Seçmenin siyasetçileri ekonomi gibi somut sebeplerle cezalandırdığı Türkiye'nin aksine, Lübnan hâlâ kavramların tartışıldığı absürd bir sisteme sahip

Bu hafta sonu iki siyasetçinin hikâyesi gibi görünebilecek olan, fakat aslında iki siyasi sistemin hikâyesini anlatan bir manzaraya tanık olduk. Pazar günü binlerce protestocu, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın istifasını talep eden bir gösteri düzenledi. Erdoğan, çoğunluğu Müslüman bir halkın laik bir siyasi rejimde yaşadığı Türkiye'nin harsını şahsında cisimleştiren popüler bir lider ve etkili bir siyasetçi. Erdoğan'ın kavrayışlı liderliği Türkiye'ye öncü bir diplomatik rol kazandırdı ve yıldan yıla sağlıklı büyüme oranlarının gerçekleştiği ekonomiyi fişekledi.

Tabii ki Erdoğan kusursuz değil ve son yıllarda diplomatik başarılarının tersine, performansı Türkiye'deki birçok kesimi kızdırıyor. Erdoğan'ın çeşitli ülke içi meselelerde 'fazla ileri gittiği' söylenebilir ve zaten son yerel seçimde seçmenin sadece yüzde 40'ından destek bularak cezalandırıldı. Pazar günkü gösteri laiklikle, ama aynı zamanda hükümetin ekonomi konusundaki performansıyla ilgiliydi. Türkler, Erdoğan'a destek versinler veya vermesinler, gerçek meselelerin farkında: Yargı konusundaki belli bir politika, ekonomi konusundaki belli bir politika, dış politikadaki belli bir yönelim.

Bu hafta sonu gözden geçirilmeye davetiye çıkaran bir başka siyasetçiyse, cuma günü kurusıkı atmanın örneğini gösteren, onun dışında neredeyse hiçbir şey söylemeyen Seyid Hasan Nasrallah'tı. Hizbullah 7 Mayıs 2008'i 'zafer günü' diye niteledi, ki yersiz bir tutumdu bu. Nasrallah bir süre daha dikkatlerin odağında olacak; sonra tonunu değiştirecek ve biz sözlerini unutacağız; öte yandan bir başkası yeni infial yaratacak. Can cekişen siyaset erbabımızın ve rejimimizin alameti farikası işte bu hakaretler silsilesi. Lübnan'da etkisiz, gerçek meselelere değinmeyen politikalarla karşı karşıyayız. Türkiye de yolsuzluktan ve kayırmacılıktan mustarip, fakat gerçek meselelere değinip gerçek başarılara ulaşabiliyor.

Nasrallah ve siyaset tabakasındaki meslektaşları 7 Haziran'da meclis seçimine katılacak ve sonrasında da nüfuz paylaşımı için kapışıp uyumlu bir hükümet performansının altını oyacaklar. Sistemimizde 'muzafferlerin' ve 'yenilenlerin' olmadığını söylüyorlar. İkinci ifade Lübnanlı seçmen için kesinlikle geçerliyken, Türkiyeli seçmenin kurban olduğunu kimse söyleyemez. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, başyazı, 18 Mayıs 2009)

Kaynak: Radikal