Malezya’da küçük bir eylemci câmiası, Gazze’deki en mağdur Filistinlilerin faydalanacağı projeler geliştirmek için uğraşıyorlar. Viva Palestine Malaysia (VPM) şemsiyesi altında çalışan grup, güçlendirme projeleri üzerinde çalışarak dayanışma sergiliyorlar: Küçük projeler için faizsiz kredi, kadınlara istihdam sağlanması, güneş enerjisiyle çalışıp karanlığa son verecek lambalar…fazlası da var.

VPM’in çabalarının genel değeri önemli çünkü uzun soluklu. Eş derecede önemli olan, gönderilen paraların siyasi bir planın parçası olmaması ve bir tavizi amaçlamaması. Filistin liderliği ve toplumu ile dış fonlar arasındaki çoğu ilişki için söylenemez bu; fonları temin edenler ve fonlardan faydalananlar, görev şuuruyla açık bir siyasi kılavuzu takip ederler. Katar Emiri’nin 2006’dan beri İsrail ablukası altındaki Gazze’yi ziyareti üzerine bu ilişki yine tartışma ve küfür konusu oldu. Hamas, İsrail ve Amerika tarafından ılımlı olarak algılanan el Fetih’le 2007’de çatışmaya girdiğinde bu abluka eksiksiz hale geldi. El Cezire, Katar Emiri’nin Gazze’ye gelişinin “fakirleşmiş ve kalabalık sahil şehrini yeniden inşa etmek için yüz milyonlarca dolarlık Katar yatırımını törenle başlatmak için” olduğunu söylüyor. Gazze Başbakanı İsmail Haniye bu ziyarete daha büyük bir önem atfetti: “Emir’in Gazzeyi ziyareti, beş yıldan daha fazla bir süredir Gazze’ye uygulanan ablukanın siyasi ve iktisâdi olarak resmen çiğnenmesidir.”

Analistler ise siyasi eğilimlerine göre Katar’ı cömertliğe zorlayan büsbütün farklı mekanizmalardan bahsettiler. El Fetih’e sempati duyanlar, Gazze’de Hamas’ı güçlendirmenin ulusal bölünmüşlüğü daha da derinleştireceğine dair uyarıda bulundular. Diğerleri ise Arap Baharının başlattığı bölgesel güç oyununun tırmandığı bir zamanda Suriye’yi terk ettiği için Hamas’ı ödüllendirdiğini söylediler.

İsrail ve Amerika’nın ölçülü yahut çekimser tepkilerine, ABD ve diğer ülkelerin Emir’in Gazze’yi ziyaretini engellemediklerine bakınca, bencillikten uzak görünen çabanın arkasındaki anahtar kelimenin Suriye olduğu düşünülebilir.

Fakat her halükarda, bu olay ve mâli fonların siyasi manipülasyon tarihi arasında hiç de tutarsızlık yok. 1993’de imzalanan Oslo sözleşmelerinin de öncesine giden bir ilişkidir bu. Oslo ise bu ilişkiyi pek çok bakımdan pekiştirmiş ve resmi olarak ifa etmiştir. İlkeler Beyannamesinin imzalanmasından sadece iki hafta sonra uluslararası yardım meselesi, bağışta bulunan Batılı ve Arap ülkelerin başlıca gündemi olmuştu.

Oslo’nun siyasi hükmü olmadı ama uluslararası yardım akmaya devam ediyor. Mâli fonlardaki yükseliş ve düşüş, Filistin Otoritesi’nin karnesine yani İsrail, Oslo’nun mesnedi olan fiziki gerçekliği büsbütün değiştirmiş olmasına rağmen İsrail’in “ortağı” olarak hizmet etme ve siyasi maskaralık kabiliyetine bağlı olarak seyretti.

Görünenlere rağmen, Mahmud Abbas’ın Filistin Otoritesi, Hamas’ın aksine, uluslararası yardım karteliyle yirmi yıllık gönül ilişkisinin bir sonucu olarak, siyasi kol bükmelerden muaf değildir. Hamas ise işi zar zor öğreniyor. Karşılıksız paranın olmadığını Hamas da öğrenecek özellikle de hizmet verenler, Ortadoğu’nun geleceği üzerindeki siyasi mücadelenin merkezinde olduklarında.

Siyasi demeçler, eylem ve para arasındaki ağ herkesin göreceği şekilde açıktır. Tâviz olarak görünen şeyler, dondurulmuş veya beklemeye alınmış mâli fonlara atfedilebilir çoğu kez. En iyi halde siyasete dayalı işlemlerdir.

Filistin Otoritesinin bütçe açığı 1.3 milyar dolar civarındayken, eski dostları bu mâli krizi dengelemek için hiç acele etmiyorlar.  Amerika, 2012’de vermeyi taahhüt ettiği 200 milyon doları hala serbest bırakacak. Filistin Otoritesi’nin geçen yıl BM üyeliğine başvuru teşebbüsüyle ilgili bir karar bu.

İsrail ise Filistin Otoritesi adına topladığı vergi gelirlerinden 78 milyon dolar göndermeye razı oldu zira Filistin Otoritesi kurumlarının çöküşü İsrail için daha maliyetli olabilir. Uluslararası yardımların bariz biçimde geri çekilmesiyle ve İsrail’in hesaplı hamleleriyle birlikte, İsrail bugün Batı Şeria’daki siyasi yatırımından daha büyük bir hisse kazanıyor. İsrail, her ne zaman bir fırsat çıksa, Filistin Otoritesinin zayıflıklarını kullanmakla meşhurdur.

Filistinlilerin siyasi amaçlarına ulaşmak için girdikleri mâli ilişkiler bu bariz örneklerle sınırlı değildir. Siyasi-mâli takas, Filistin liderliği-hizipler ve destekçileri arasındaki ilişkiyi tanımlayan başlıca bir öğedir.

Bir ulusal kurtuluş programı ardında birlik olmakla daha az ilgilenen, potansiyel bağışçılar nezdinde kendi hizmetlerinin pazarlanma kabiliyetini artıracak çekici portföyler oluşturma derdinde olan, Filistin siyasi iradesini çoktan kiralamış bağışçı ülkelerle yakınlaşan Filistin’deki binlerce sivil toplum örgütünü birbirinden kopuk varlıklar haline getiren de aynı paradigmadır.

Filistin liderliğini ve toplumunu bu bağlardan neyin kurtaracağını söylemek zordur. Fakat egemenliklerini en yüksek parayı verene kiraya verenlerin ulusal kurtuluşla, halk direnişiyle işleri yoktur; hepsi de kulağa doğru gelen ama boş sloganlar.

Kaynak: Atimes

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı