Yetmişli yıllarda, Dünya’da M. Ali, Türkiye’de Cemal Kamacı fırtına gibi esiyordu. Biri Dünya, diğeri Avrupa şampiyonu olarak liseli yıllarımızda bizi olumlu anlamda etkiliyordu. Bu etkiyle Bayburt’ta boks kulübü açılmıştı ve bir süre biz de devam etmiştik. O başlangıcın etkisiyle Bayburt’ta devam eden çalışma Avrupa ve Dünya’da derece alan sporcular çıkmaya devam ediyor.
Kamacı gazetelerin manşetlerinden inmezken, İslami bir hayatı seçince, küçük arsa ilanları kadar yere sıkıştırıldı. M. Ali her hareketiyle bigane kalınacak biri değildi ve onu görmezden gelinin kendi kaybederdi.
Gece yarısı kalkıp tahta sandelye üzerinde, tıkabasa dolu kahvede, otuz beş siyah- beyaz ekran karşısında bulunuşumuz çok anlamlıydı. Haksızlığa karşı sıkılan yumruğa, duaya durur gibi duruşumuzun anlamını o gün, çok açıklayıcı durumda değildik belki, ama doğru bir hissiyat içinde olduğumuz açıktı.
Muhammed Ali ve Malkom X’i ve diger liderleri düşündüğümüzde, önümüze, dibe vurmuş ve oradan yükselip hikmet sahibi bilgeler haline geldiklerini görürüz. “Ben Allah’tan zenginlik istedim, O bana İslam’ı verdi” sözü kolay söylenecek, basit bir ifade değildir. Her şeyden önce verilen nimeti sezebilme, onun değerini bilme ve iftiharla mensubiyetini taşıma, hele o dönemde, hiç kolay değil. Nitekim ilk fırsatta ünvanı elinden alındı.
Fakat M. Ali’nin çıkışı dünyayı sarsmış ve kaç ünvana bedel, etki oluşturmuştur.
Bu duruş üzerinde bugün daha çok durma ihtiyacı var. Bir başka deyişle M. Ali’nin erdemli çıkışı takip edilebilse kitlelere mal olabilseydi, günümüz dünyasının fotoğrafı çok farklı olurdu.
İnsanlar hala yüzünü görmediği, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı, kendisine bir kötülüğü dokunmamış insanları öldürmek için kıtadan kıtaya koşuyor.
Bu durumu konuşmadan, değerlendirmeye durmadan yapılacak yorumlar işgalleri, katliamları meşrulaştırmaktan öteye geçemeyecektir. Dünyanın beşten büyük olduğuna kaç kişi inanıyor. Büyük çoğunluk beş devletin veto hakkını görmezden gelerek hareket ediyorsa sorunları çözmenin çok uzağında kalınıyor demektir.
Barış yapılan bir şey değildir.
Barış hayatın kendisidir ve savaş barışın bozulmuş halidir. Ne enteresandır, barış nutuklarını hep savaş çıkaranlar atar, insan hakları metinlerini gündeme onlar getirir. Bu yöntem iyi bir perdeleme, gözden ırak olma yöntemidir.
Eğer savaş uçakları daha havalanmadan, o ülkenin barış yanlıları tarafından engelleniyorsa barış için umut var demektir. İşte bu imkanın fitili M. Ali ateşlediği için önemlidir. Yaptığı eylemle birlikte bütün mazlum milletlerin kahramanı olmuş ve duruşunu koruyarak daha büyük mücadele vererek eski konumuna kavuşmuştur.
Yüzde seksenin yüzde yirmi için çalıştığı ve güçlü ülkelerin yapıp ettiklerinin adalet terazisinden geçmediği bir dünyanın adil olduğunu, o zorlu dönemde kim söyleyebilir:
Sadece M. Ali.
Dünyanın büyük uyanışa ihtiyacı var. Dünya kirli soluk alıyor. Üzerinde neler olup bittiği iletişim çağına has illüzyonla perdeleniyor. Barıştan yana olanlar çaresiz veya çarpık kavrayış içinde. Ülkelerinin tanımadıkları insanları öldürmelerine hangi gerekçe ile razı geldiklerini düşünemeyecek kadar adaletin uzağında bulunuyorlar.
Oysa büyük bir kapı açmıştı M. Ali. Arkadan gelecek kalabalıkları bekledi ve kimse gelmedi. O bir boksördü ancak işini, imkanını ve sahip olduğu her şeyi, ideali için feda edebildiği için değerliydi.
Ahlaki duruşu sayesinde rakiplerinin bile takdirini kazandı. Hiç bir maçta fırsatsız davranmadı. Rakibi düşerken, hakemin görmez tarafından veya gongu duymazdan gelip faul yapmadı. Tartışmalı, şiddet yüklü bir sporu sevimli hale getiren, kendine has stili olduğu kadar, ilkeli duruşunun da payı inkar edilemez. Boksla dansı bir araya getirmek ve bunun mazlumların mücadelesine teşmil etmek sadece yetenekle izah edilemez.
Celladına öykünen dünyanın değersizliğini ortaya koymanın mücadelesinde o, saçlarını sarıya boyayıp Sam amca pozisyonundaki “ ev zencilerini” kendi olmaya çağırırken yüreğini ve yumruklarını konuşturdu.
Toplumları etkileyen sporcu, siyasetçi ve sanatçıların, kimliklerine bakmaksızın, adalet ve barıştan yana ve zulme karşı olma paydasında, dünya ölçeğinde dayanışmaya durmuş olsa, savaş tacirlerinin nevri döner. Ancak konforun esareti altında, bütün kitleden reyting alma adına taviz vermemek için, haksızlıkları görmezden gelmeyi yeğliyorlar. Popülizmin baş döndürücü hazzına kapılsaydı M. Ali, mutmain bir kalp ile ölümü karşılayabilir miydi?
Muhammed Ali’nin Aliya ile bir resmi var. İki önderin ifadelerinde ümmetin halini, dünyanın hali pür melalini görmek mümkün.
Allah (cc) razı olsun, mağfiret etsin.