İnsanlık tarihi perspektifiyle, IŞİD denilen olgu en iyi ihtimalle izahı zor, en kötü ihtimalle de her türlü mukayesenin ötesindedir.

Doğru, halihazırda Orta Doğu bölgesi şiddete başvuran militan örgütler ya da siyasi radikalleşme için ideal bir kuluçka makinesidir. Ama IŞİD’i, cevapsız kalacak bir dizi soruya yol açmayacak bir konuma yerleştirmek zordur.

Irak’ta ABD liderliğindeki ilk savaştan (1990-91) başlayarak, akabinde 10 sene süren bir abluka ve sonra Irak’ın istilası (2003), bunun öncesinde de Afganistan’ın istilası (2001) ile Orta Doğu hızla radikalleşti, Bu durum, öyle ya da böyle ABD ve müttefiklerinin bölgede uyguladığı şiddetle tutarlıydı.

İsrail’in onlarca yıldır Batı tarafından desteklenmesi, yolsuz ve son derece şedit Arap diktatörlere sürekli Batı tarafından verilen destek, nesillerdir devam eden öfkeli, radikal, işsiz ve aşağılanmış bir gençlikle de birleşince bu, gayet makul ve tahmin edilmesi kolay bir sonuçtu. Bazılarımız son Irak savaşı ve öncesinde Orta Doğu’da beliren bu daha da radikalleşme ihtimali konusunda bıkıp usanmadan uyarılarda bulunduk. Biz ihtilafın sadece Irak ve Afganistan’la sınırlı kalmayıp sonunda diğer ülkelere de yayılacağından ve tüm bölgenin istikrarsızlaşacağından bahsettik,

Gelişme durdu

Arap Baharı, değişim için olumlu bir yol sunacak ve mevcut öfkeyi alıp zamanla bunu yapıcı bir enerji için kanalize edecek siyasi bir platform olabilir, radikalleşme, ümitsizlik ve giderek artan militarizm dalgasını tersine çevirebilirdi.

Arap Baharı da yolsuzluk ve şiddeti ilk plana getiren aynı geleneksel kuvvetler tarafından boğuldu.

Arap Baharı sonrası realitesi, en kötümser olanlarımızın bile tahayyül edemeyeceği en kötü senaryoyu getirdi. Batı askeri müdahaleleri desteğinde yapılan “karşı devrimler” yeniden eski realiteyi tesis etti. Hem de bu sefer çok daha şiddetli ve baskıcı şekilde. Ayrıca oluşan boşluk doğal olarak, bazen -Yemen ve kısmen Libya’daki gibi- aşiretler, bazen de Suriye’deki gibi militan gruplar olmak üzere devlet dışı aktörler tarafından dolduruldu.

Bunlar arasında en kötüsü İslam Devleti olarak adlandırılan örgüttü. Ama hikayenin mantığımın dağılmaya başladığı nokta da işte burasıdır.

Tarihi analizlerin sınırları

IŞİD’in yükselişinin tarihi bakış açısıyla nasıl izah edileceği bir yana, bu tartışmada karşı karşıya kalınan çok fazla sınırlama var. Aslında burada cevaptan çok soru mevcut.

İnsanlık tarihi, belli siyasi ve diğer olguları, rekabet halindeki seçkinlerin entrika, çıkar ve komplolarının ötesine geçip tarihteki önemli olayları ele alarak izah etmeye çalışır. O, geçmişte ve şimdi meydana gelen olayları izah etmek için, en genel tarihi paydalarda birleşen sıradan insanların hayatına bakar ve geleceğe dair tahminlerde bulunmaya çalışır.

Bu değişkenler, uzun süren iktisadi güçlükler kadar genel ya da tek bir olay kadar spesifik olabilir: Savaş. Mısırlıların askeri gücü ile ilgili spesifik düşünce süreci, insanlık tarihi uzmanlarının ilgisini çeken bir konu olmayabilir ama 25 Ocak 2011’deki devrimi idare etmede ordunun rolü ve demokratik olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı 3 Temmuz 2013’teki darbe, takip eden ortak olguda kesinlikle büyük bir değişkendir.

Peki IŞİD ortak bir olgu olarak telakki edilebilir mi?

Grubun kurulmasına dahil olabileceğini düşündüğümüz fertlerin sayısı ve bunların belli coğrafyaların ötesine ulaşmalarına göre hüküm verirsek, IŞİD ortak bir olgu olarak telakki edilebilir. IŞİD’in üye ve destekçileri yoğun olarak Irak ve Suriye’de bulunuyor ama bunlar Sina Yarımadası, Mısır, Libya ve diğerleri de dahil Orta Doğu’nun diğer bölgelerinde de tesir iddia ediyorlar.

Gerçekte bunlar, zaten çok sayıda milis kuvvetine sahip olan Libya’da sahneye çok dramatik bir şekilde, bu savaş mağduru Kuzey Afrika ülkesinde çalışan 21 Mısırlı işçiyi katlederek girdiler. Bu cinayet için gösterilen gerekçe çok açık değil ama gizli anlayış, işçilerin Hristiyan olmaları ve bu yüzden katliamın haklı olduğuydu.

IŞİD ikilemi

Lakin bilmece gibi bir durum var. El Kaide, en çok şiddete başvurduğu zamanlarda bile bölgede çoğu kişinin desteğini kazanırken IŞİD hemen hemen hiç popüler değil. Burada ve orada Selefi cihatçıların desteği bile azalıyor.

Aslında çoğu kişi bunları sevmezken komplo teoricileri de bunları İsrail, ABD ve Arap rejimleriyle irtibatlandırmakla meşgul. Bu da grubun reddedilmesinin esas sebebi olarak değerlendirilebilir.

Suriye’deki iç savaşın ilk safhasında bunları yarı gönüllü olarak destekleyenler daha sonra hemen bunların karşısına geçti. IŞİD, akabinde Suriye istihbaratının bir uzantısı olmakla ya da en azından, muhalefet saflarını bozma amacıyla rejimle yakın bir iş birliği içinde çalışmakla itham edildi. IŞİD’in Suriye askerlerini katletmesiyle bu teoriden hemen uzaklaşıldı.
IŞİD halen büyümeye devam ediyor. Kendisini yok etmek için çok sayıda güçlü müttefikiyle birlikte ABD liderliğinde ilan edilen savaşa rağmen kolları daha da uzak yerlere ulaşıyor.

IŞİD tartışmasız bir şekilde Irak’ta 10 sene önce El Kaide’yle diğer bölgesel gruplar arasında oluşmaya başlayan çeşitli ittifakların bir sonucudur. IŞİD yakın zamana kadar ciddi bir tehdit olarak ortaya çıkmamıştı. Ama iki sene ya da daha az bir zaman içinde El Kaide’nin yaklaşık 15 senede yapmak isteyip yapamadığını başardı. Üstelik, El Kaide, ABD ve müttefiklerine muhalefet etmede çok daha popüler olmasına rağmen.

IŞİD birkaç ay içinde Suriye’de geniş toprak parçalarını kontrol etmeyi ve nispeten işleyen bir ekonomi ve son derece kaydadeğer medya vasıtaları geliştirmeyi başardı. Irak’ta ise bu çok daha hızlı gerçekleşti. IŞİD kendi okul müfredatını bile belirledi.

Uyguladığı kötü yöntemler dolayısıyla, IŞİD’in sıradan insanlar arasında halk desteği konusunda pek de endişeli olmadığı görülüyor. Onun nihai kurbanları da bunlardır. Bu zamanla tekrar tekrar görüldü. En kötüsü de Ürdünlü pilot Muaz Kasasbe’nin öldürülmesiydi. Libya’da öldürülen Mısırlı işçiler ve diğer yüzlerce vaka ise medya kuruluşlarına daha az ilginç geldi.

‘Vahşi’ iddialarının ötesinde

Şiddet ve savaş insanları radikalleştirirken IŞİD olgusunun büyüklük ve yapısı onun rasyonel tarihi muhtevasıyla tutarlı görülmüyor.

Mezhepçilik iddiaları da meseleyi tam olarak izah etmiyor. IŞİD’in kurbanları arasında her sınıf, din, ırk, cinsiyet ve siyasi gruptan insanlar var. Aslında bunların en büyük kurbanları Sünni Müslimanlar’dır. Eğer bunların eylemlerindeki kan izleri takip edilirse kolay kolay ortak bir özellik ya da mantık bulunamaz. Tek bulunabilecek olan, bunların korku salmaya eğilimli “barbarca” davranışları olur.

Bunların kolayca hak ettikleri “barbarlar,” “vahşiler” ve “psikopatlar” olduklarına dair teoriler, bu tür davranış için uygun bir izah bulamayanlar için başvurulan son çaredir.

Bazıları IŞİD’in davranışını, İslam’a saldırmak için elverişli bir fırsat olarak görüyor, böylece çoğu Müslüman’ı şaşırtıyorlar. Bunlar insanları yakmanın İslam’ın dayandığı her türlü değere aykırı olduğunu pekala biliyorlar. Vahşi davranışlarından dolayı IŞİD’i kendi ifadesiyle El Kaide bile reddediyor.

