sonra da Erdoğan Türkiye'deki Kürt sorunun varlığını itiraf eden meşhur açıklamasını yapmıştı. Kamuoyu bu tutumu duvarda bir gedik açmak olarak yorumladı. Fakat son iki yıldır, 20 yıldır ve 80 yıldır hiçbir şey değişmedi. Tıpkı 60 yıldır Filistin sorununda bir değişiklik yaşanmadığı gibi. Filistin'deki çekişme asıl halkla yabancı bir halk arasında; Türkiye Kürtleriyse asırlardır aynı toprağın evlatlarıdır. Öcalan ve PKK terörü Ankara için sıkıntıysa, Kürtlerin de siyaseti varlıklarını inkâra dek uzanan rejim karşısında sıkıntıları var.Bütünlükten vazgeçmek gerekmiyor Sorumluluk ortak ve ben Öcalan'ın, her ne kadar eli Türk kanına bulansa da, yakalanması sonrası Türklere elini uzattığını düşünüyorum. Kanımca Ankara o zaman büyük bir fırsatı kaçırdı. Bugün hiç kimse Öcalan'ın hapiste olsun veya olmasın, Türkiye Kürtleri tarafından ulusal lider sayıldığını reddetmez. Türk hükümetlerinin önünde, Kuzey Irak'taki PKK unsurları için af imkânlarına başvurarak Öcalan'la diyalog kurmak dışında çıkış yolu yok. Tüm bunlar, Türkiye'nin ulusal bütünlüğü ve herkesi eşit gören demokratik cumhuriyet gölgesinde yapılacak. Peki Türkiye'yi karşılaştığı bu en önemli sorundan kim kurtaracak? Kim cesaret edecek ve Irak deneyiminden dersler alacak? Öcalan yaşıyor ve o herkes için bir fırsat. (Katar gazetesi Şark, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 11 Mart 2007)