Varır bir münkire müşkil sorarsın
Kendi kendin cehenneme salarsın
Ya sen dünya için niçin dönersin
Ya ben hak yoluna dönmiyeyim mi?

Yunus

 

Bir ağaç altı arıyor insan. İlerlemenin bütün mitlerinden kurtulup, saçak altına sığınır gibi, kaçmak istiyor insan. Aslında kaçtığı kendi. Adım adım yaşanmaz yapılan dünyanın her aşamasında insanın mahareti var. Maharet ki, kimi zaman kendine namlu olup dönüşüyle kaçılacak yer bırakmayan...

İnsan içine doğru koşmak isterken de tökezliyor. Demir kapılar çıkıyor karşısına. Alnını dayayıp ağlamak istediği dünya çıdarında, umut ışığı yakalamak istiyor. Bütün maharetlerini buna karşılık vermeye hazır fakat artık çok geç.

Zaman akıp giden su gibi geri dönesi değil.

Mesele sebepsiz ve aniden, veya kaza ile başlamadı. İnsan bu negatif armağanı kendine kayıtlarken büyük aşamalardan geçti, uzak menziller aştık.

İnsan insanı kardeş yerine, rakip gördüğünde başladı iniş.

"İnsan kardeşini kurt gördüğünde, kendisinin mankurtlaştığını göremedi. Hep ileri merhaleye, daha ileriye koştu. İnsandan daha ne koparabilirim diye sürekli kollarını uzatıp durdu. Göklerle irtibatı yatay koşularda heba oldu.

Ve kolu kendinden uzağa uzamaya başladığında, kendini dahi tanımaz aşamaya geldi. Kılıcın kas gücüyle, kasın kalple irtibatı onu nefsi savunma boyutunda tutarken, ateşli silahların icadıyla büyük aşama yaptığı zehabına kapıldı. Bir tetiğe basma kolaylığı, aslında varlığını tartışılır kıldı. Anlam dünyasından düşüşünü kedi eliyle hızlandırdı.

İnsan bilemedi.

Aceleciydi, bencildi, cahildi... İnsan bilemedi.

Bilemedikçe kolları uzamaya devam etti.

Kolları kıtadan kıtaya uzuyor artık. Gözüyle göremediği, yüzünü tanımadığı insanları aniden ve hep birlikte öldürebilme aşamasına ulaştı. Bu seviyeye hiçbir hayvanın ulaşması mümkün değil.

Bütün insanlığı yok etse de insan teki, dünya ona kalmayacak. Ölüm fıtri, ölüm hayatın gizemli yüzü, ölüm her hâlükârda canlıların hizmetinde.

Hangi silahı yaparsa yapsın, insanoğlu ölüme ulaşanı yapamayacak.

Ölümü kucaklamaktı insanın ulaşabileceği yüce mesafe.

Peygamberler yolunun yolcusu olmaktı ölümü hak etmenin imkanı.

Ve ne zaman bir peygamber geldi, teraziyi meydanın orta yerine kurdu, şımarık elitler bütün güçleriyle savaş ateşini harladılar. Çünkü tezgahları bozulacak, köleler özgürlüğe kavuşacak, insan insana yaslanacak ve yücelecekti.

Onların devranı sürüyor şimdi. Ateşin çocukları dünyayı bir kaç kez yok edecek mühimmata sahipler. Kolları ekvatoru kötülük adına dolanıyor. Hissetmiyorlar. Çünkü kalpleriyle kolları elektronik maharetle çalışıyor.

Metal çağı, insanı tenekeden daha düşük ayarda görüyor. Menziller inişlerin kollarında. Fitne ekiliyor bütün ovalara.

Kanlı hasatlar için insaf sınır dışı edileli çok oldu.

İnsan insafsızlığının çocuğu.

Ağlamayı unutarak kendini kaybetti.

Silah yapan, savaş çıkaran ve büyük savaşı kaybedecek zavallıdır insan bundan böyle.

Bundan böyle yağmur mermi gibi döver çatısını. Gökler gözlerini aramaz. Kuşlar için kentler, zırh giyerek aşılacak menziller...

Yol ne yana?

Hey yolculuk ne tarafa?

Hayat geride kaldı.

Ağaçlar, yeşil başaklar, ruhuyla gülen gözler, cömertliğe açılan kapılar geride kaldı.

Ve insan çok ileri gitti!

Geri dönülmez menfezlere girdi. Sınırı aştı. Yasak meyveyi yemekle kalmadı, onun hasadıyla övünür duruma geldi.

İnsan çok ileri gitti!

Dönüşü yok.

Çıkaracağı yangınla yanacak. Bu defa insan kendi çığlığıyla taş kesilecek. Modern insan çok istiyor. Hep istiyor. Tatmin olmuyor. Her şeyi istiyor ve hemen istiyor. Halinin izahı yok. Bu durumdan kaygısı da...

Yürümeyi unuttu. Uçuyor artık o. Kuşta değil oysa.

Çelişkili sözler söylüyor, büyümeyle büyülenmiş.

Ne kaybettiğinin farkında değil, olamayacak da, böyle giderse. Yüksek kulelerle kimle yarışıyor? Semaya karşı giriştiği dikine yürüyüşüyle küçüldüğünü göremiyor. Gökdelenden baktığında kendine karınca kadar görüyor.

Anlam dünyasında yeri yok!

Korkuya karşı deva peşinde. Kolları uzadıkça korkusu büyüyor. Bütün mesele kendini yeterli görmesiyle başladı.

İnsan kendini yeterli görüp müstağnileştiğinde bütün denge yerinden oynar.

Yaratan ile yarışa girdiğinde acınası hale düşer, kolları uzadıkça küçülür. Hatırı kalmaz, ekseni olmaz...

Bir ağaç altı, kabul eder mi bu insanı?