Bu hafta sonu Türkiye ile AB’nin resmi üyelik müzakerelerini başlatmasının beşinci sene-i devriyesi olacak. Medyadaki haberlerin büyük çoğunluğunun 2005 sonrasındaki gelişmeleri kuşkucu bir tonda gözden geçireceğinden eminim. Bu ne yazık ki kaçınılmaz. Gerçekten de Türkiye ve AB’deki yorumcular arasında en iyi yılların 2005 ile birlikte sona erdiğine dair neredeyse bir konsensüs söz konusu. Bilhassa AKP hükümeti ile muhalefetteki CHP’nin Türkiye’de heyecan yaratan ve AB’yi Türkiye’ye üyelik müzakereleri için yeşil ışık yakmaya ikna eden önemli reformları el ele hayata geçirdikleri 2003 ve 2004 birçokları tarafından ‘altın yıllar’ olarak görülüyor. Gelinen noktada şu sonucu çıkarmamak mümkün değil: Türkiye ve AB arasındaki sorunlar, tam da masaya oturup Türkiye’nin AB yolu üzerindeki bütün siyasi ve teknik engelleri temizlemeleri gereken anda başladı.
Başlıca engeller listesi herkesin malumu. Kıbrıs 2004’teki AB üyeliğini Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin işini zorlaştırmak için kullandı. Diğer AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu Kıbrıs’ın engelleme politikasından hiç hazzetmiyor, fakat işin gerçeği, Kıbrıslı Rumlara kapıyı açmakla AB, tek bir küçük üye tarafından rehin alınmayı kabul etmiş oldu. AB dahilindeki ikinci önemli gelişme Fransa ve Almanya’daki hükümet değişiklikleriydi. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye’nin üyeliği aleyhinde tekrar tekrar sert sözler sarf etti. Bu negatif söylem hem Türkiye hem AB kamuoyu üzerinde büyük bir etki yaptı. Birçok Türk bir bütün olarak AB’nin artık Türkiye ile ciddi olarak ilgilenmediği izlenimine kapıldı. Birçok AB vatandaşı da daha kuşkucu hale geldi; AB’nin yeni üyeler kabul etme kapasitesine yönelik, 2005’te Avrupa Anayasası’nın reddedilmesinin ardından ortaya çıkan ve 2008-2009’da Avrupa’yı vuran derin mali ve ekonomik krizin doğurduğu belirsizliklerle giderek artan soru işaretleri, bu eğilimi güçlendirdi.
Fakat 2005’ten bu yana yaşanan ivme kaybından dolayı sadece AB suçlanamaz. Türkiye’deki ziyadesiyle kutuplaşmış siyasi ortamın da bunda katkısı var. CHP 2005’ten sonra AB reformları konusunda iktidardaki AKP ile işbirliği yapma politikasını değiştirdi ve AB’ye karşı daha kuşkucu bir çizgi benimsedi. Sonuç, Kürt açılımı gibi Türkiye’nin AB hazırlığına katkıda bulunacak reformların sekteye uğraması oldu. İki partili bir AB yanlısı reform hamlesinin yokluğu AKP’nin kararlılığını daha da zayıflattı.
İstanbul merkezli düşünce kuruluşu EDAM’ın başkanı Sinan Ülgen, yukarıda zikredilen bütün sorunları ayrıntısıyla analiz ediyor ve Avrupa Reform Merkezi’nin internet sitesinde (www.cer.org.uk) geçenlerde yayımlanan yazısında kilit çözümler öneriyor. Türkiye’de hâlâ hatırı sayılır bir AB yanlısı çoğunluk olduğu ve Türk hükümeti daha şevkli bir reform programına döndüğünde ve CHP eski AB dostu konumuna tekrar geldiğinde AB’yle bağlantılı reformlara desteğin hızla diriltilebileceği konusunda Ülgen’le hemfikirim. AB de Kıbrıslıların AB’nin uzun vadeli stratejik çıkarlarına zarar vermesine göz yumulmayacağını açıkça göstererek üzerine düşeni yapmalı.
Gelecek birkaç gün içinde göreceğimiz olanca kuşkuculuğa rağmen, şunu kavramak önemli: Ne Türkiye ne de AB müzakerelerin kesilip atılmasına karar verecek durumda. Hiçbir Türk siyasetçi, Türkiye’nin birinci sınıf bir demokrasi olma arzusundan -ki bu ancak AB üyeliği yoluyla ulaşılabilir bir hedef- vazgeçmiş görülmek istemiyor. AB içinde de Türkiye’den ve müstakbel üyeliğinin birliğe getireceği avantajlardan vazgeçmeye yetecek kadar husumet asla olmayacak. Evet, müzakereler yakın gelecekte bir süre daha yerinde sayabilir, ivme ilelebet kaybedilmiş gibi görünebilir. Fakat süreç devam edecek ve her iki taraf da uzun vadeli çıkarları açısından ipleri koparmanın, engelleri yavaş yavaş temizlemekten daha zararlı olacağını görmeyi sürdürecektir.
Bu olumlu satırlarla bitirmek istiyorum. Bu benim Radikal’deki ve büyük ihtimalle Hürriyet Daily News’teki son yazım. Radikal kısa süre sonra yeni bir formatta çıkacak ve orada artık benim gibi köşe yazarlarına yer yok. Eski bir yayıncı olarak, yenilenme ihtiyacını anlayabiliyorum. Bir köşe yazarı olarak yeni ekipte olmadığım için üzgünüm. Kısa süre sonra bir başka gazetede sizinle buluşmayı umarım.
Kanak: Radikal