İngiliz ve Amerikan dışişleri bakanlıkları ciddi ciddi endişeliler.BM’deki insan hakları yetkilileri kızgınlar. Bazı nedenlerden dolayı Kanada da öfkeli görünüyor. Tüm bu hiddetin hedefinde ise Libya’daki yaygın insan hakları ihlallerini azaltma konusunda başarılı olamayan Libya Ulusal Geçiş Konseyi var.
Hikâye kulağa alışıldık geliyor. İnsan haklarını izleyen gruplar bir üçüncü dünya ülkesindeki ihlallerle ilgili olarak alarm veriyorlar. Batılı güçler hesap verilmesini talep ederek tepki veriyorlar. Medya ise sıcaklığı geçene dek olayı haberleştiriyor.
Ancak bu hikâye, insan haklarının kendi çıkarına hizmet edecek şekilde kullanıldığını kabul ve itiraf etmekten fazlasını icap ettirmektedir. Suçlama yöneltenler arasında BM ve NATO’nun önde gelen üyeleri var. Libya’ya karşı yıkıcı savaşa yol açan şey BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararının seçici bir şekilde ifade edilip yorumlanmasıydı. Bu savaş vahşi bir rejimi yıktı ve onbinlerce insanın canı pahasına bir diğerini getirdi.
Suçlanan tarafa gelince, batılı çıkarlar doğrultusunda Libya’da siyasi geçişe liderlik etmesi amaçlanan, NATO’nun inşa ettiği Ulusal Geçiş Konseyidir.
Libya’daki olaylar, 2003 işgalinin ardından gelen Irak idaresine benzer şekilde düzenlendi. Batılı güçler, dünyayı kendi halkını öldüren adi bir diktatörden kurtarmak gibi fedâkar bir amaç uğruna uluslararası hukukun icracıları olarak hizmet eder göründüler. Fakat Libya’daki durum beklendiği gibi idare edilebilir görünmüyor.
Irak felâketi
Libya’da “görev tamamlandı” havasının bir başkaca aldatmaca olduğu ortaya çıktı. Libya’daki sonuç, Irak’takinden daha az yıkıcı değil.
Libya’daki mevcut durum, ideolojik, ailevi ve siyasi amaçlar etrafında örgütlenmiş Libya’ya özgü çok sayıda milis gücün, aşiretin ve hizbin çatışmaya gireceğini vaad ediyor.
Libya üzerindeki savaş bazı tarafları güçlendirdi ve onlara intikam alma şansı tanıdı. Muammer Kaddafi bağlısı olmakla suçlanıp işkenceden geçirilenlere ve öldürülenlere tanıklık eden Beni Velid’deki çatışma bunu göstermiştir.
Bir milis gücün bir şehirde yürüteceği katliamı haklı kılmak için o şehrin Kaddafi bağlılarını barındırdığını ilan etmesi yeterlidir. En son teslim olmuş şehirler arasında yer alan Beni Velid’deki durum da buydu. Her tür mütecaviz davranışı ve işkenceyi Arap ve Batı medyasında kabul edilebilir kılmak için kınamak kâfidir. Ulusal Geçiş Konseyi, ortaya çıkan güçlü milislerin sırf lafta bile kalsa kendisine bağlı olması için taraf seçiyor yalnızca.
Tüm bunlar NATO’nun ilk hesaplarına aykırı. NATO, denetim altındaki milislerin desteğindeki güçlü bir Ulusal Geçiş Konseyinin (UGK) Libya’da er geç bir hükümete ve ulusal orduya dönüşeceğini ümit etmişti. Bu olmadı. UGK halktan aldığı gerçek bir salahiyet olmaksızın gelişigüzel örgütlendi; milisler ise geleceğin Libya’sı onların aşiretlerine, şehirlerine ve hizbi çıkarlarına karşı kayıtsız kalmasın diye siperlerinden çıkmadılar hala. İç savaşın formülüdür bu.
İnsan hakları gruplarının Libya hapishanelerini acıtıcı şekilde eleştirmeleri durumu daha da kötüleştirdi. Uluslararası Af Örgütü işkence altında ölen tutuklardan bahsetti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, Davos’ta AP ajansına verdiği demeçte çeşitli milis güçlerin ülke genelindeki 60 nezarethanede 8000 kişiyi hapiste tuttuklarını; bu nezarethanelerde “erkek ve kadınların tecavüze, işkenceye ve yargısız infaza” uğradıklarını söyledi.
NATO müttefikleri de endişeli elbette. Libya modeli – havadan rejim değişikliği – büsbütün başarısız olduğu takdirde Ortadoğu’daki askeri maceracılıkları bir başka aksilikle karşılaşacak. Dahası, ortaya çıkan Libya rezaleti, “saldırı tehdidi altındaki sivilleri ve sivil yerleşim bölgelerini korumak amacıyla” Libya’da savaşın zincirlerini çözen NATO’nun işlediği ciddi savaş suçları iddialarını yeniden gündeme getirecektir.
Libya’daki NATO savaşını bir Kanadalı, Korgeneral Charles Bouchard komuta etmişti. Kanada Dışişleri Bakanı John Baird’in Libya hakkında “Kaddafi’den Thomas Jefferson’a geçmesi beklememeli” dediği söyleniyordu geçen Haziran’da. John Baird, NATO’nun 9.600 hava saldırısıyla amaçladığı demokrasi türünü ise söylememiş.
İnsan haklarından yana değiller diyerek Libyalıları haşlamak pişkin bir ikiyüzlülüktür hassaten de NATO kurbanlarının sayısı henüz tam olarak sayılmamışken. Milislerin ve UGK’nin davranışları, hesap verilebilirlik, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü talep eden NATO ülkelerinin bıraktığı şiddet yüklü mirasın bir devamıdır.
Kaynak:Gulfnews
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı