Obama Türkiye'den yaptığı konuşmada İslam dünyasına yönelik daha saygılı bir politikanın sinyalini verse de, içerik açısından sınıfta kaldı. Başkan Müslümanların ABD'ye duyduğu öfkenin dış politikadan kaynaklandığını kabullenmek yerine gerilimi dini farklılıklarla çerçevelendirdi.
ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye Meclisi'ndeki konuşması Amerikan dış politikasını yeni sulara sürükleme girişimlerinde yeni bir dönüm noktasına işaret ediyor. Obama burada bazı önemli açıklamalar yapıp tarz değişikliğine gitse de, eski budalaca kötü alışkanlıkların bazılarını ve indirgemeci hakaretleri tekrarlamaktan da geri durmadı. Niyeti İslam dünyasına seslenmek ve çoğunlukla Müslüman olan ülkelere yönelik daha saygılı ve gerçekçi bir politikanın sinyalini vermekse, Obama niyeti ve bunu icra etmesi yüzünden yüksek not aldı ama içerik açısından notu vasatta kaldı.
Bize bir kez daha birbiriyle bağlantılı üç mevzuyu hatırlattı; ABD'nin bazı Müslümanlarla ve İslam dünyasının bazı kesimleriyle ciddi sorunları olduğunu; ülkesinin cesaret, tevazu ve dürüstlükten müteşekkil canlandırıcı bir bileşimle bu sorunları kabullenip çözüm getirmek için mücadele ettiğini; fakat bu değerli amaca ulaşma yolunda hâlâ derin yapısal çatlaklardan müzdarip olduğunu.
Türkiye'ye somut mesaj verdi
Kanımca pazartesi günkü konuşmanın en çarpıcı yanı Obama'nın Türkiye için önem taşıyan -AB'ye katılım, Kürtlerle ilişkiler, Ermeni tarihi, Kıbrıs, demokrasinin güçlendirilmesi ve Güney Kafkasya'daki durum- tüm çetin mevzulara değiniş tarzıyla, İslam dünyası-ABD ilişkilerinden bahsederken kullandığı yumuşak hitap ve boş genellemeler arasındaki fark oldu. Ayrıntılandırma ciddiyeti, genellemelerse tereddütü yansıtır.
Obama evvela bu konularla ilgilenmeye başladığı için övülmeli ama dört mevzuda indirgemeci bir manasızlığa başvurduğu için de ayıplanmalı. İlki 'ABD'nin İslam'la savaşmadığına' dair anlamsız sözleri. İslam'ın da ne Amerika ne de Amerikalılarla savaşmadığını öğrenmek onu şaşırtabilir. ABD'nin çok az sayıdaki Müslüman suçlunun saldırısına uğradığını ve ülkesinin onlarla savaşıp adalet önüne çıkarmaya hakkı olduğu belirterek gerçeklere bağlı kalsaydı daha akıllılık etmiş olurdu. 'İslam'a elebaşı gibi değinerek özgün nitelikli çekişmeleri tehlikeli biçimde medeniyete, dine ve kültüre dair savaş şekline soktu.
İkinci hatasıysa, İslam inancı ve dünyaya yaptığı katkılar hakkında coşkulu bir saygıyla konuşmasına rağmen sözlerini hep terör ve savaş bağlamında sarfetmesi oldu. Bunun yerine hukuk ve egemenlik haklarına karşılıklı taahhüdün hâkim olduğu bir dünyada bireyler ve ülkelerin faydalanması beklenen haklardan bahsetmesi gerekirdi. Müslümanların üstün bir kültürel mirasa sahip olduklarını duymak için ne ABD Başkanı'na ne de başka birine ihtiyaçları var; en basitinden inanç ve değerleri doğrultusunda yaşayarak bunu biliyorlar. Dünyanın en güçlü ulusunun liderinden duymak istedikleriyse dinine bakmaksızın hukukun üstünlüğünün tüm ülkelere eşit, adil ve daimi olarak uygulanmasına saygı göstermesi.
Obama'nın üçüncü yanlışıysa, Arap dünyası ve Asya'nın Müslüman kesimlerinde ABD'ye yönelik eleştirilerin çoğunun Amerikan dış politikasına karşı öfkeyi yansıttığını kabullenmek yerine, bazı Müslümanlarla bazı Amerikalılar arasındaki gerilimleri dini farklılıklara dair terimlerle çerçevelendirmesi oldu. Görünüşe göre bu tüm Amerikalı yetkililerin kalıtımsal bir zayıflığı. Sorun inanç değil dış politika; özellikle de İsrail'e arka çıkan, Arap dünyası ve Asya'nın her yerindeki diktatör ve otokratlara destek olan Amerikan dış politikası. Bu esaslı sorunlardan kaçınarak sonuçta hafiften komik ve başarısız bir biçimde ikincil konulardan bahsetti.
İran'a öğretmen gibi yaklaştı
Obama'nın konuşması ve genel yaklaşımındaki dördüncü zayıflıksa nükleer silah geliştirmek istediği iddiasıyla İran'a potansiyel bir tehdit olarak işaret etmesi ve tıpkı çocuklarla konuşan bir öğretmen gibi İranlı liderleri azarlamasıydı. Böylelikle 'karşılıklı çıkar ve saygı' esası doğrultusunda İran'la temas kurmak istediği yönündeki sözleri yadsındı. Niyeti gerçekten buysa nükleer silahların yayılmasını önlemek için tüm ilgili uluslararası yasalar ve düzenlemelerin uygulanmasında İran ve diğer ülkelerle birlikte çalışacağından bahsedip, aynı zamanda her ülkenin barışçı amaçlarla nükleer enerji geliştirme hakkını dile getirebilirdi.
Dümeni birkaç derece kırdı
Obama'nın kusurlarına dair bu eleştiriler George W. Bush yıllarının dehşeti karşısında getirdiği övülesi tarz ve yön değişikliğini gölgelememeli. Açıklamalarındaki ilgi çeken noktalardan biri de hem İsrailliler hem de Filistinlilerin geçmişte verdikleri sözleri yerine getirmek, tavırlarını değiştirmek, barış ve güven içinde yan yana yaşayan iki devlet amacına ulaşmak için yeni açılımlarda bulunmak zorunda olduklarını ısrarla üç kez tekrarlaması oldu. Bu yeni değil ama görünüşe göre ABD'nin aynı anda hem İsrail hem de Filistin tarafının hakları ve çıkarları için çalışan güvenilir bir arabulucu olarak yeniden konumlandırılması yönünde küçük bir değişiklik söz konusu. Barışa ulaşmak için her iki tarafın da tavırlarını değiştirmesi gereğinden bu kadar açıkça bahseden ABD Başkanı az görüldü.
Güzel bir hitabın içinde yeralan muğlak ipuçlarına sahibiz ama bunlar dile gelmelerini sağlayan politikanın işaretleri olarak izlenmesi gereken ilginç ipuçları. Büyük gemiler rotalarını yavaş ve aşamalı biçimde değiştirirler. Obama hafta içinde Türkiye'de dümeni birkaç derece kırdı. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, genel yayın yönetmeni, 8 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal