Türkiye Başbakanı'nın iki günlük Lübnan ziyaretinin zamanlaması bundan daha akıllıca olamazdı. Lübnan'ın düşmanları savaş tamtamlarını geçmişe nazaran daha büyük bir gürültüyle çalıyorlar. Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'ye düzenlenen suikast sonrasında uygulamaya konulan şerli planlar, müthiş bir amaçta buluşuyorlar: Lübnan'ı istikrarsızlaştırmak ve zayıflatmak, Hizbullah'ı silahsızlandırmak ve İsrail'in bu küçük ülkeye geri dönüp 1982'de acımasızca yaptığı gibi onu mahvetmesine imkân vermek.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Lübnan seyahati sırasında taşıdığı niyetleri bakımından açık görünüyordu. Ama riskte olanın neler olduğuna bakınca, Erdoğan yeterince vazıh değildi.
AA haberine göre Erdoğan, İsrail "belirsizliklerle" dolu ve "ne yapacağı belli değil"; "İsrail en modern uçak ve tanklarla Lübnan'a girebileceğini, kadın ve çocukları öldürüp, okulları ve hastaneleri yıkıp sonra da sessiz kalacağımızı mı düşünüyor? Sessiz kalmayacağız ve elimizdeki tüm araçlarla adaleti destekleyeceğiz" dedi.
Erdoğan'ın sözleri kararlı duruyor ama İsrail'in Gazze saldırısı öncesinde verdiği mesajlar kadar güçlü duruyor. İsrail, Erdoğan'ın uyarılarına halen aldırmış değil.
Hariri suikastını soruşturmakla görevli özel mahkemenin Hizbullah üyelerini Hariri suikastıyla suçlaması durumunda Lübnan, iç kargaşaya düşmemek için dostlarının korumasına ihtiyaç duyuyor. Bu özel mahkeme, siyasi bir teşebbüstür, arkasında ABD-İsrail vardır. Hizbullah dâhil bölgedeki pek çokları bu mahkemeyi Lübnan'ın İsrail'e karşı direnişine boyun eğdirme amaçlı bir döner kavşak olarak görürler. İsrail'in 2006'da Lübnan'a karşı başlattığı topyekûn savaşta binlerce insan öldü, binlercesi de yaralandı; ülke altyapısının büyük bir kısmı yok edildi. Ancak direnişi yok edemedi ve direnişin mâneviyatını ve siyasi desteğini artırdı. Savaştan sonra ülkeyi istikrarsızlaştırma teşebbüsleri bir getiri sağlamadı ve İsrail'in Lübnan'a dönüşüne gerekçe olacak bir siyasi boşluk yaratmayı başaramadı.
İsrail'in bu berbat oyunda oynayacağı son kart, özel mahkemenin vereceği karar olabilir. Şimdiye değin kazanan bir karttı. Hariri suikastından Suriye'yi ve Suriye ile bağları olan Lübnanlı şahsiyetleri suçlamak, semeresini getirmiştir. Hariri'nin öldürülmesinden iki ay sonra 14.000 Suriye askeri Lübnan'ı terk etmek durumunda kaldı. Bir yıl sonra İsrail'in Lübnan saldırısını destekleyen ve savunan o aynı batılı hükümetler, Suriye'yi yabancı işgal gücü olarak yaftaladılar. Suriye, Lübnan denkleminden az çok çıkarıldığında, Suriye'ye yönelik suçlamalar sona erdi ve Batıya yakın bir Lübnanlı lider özür metni yayınladı. Görev tamamlanmıştı.
İsrail ve onun müttefikleriyle bir olan mahkeme bir diğer hedefe yöneldi. Hizbullah. Hiçbir grup şüpheden azâde değilse de Hizbullah, mahkemenin siyasetin güdümünde olduğunu, direnişi silahsızlandırmaya matuf olduğunu söylerken tartışmasız bir şekilde haklıdır. İsrail, mahkemenin Hizbullah üyelerini tutuklama emrini şevkle bekliyor ve kendi vereceği tepkinin hesaplarını dikkatlice yapıyor. Gulf News'deki bir habere göre İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu 24 Kasım'da kabinesindeki bakanlarla "Hizbullah'ın hükümete karşı darbe girişimi endişelerini" ele aldı. Gılf News'de bildirildiğine göre General Gabi Aşkenazi adına İsrail ordusunun yaptığı bir açıklamada şöyle deniliyordu: "Hizbullah'ın Lübnan yönetimini ele geçirmesi ihtimali var."
İsrail'in vereceği tepkinin hangi şarta bağlı olacağı belli değil. İsrail 1982'de Lübnan'daki çeşitli direniş gruplarına karşı savaşmış, bu süreç zarfında ülkeyi yıkmış ve "demokratik olarak seçilmiş" kukla bir hükümet yerleştirmişti. Lübnan'daki mevcut sefâleti, kargaşayı ve iç savaşı artırdı bu. 2000 yılında, Lübnan'da yeşermiş bir direniş, İsrail ordusunu güneyden çıkarmayı başardığında Lübnan nihayet istikrar ve egemenlik umudu taşımaya başladı. 14 Şubat 2005'te ise bir ton TNT ile Hariri konvoyu havaya uçuruldu, eski başbakan ve beraberindekiler hayatlarını kaybetti. İstikrar umudu zayıfladı ve Lübnan bir kez daha karanlık ihtimaller çukuruna yuvarlandı.
İsrail fırsatı kaçırmamak için 2006 yazında Lübnan'a saldırdı. Lübnan'ın devşirilme vaktinin geldiğini sanan İsrail büyük bir hesap hatası yapmıştı. Direniş muhkemdi ve İsrail ordusunun hamlesi, yüzünü hepten kara çıkarmadıysa da mâliyetli olmuştu. Hizbullah, çatışmadan güçlenerek çıkmıştı.
Suriye, İsrail'in askeri başarısızlığının katkısıyla, bölgedeki rolünü yeniden ileri sürmeye başladı. İran da cesaretlendi. Mahmud Ahmedinejad geçen Ekim ayında Güney Lübnan'da yaptığı iğneleyici bir konuşmada "Siyonistlerin gidici olduğunu dünyanın anlaması gerektiğini" söyledi.
İsrail başarılı olduğu takdirde Lübnan'ı acı gerçeklerin beklediği pek çok kesim tarafından anlaşılalı beri Lübnan nispeten birleşti. Ortadoğu'daki liderler bile potansiyel krizleri dengelemek için samimi çabalar sarfediyorlar. Fakat tarih göstermiştir ki hem Lübnan hem de Arap cephesi, dış baskılara sabırla karşı koyamayacak kadar çok parçalıdır.
Resimde bu kez Türkiye belirdi. Yeni ve sağlam bir kartla bu mâlum oyunun kurallarını değiştirecek güce sahiptir belki de. İsrail cevap olarak riski azaltmaya çalışıyor. İsrail'de yayınlanan Ha'aretz gazetesi (26 Kasım) İsrail'in çeşitli Balkan ülkeleriyle ilişkilerini iyileştirip bir üst düzeye taşıyarak Türkiye'yi çevreleme stratejisi güttüğünü bildirdi: Kıbrıs, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Makedonya ve Hırvatistan. İsrail'in dosdoğru stratejik hesaplarına göre bir yerdeki mâli ve siyasi kayıpları diğer yerdeki kazanımlarla değiştirme meseledir bu.
Fakat Türkiye, İsrail'in tahminlerinin yanlış olduğunu ispatlayabilir. Bununla birlikte, kadınlar ve çocuklar öldürülürken Türkiye'nin artık hiçbir şey yapmadan oturmayacağını vaat etmek yeterli değildir. İsrail belki de Türkiye'nin batıyla askeri ve iktisâdi bağlarını hesaba katması yüzünden yerinden kımıldamış gibi görünmüyor. Türkiye gerçekten ciddiyse, kartlarından bazılarını ortaya koymalı ve yangına benzin dökenlere açık bir mesaj göndermelidir: 2010, 1982 değildir; Lübnan, İsrail ve Amerika'nın ölümcül silahlarının test sahası değildir artık; zaman artık değişti.
Lübnan ve Ortadoğu Türkiye'ye joker değil gerçek ve kalıcı bir dost nazarıyla bakıyor.
Kaynak: Palestine Chronicle
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı