Ramazan ayı bir aylık konukluğunu tamamlayıp tekrar avdet etmek üzere aramızdan ayrıldı. Müminler dünyanın her yerinde büyük bir coşkuyla Ramazan'ı konuk ettiler. Usta bir öğretici olarak oruç, insanı otuz gün boyunca bütün cepheleriyle eğitime tabi tuttu ve önemli aşamalardan geçirerek sarstı, yeniledi; Bayram'a taşıdı.
Bayramlar, yılın müstesna günleri olarak, Müslümanlar için ayrı bir öneme haizdirler. Bir farzın karşılığı olarak, yaşanan ibadetin başarılmış olmasının kutlanması, inananlar için idrak yolculuğunda önemli bir merhale olarak da değer görür.
Dünya – ahiret ilişkisinin ahenkli bütünlüğü, yaşanılan tecrübe içinde, bütün melekeleri tazeleyerek anlaşılmaya, idrak edilmeye durur. Temizlenmiş akıl, duyarlı kalbe ulaşılmış olur.
Bayram günleri çocuk saflığına kavuşmanın, sevincin, barışın, coşkunun, adeta dünyanın sınırına meleklerle kucaklaşır hale gelme durumudur.
Ancak, özellikle son yıllarda bayramların bir tarafına acı ilişiyor. Bu Bayram da öyle oldu. Gaziantep'deki bombalı saldırı, Suriye'de devam eden karşılıklı vuruşmalar ve diğer bölgelerde yaşananlar, bundan böyle acıyla özdeş olacağımızı, onu bir organımız gibi kabullenmek zorunda kalacağımızı gösteriyor.
İslam coğrafyaları yeni düzenlemelere tabii tutuluyor. İkinci Dünya Savaşındaki sınırlar Küresel tasavvurlar doğrultusunda yeniden ele alınıyor. Batının menfaatlerini korumakla görevli diktatörler ömürlerini tamamlamış durumda. Değişimin yerli motivasyonlara bırakılması Küresel sistemi yönetenlerden beklenilecek bir durum değil.
Öte yandan İslam coğrafyasında ortaya çıkan yeni duyarlılıkların nötralize edilmesi, aynı sistem tarafından elzem kabul edilmekte. İslam coğrafyasında hüküm süren ulus devlet yapılarının seküler siyaset biçiminde ortaya çıkardığı sinir uçlarını birbirini değdirmek yeterli olmaktadır.
İslam dünyası iradesini eline alamayan, parçalı ve ulus devlet zihniyetiyle siyaset sahnesinde, farklı dünyevi güç odaklarıyla eşleşmiş durumda oluşu, en ufak elektriklenmede karşı karşıya gelmeyi olası hale getiriyor.
Bu durum Küreselleşmenin zinde güçleri için keyifli bir satranç oyununa dönüşüyor. Etnik kökenin geçerli olmadığı yerde mezhep duyarlılığı hareketlendiriliyor. Ortaya çıkan durumun, cahiliye asabiyesiyle Müslümanların birbirlerini boğazlamaları... Kanları, malları birbirine haram olanlar, bir başka dil bilemediklerini, dünya sisteminin onlara uygun gördüğü namlulu çözümü kabullendiklerini göstermiş oluyorlar.
Kimler kârlı çıkıyor diye sormaya bile gerek yok... Kudüs devre dışı, Filistin gözden ırak...
Daha da acıklı olan durum, her şey yolundaymış gibi bölgede sessizlik hakim. Petrolü olanın üzüntüsü olmaz, keyfi hiç bozulmaz mı? Bölge ülkeleri arasında, siyasilerin çözüm olmadığını gören, ulema heyetleri de ortaya çıkmıyor. Mezhep savaşlarının haramlığı konusunda yapılan açık, samimi bir çalışma göremiyoruz.
Ehli Kıble şaşırmış vaziyetle; yeni kan davaları derinleşmeye duruyor. Ayrılık referanslarının tarihe canlı kayıtlanması süreci işliyor. Öyle ki, Suriye'de yaşanan olaylar, bütün ülke halklarını ikili ayrıma tutar hale getirmiş.
Nedenler, diğerinin ötekinden, bakış göre biraz daha haklı olması neyi değiştirir? Bölge çok acılar yaşadı ancak, hiç bu kadar dünya sistemini zevklendirmedi.
Kitap hayata giremiyor. Ramazan canhıraş çalışıyor, namaz yardıma koşuyor, bayram ikazlar yağdırıyor; hepsi nafile... Kimliğini kaybetmiş bir dünya ve onun elinde silahla uyanan, elin ekmeğine yağ süren ocukları... İslam Müslümana tesir emiyor artık, gözümüzü dünya bürümüş, fitneyle dostluk kurmuşuz...
Birisi, Suriye'de çatışan muhaliflerle Esed yanlılarının ön saflarında El Kaide ve Hizbullah bulunmadığını ispatlasa...