Mümin için ibadet, hayatın her anının Yaratan'ın rızasına uygun yaşanması anlamına gelir. İnanan insanın günlük hayatı içinde, haram olmayan, her amelinin ibadet olabilmesinin ön şartı imandır. İmanla başlayan hayat, salih amelin sürekliliğinde karaktere olumlu olarak yansır. Amelin bilinçle süreklik kazanması onu tekdüzelikten kurtarır ve idrak yolculuğu bahşeder kişiye. Bereket adı konamayan nimetlendirme olarak tezahür eder.
Müminin günlük akış içinde günde beş kez gerçekleştirme durumunda olduğu namaz, hangi yönden bakılırsa bakılsın zengin çağrışımlar, bereketli açılımlarla ele alınacak çok yönlü bir farzdır.
Dünya ile ahiret arasında zaman köprüsü kuran namaz, günün beş durağında gaflete karşı mümini duyarlı kılar, onu korur. Dünyevileşme eğilimine karşı günün içine ahiret haberleri akıtır. Dağdaki çoban, fabrikadaki işçi; huzurlu olan, sıkıntıda kalan her insana hayatın farklı yönlerini hatırlatma ve sonsuz bir hayatın asıllığı üzerinden güven verme, namazın koruyucu özelliğini ortaya koyar. Mümini vahiyle buluştururken, görünür bir tavır bahşedip fiili beyana kavuşturur.
Namaz mümine yük gelmesi benlikte önemli bir soruna işaret eder. Müslüman olmanın açık beyanı olarak, bünyeyi ihata etmesiyle namaz, içi huzurun eczasıdır. Dış dünya ile iç dünyanın uyumu, kişisel parçalanmayı önleme, depresif, şizofren süreçlerin önüne geçme, namazın müminle ayrılmazlığı sayesinde ortaya çıkar. Müminlerin çetin şartlarda daha dayanıklı olmaları, sosyal hayatın kendiliğinden oluşturduğu dayanışma, görünmez bağlar namaz ve zekâtın iç içe hayata yansımasıyla gerçekleşir. Bütün ezilmişliklerine, dış ve iç baskılara rağmen gecenin geç saatlerinde dünyanın en güvenilir sokakları Müslüman coğrafyalarda oluşu hiç de şaşırtıcı değil.
Müslüman'a bahşedilmiş en büyük nimet olan namaz, Allah'ın kulunu huzuruna hususi olarak çağırmasıdır ki, burada diller tutulur. Gökyüzü bu anda küçücük kalır mümin kalbi karşısında. Nasıl bir önemlidir bu?! Rabbi tarafından günde beş kez çağrılmak!...
Günü beş kez yıkamak, arındırmak...
Abdestle bedeni, Kur'anla ruhu arındırıp, yeryüzünü secdelerle yıkamak, temiz hayatın imkânına işaret eder. Sonra bir merkeze; sema ile arz arasında tevhid simgesi Kâbe'ye tek tek ve hep birlikte yönelmek. "Müminler omuz omuza aynı yöne yönelen insanlardır" dedirtmek resimlere.
Ritimle düşer dudaklara dua. Eller iner secdeye önce ritimle. Kalkar duaya eller; gökyüzü düşer avuçlara ritimle. Müminin niyazı, iyilik üzeredir. Kâbe'ye yönelmek, şirksiz hayata, iyilik yönüne yönelmektir. Sırat-ı müstakim/dosdoğru yol, müminin kalbini, aklını vahyin kollarına atmasıyla açılır. Müminlerin, işleri, sözleri, düşleri hep bu yol üzeredir.
Namaz mümin hayatının anahtarıdır.
Namaz kötülüğe karşı mümini koruyan sarsılmaz kaledir. İslam'ın sırrı, inanmakla çözülmeye, ibadetle anlaşılmaya durur. Hiçbir oryantalist İslam'ı dıştan bakarak, bütün yönleriyle çözememiştir. Önyargılarla, belli maksatlarla yaklaşıldığında İslam sırrını vermez. İbadet sürekliliğiyle ancak, mücmeller açılmaya durur. "Dinin direği" tabiri namazın önemine çok yönlü vurguyu içeren tanımdır. Namaz kılmayanın İslam yolunda vaat ettiği sözün kıymeti yoktur.
Kişisel niyazdan, toplumsal birlikteliğe, karakter kazanmaktan huzura, mümini ihata eden namazdan söz etmek, müminlerin kardeş olarak, birbirlerini uyarma görevini de içerir. En yakından uzağa "Hikmetle ve güzel sözle" uyarma görevimizi unutmamalıyız. Özellikle gençlik huzuru yakalayamadığından, fani zevklerin etkisine teslim oluyor.
Mümin için namazsız bir vakit düşünülemez.
Rabbimizin bizi huzuruna çağırışına kulak vermezken, nasıl "İşittik ve itaat ettik" diyebiliriz? Üstelik beş kez "Haydi kurtuluşa" diye ikaz yapılıyorken...