Ama bunların hiçbiri IŞİD’in siyasi anlayışını izah etmiyor. Aslında IŞİD’in eylemleri, bölgesel ve Batılı güçlerin çıkarlarıyla uygun olacak şekilde siyasi olarak hesap edilmiş görünüyor.

Mesela bu grup, Sina yarımadasındaki mevcudiyetini, Mısır’ın muktedir insanı Abdulfettah El Sisi, yurtta dikkatleri siyasi ve iktisadi sıkıntılardan uzaklaştırmakta çaresiz kaldığı bir zamanda duyurdu.

Onlar Mısırlı işçileri, tam da Sisi CIA tarafından eğitilen General Halife Hafter’in müttefiki kuvvetleri desteklemek üzere Libya’ya müdahale etmek için sabırsızlanırken katletti. Ve Sisi, Rafale savaş uçakları satın almak üzere Fransa’yla son derece kârlı bir anlaşma imzaladı ki hiç kimse bu uçaklarla ilgileniyor görünmüyordu.

İşçilerin serbest bırakılmaları için müzakerelerde bulunmak üzere Mısırlı yetkililere 50 gün mühlet verilmişti. Ailelerinden gelen yakarışlara rağmen hiçbir şey yapılmadı. İşçiler öldürülür öldürülmez Mısır savaşa gitti. Ve 24 saat içinde de savaş uçaklarını satın almak için Fransa’yla anlaşma imzaladı.

Libya’daki NATO savaşında Fransa’nın lider bir pozisyonda olduğunu belirtmek önemlidir. Öldürülen Libya lideri Muammer Kaddafi’den sonra ülkede meydana gelen karışıklıkların baş sorumlusu da Fransa’dır. Fransa, Libya politikası için bölgesel desteğe ihtiyaç duyuyor ki Sisi’nin büyük ordusu bu konuda en iyi seçenektir.

IŞİD’in en rahatsız edici videolarının mevcut siyasi gündemle tam olarak uyuşması da şaşırtıcıdır.

Halk desteği olmadan büyüyor

El Kaide’nin aksine, IŞİD’in dini görüşü pek açıklanmış değil. Onlar İslam adına her türlü tuhaf eylemi yapıyorlar ama bunların derin İslami bilgilerden mahrum oldukları görülüyor. Onlar militarizme yoğunlaşmış durumdalar ve bunların İslam’la ilgili yazıları eksiktir.

Evet, bunlar arkalarında önemli bir halk desteği olmadan büyüyorlar ve siyasi olarak en uygun yerlerde görülüyorlar.

IŞİD’in pilotu yakarak işlediği rezil eylem yüzünden artık Ürdün’de ülkenin Suriye’deki savaşı dolayısıyla kutuplaşma yoktur. Mısır da Mısırlı işçilerin katledilmesi yüzünden aynı müdahale yolunu takip ediyor.  

Bunlar belli komplo teorileri ortaya atmak ya da IŞİD’in arkasındaki gerçek dinamikleri anlama iddiasında bulunmak değil, sorular yöneltmek içindir. Bu sorular arasında IŞİD’in esrarengiz kökenleri, aniden ortaya çıkışı, muazzam büyümesi de var. Onun izah edilemeyen coğrafi yayılması da sıradan insanlarda bunlara ve davalarına herhangi bir heves olmaması sebebiyle mantıksızdır.

Gerçekten, insanlık tarihi prizmasından bakılırsa IŞİD olgusu tarih dışıdır.

IŞİD bu faraziyeden yola çıkılarak daha iyi anlaşılabilir ve belki de bu şekilde buna daha iyi karşı konulabilir. Cevap, ya İslam ya da Müslümanları anlamakta değil, paranın izini, bölgesel entrikaları ve rekabet halindeki gizli ya da açık siyasi gündemleri takip etmekte yatıyor. Meseleyi basitçe ifade edersek, IŞİD’in arkasındaki güç sıradan insanlar değil.

IŞİD kendisine ait hiçbir stratejiye sahip görünmemekle kalmıyor, onun “stratejisi” de Orta Doğu krizini ele almada tek yol olarak bölgesel ve uluslararası askeri müdahalelerin sürdürülmesini isteyenlerle açıklanamayacak ve muammalı bir şekilde tutarlı görünüyor. .

Eğer bu faraziyeyi kabul edersek muhtemelen IŞİD hakkındaki düşünce ve izah şeklimizi değiştiririz.

Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu