Irak tamamen parçalanarak mezhepçi minik devletlere bölünmenin eşiğindeyken eski neocon ve Irak savaşının önde gelen savunucularından Richard Perle, Irak’taki durumla ilgili olarak Newsmax TV’ye açıklamalarda bulundu. Onun cumartesi günü verdiği mülakattaki ifadeleri, ‘yeni Orta Doğu’ vadeden ama yaptıkları ancak şiddetle sonuçlanarak bölgenin istikrarsızlaşmasına yol açan gruptaki zihinsel bozukluğun bir başka göstergesidir. Bu zihinsel bozukluğun yansımaları da günümüze kadar uzanıyor.
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali sırasında mevcut olmayan İslam Devleti (İD), Suriye’de büyük bir bölgeyi ele geçirdi, kabaran Sünni isyanın yardımıyla Irak’ta da batı, kuzey ve orta bölgelerde geniş bir bölümü kontrolü altında tutuyor.
Perle, 2003 işgali sırasında, İsrail’deki sağ partilere kuvvetli destek veren ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya özel yakınlığıyla bilinen önde gelen sözde aydınlardan biriydi. O, 1990’ların ortalarında seçim kampanyası sırasında Netanyahu’ya danışman olarak hizmet etti ve diğer önde gelen neoconlarla birlikte İsrail’in güvenliğini ABD’nin baş önceliği yaptı.
Perle, Irak’ta uzun süredir devam eden trajedi sebebiyle hiç de sorumluluk kabul edecek bir ruh hali içinde değil. O bu hususta aynı Barack Obama yönetimi gibi davranıyor.
‘Komplocu tınılar’
Perle’nin yeni mantık açısına göre, eğer neoconları eleştirirseniz o, öyle veya böyle sizin antisemitist olduğunuzu hissedecek gibi görünüyor. Bu mantık açısı İsrail savunucularının lügatinde çok işe yarasa da Perle’nin bu taktiğe başvurması benzeri görülmemiş seviyede bir çaresizliği yansıtıyor.
Perle, “‘Neocon’ ibaresi genelde Yahudi Amerikalıları ifade etmek için kullanılır. Aslında fikirleri genel olarak ‘neocon’ ibaresiyle ifade edilen bazı orijinal düşünürler aslen Yahudi’ydi. İnsanların bu ibareyi kullanmalarında genelde komplocu tınılar bulunur” dedi.
Eski savunma bakan yardımcısı, şimdi İsrail çıkarları için büyük bir lobi platformu olarak hizmet eden ve başarısız Irak savaş stratejisinin de arkasındaki kuruluşlardan biri olan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nde görevli olmasa, bu dedikleri kabul edilebilir.
Ama Perle’nin antisemitizm suçlaması hakkında oluşturduğu bu sis perdesi, ifade ettiği şu büyük yalanı kolay kolay gizleyemez: “Neoconlar [Irak’ın işgali ve savaşı] Irak’a demokrasi getirmek için yapmadı. Biz bir başka hükümet (İsrail’i kastediyor) adına çalışmıyorduk. Biz, o zaman CIA ve diğer istihbarat örgütleri tarafından ortaya konan, Saddam Hüseyin’de kitle imha silahları olduğu ve onun 11 Eylül sonrasında bu silahları başkalarıyla paylaşacağı tehlikesi bulunduğuna dair istihbarata inanmıştık.”
‘Karanlıklar Prensi’ lakabıyla tanınan Perle, ancak yanlış istihbaratla kandırılan sıradan Amerikalılar kadar saf olabileceğini ima ediyor ve kurnazca kendisini masum biri olarak takdim ediyor. Ama bu Perle’nin, diğer neocon ahbaplarıyla birlikte Irak’taki korkunç işlerini sahipsiz bıraktığı ilk vaka değil.
Karanlıklar Prensi
5 Kasım 2006’da Vanity Fair’de “Neo Culpa” (yapılan hatayı kabul etme anlamına gelen Latince ‘mea culpa’ ibaresiyle neocon ibaresi bir araya getirilmiş Ç.N.) başlığı altında bir yazı kaleme alan David Rose, Perle ve diğer neocon heveslilerinin George W. Bush’un daha önce şampiyonluğunu yaptıkları başarısız politikalarını reddetmeye başladıklarını tespit etti.
2006’da Irak savaşında ölümler korkutucu rakamlara ulaşmıştı. Perle, felaket inkar edilemeyecek boyuta geldiğinde Vanity Fair’e, “Siz, günün sonunda başkanı sorumlu tutmalısınız” dedi. Yine de Perle’nin görüşleri, ABD işgalinin ülkede mezhepçi iç savaş başlatmasından hemen önce oldukça ümitli ve iyimserdi.
Onun, daha önce de “Irak, demokratik reform için çok iyi bir adaydır” dediği aktarıldı. “Irak bir gecede Westminster olmaz. Ama dünyadaki büyük demokrasiler de tam ve zengin demokratik yönetim yapısını bir gecede elde etmediler. Iraklılar da başarılı olma konusunda yeterli şansa sahipler.”
Ama bu ‘yeterli başarı şansı’ asla silahların gölgesinde elde edilemez. Kendisine saygı duyan hiçbir aydın da bunun aksini savunamaz.
Karanlıklar Prensi şatafatlı otellerde mülakatlar verirken yüzbinlerce Iraklı hayatını kaybetti ve tüm bir nesil, ölüm ve aşağılamaların kucağında büyüdü. Şimdi o dönüyor ve hatalar ve antisemitizmden yakınıyor.
Müdahale, yeniden
Aynı şekilde dehşet verici olan, neocon düşüncenin Obama yönetimindeki dış politika yapıcılarının felsefeleriyle de uyumlu olmasıdır. Obama, Iraklıların mevcut sıkıntıları sebebiyle ahlaki bir sorumluluk bile kabul edememekle kalmadı, o sıkı pazarlıklar yaparak Irak’ın sefaletinden bazı siyasi kazançlar da devşirmeye çalışıyor. Irak ordusunun savaş kabiliyetlerini “değerlendirmeleri” için yüzlerce ABD askerinin Irak’a dönmesi emredildi. İhtiyatlı bir müdahale teşebbüsü Washington’da yavaş yavaş güçlenmeye başlıyor.
Amerikan dış politika düşüncesinde müdahalecilik yeniden yayılıyor; ama aynı dil ve yanlış referanslarla dolu olsa da bu sefer söz konusu olan, ‘yumuşak’ müdahale. Amerikan hükümeti, Orta Doğu’yu istediği hale getirmek üzere Perle’nin neoconları tarafından kuvvetle desteklenen son başarısız çabasından bu yana çok az ders almış görünüyor.
Beyaz Saray, 26 Haziran’da Suriye’nin komşularında -Ürdün, Irak, Lübnan ve Türkiye- “istikrara” katkı için Kongre’den 1,5 milyar dolar istedi. Bu meblağın üçte biri, Suriye’deki isyancıların “ılımlı” olanlarını bir yandan Suriye ordusu ve müttefiklerine karşı savaşmaları, diğer taraftan da Irak’ın büyük bölümlerini de kontrolü altında bulunduran İD militanlarının giderek artan etkisini gidermeleri gayesiyle eğitmek için tahsis edilecek.
Suriye’deki savaşın karmaşıklık seviyesi ve mevcut gruplardan kopmalar olacağı ihtimali düşünüldüğünde, 500 milyon doların Suriye ve ABD’nin Bölgesel İstikrar Girişimi’nin bir parçası olan ülkeler de dahil komşu ülkelerde sadece daha fazla istikrarsızlık getirmekten başka bir işe yaramayacağını tahayyül etmek zor değildir.
Obama yönetiminin Cumhuriyetçi Senatör John McCain ve diğerlerinin baskısı altında olduğu ifade ediliyor. Ama McCain’in Orta Doğu okuması en az neocon hareketinin eski önde gelen aydınlarının Orta Doğu okumaları kadar hatalıdır. McCain de diğerleri kadar itibarsızdır. Ama IŞİD’in son ilerlemeleri ABD yönetimini şu zor seçimle karşı karşıya bıraktı: Müdahale etmek (geçmişte bunun tam bir felaket olduğu ispatlandı) ya da müdahale etmemek (bu da Orta Doğu’daki ABD yanlısı kampı kırılgan hale getirir).
ABD bu iki seçenekten hiçbirini seçmemiş görünüyor. ABD ‘yumuşak’ müdahaleyi seçti. Bu da bazı grupları askeri ve mali açıdan desteklemek ve geçici de olsa İran da dahil başkalarıyla ittifaklar oluşturmaktır.
Baskı yapmak ve ilgisini göstermek için yaptığı teşebbüslerine rağmen, ABD’nin dış politikası net değildir ve zaman zaman sadece ilgisini göstermek için olaylara müdahil olduğu, bundan daha öte bir şey olmadığı ispatlanıyor.
Konu ABD’nin Orta Doğu’daki dış politikasına gelince, Obama’nın görevdeki yılları daha çok kriz yönetimiyle geçti. Bu da zaruri bir pragmatizmle Amerika’nın ilgisini göstermek üzere yapılmış, aralarında bir intizam olmayan teşebbüslerin bir karmasıdır. Geçtiğimiz senelerde ABD tarafından Irak’ta sebep olunan çok sayıda kriz göz önüne alındığında, ABD dış politikasında net ve kararlı bir değişiklik yapılmadıkça hiç kimse, hatta güya mantıklı Obama bile bu hususta bir farklılığa yol açamaz.
Bu netlik ve kararlılık, ahlaki sorumluluğa ve Irak’ta işlenen sayısız savaş suçu için kanunen hesap sormaya dayalı olmalıdır. Bugünkü savaşın kökeninde, baştaki günah, Richard Perle gibiler tarafından teşvik edilen, egemen bir ülkenin işgali yatıyor. Şimdi de bu savaş, Obama yönetimi tarafından geçici kazançlar için maharetle idare ediliyor.
Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu