İslam İşbirliği Teşkilatı, yeni ismiyle İstanbul’da toplandı. Yeni ismindeki eylem çağrışımı, ileriye matuf bir umut kıpırtısı olarak algımızda yer edinmeye aday. Toplantıda seslendirilen konuların üç ana problem; kavmiyetçilik, mezhepçilik ve terör olarak ortaya çıkışı güncel ve can yakıcı olması açısından makul olarak bulundu.
Diğer taraftan, mezhep mücadelesinin yanlışlığına karşı Müslüman vurgusu da yerinde bir tespit oldu. Ancak bu vurgu kimi aydınlar tarafından mezhebi hafife almak, mezheplerin hepsini eşitleyici söylem olarak görülmesi nedeniyle yanlış veya yersiz bulundu.
İslam dünyasının omurgasının ehli sünnetten oluşması gerektiği vurgusuyla ele alınan tahlillerin, fiziki çatışmaya dönüşen süreçte nasıl bir fayda sağlayacağı düşünülesi bir durumdur. Bir başka açıdan, mezhep milliyetçiliğinin beslenmesine hizmet etme durumudur. Elbette bu durum yanlış ve hatalı yaklaşım ve tutumların göz ardı edilmesi anlamına gelmez. Ancak ilmi sahada düşük profilde, kaynaklara yaklaşımla, tavsiye niteliğinde sürmesi gereken çabanın, bütün enerjiyi kullanıp iç çatışma ortamına, bugün olduğu gibi, ikame edilmesi doğru değildir. Üstelik küreselliğin bütün silahlarıyla işgale geldiği, çatışmaları alevlendirmek için malzeme aradığı süreçte, “ehli kıble” vurgusuna mezhepten daha çok ihtiyaç var.
İnsanların hesabını verecekleri bir İslami yoruma, kendilerinin karar vermesi ve bütün yorumlara serbestçe ulaşabildikten sonra kanaatlerini oluşturmaları, ideal durum olsa gerek.
Din dahi bir teklifken, mezhebin böylesine, uğrunda çatışmayı göze alacak bir tutum içerdiği düşünülemez ve düşünülmemelidir. Tarih bütün acılı sahneleriyle bunu anlatıp duruyor bize. Ders alabilmek için olağanüstü halden çıkıp makuliyeti kuşanmak gerekir. Ne yazık ki, bütün mezheplerin içinde, kendi dışındakileri meşruiyet dışı gören önemli bir oran var ve bu kesim böylesi ortamlarda yükselişe geçiyor.
Mezhepler arası çatışmayı önleme girişiminden, mezhebi gereksiz görme eğilimini çıkaranların da konuya sağlıklı yaklaştıkları söylenemez. Dinin sabiteleri ve değişkenleri peygamberli dönemden günümüze tevatür yoluyla ulaşıyorsa, tarihi ne adına, niçin hükümsüz veya kıymetsiz göreceğiz?
İİT toplantısının yadsınması gereken konusu kınamalar olmalıydı. Bir araya gelmesi iyice zorlaşan ve tarih içinde, yalnız ve birbirinden ayrı kalmış ülkelerin buluşması öncelikle anlamaya, anlaşmaya yönelik olmalıdır. Çeşitli konularda oluşturulacak çalışma guruplarında elbette her konu konuşulmalı, ancak; aleniyete taşınacak konularda, bazı üyeleri dünya gündemine kınanır vaziyette sunmanın kime, nasıl bir faydası olduğu anlaşılır değildir.
İİT buluşmalarında, yakın hedefler kadar, gelecek tasavvuruna yönelik hedefler de olmalı ve bu anlamda halkların kültürel, ekonomik iletişimlerine imkan tanıyan projeler ve yakın temaslar ihtiyaç babında ele alınmalı.
Yüz yıllık kopuştan geriye ne kaldı, saklıda korunmuş, derde deva, kimde ne var ortaya çıkarılmalı.
Yüz yıllık yalnızlığı giderecek koşulara başlanmalı.
“Ben sizin abinizim” tavrı ile, “sen bizim abimizsin” yaklaşımı arasında büyük fark var. İlki itici, küçümseyici, birliği bozucu muhtevaya sahipken, ikincisi bütünleyici, besleyici ve gönülden, samimi yaklaşım içerir.
Her ülkenin dünya sistemine, çeşitli kalınlıkta bağlarla, bağlı olmanın getireceği arızı duruma dikkat edildiğinde, uzun menzilli yaklaşımların gerekliliği, millet olma bilincinin diriltici iradesine olan ihtiyaç ortaya çıkar.
Maddi ve manevi arz ve talebin kendi içinde karşılanması öncelikle ele alınması gerekir ve başarılı projelere öncelik verildiğinde güvenin tesisi sağlanmış olur. (Bir misal olarak) Diyanetin hazırladığı İslam Ansiklopedisi, TİKA ve Diyanet İşleri Vakfı ve Kültür Bakanlığı koordinasyonu ile bütün dillere çevrilip istifadeye sunulabilir.
Bir başka ülkede ortaya çıkan özgün çalışma devlet veya özel imkanlarla ümmet coğrafyasına taşınabilir. Uzunca bir süredir körler ve sağırlar şeklinde, aynı zaman kesitini israf etmeye son verme, birbirini gönülden kabullenip kocaman açılan kollarla kucaklaşmaktan geçer. Her fert, küçük büyük her devlet bu anlamda önem taşır. Öyle olmadığında BM yapısında olduğu gibi, beş aktör ve iki yüze yakın figürasyon benzeri verimsiz, şekilden, fotoğraftan ibaret bir yapı çıkar ortaya.
Yalnızlık sürer, suç elden ele gezer ama sahibi bulunmaz, herkes bir diğerinin yanlışını büyüteçle görür olur ve dünya sisteminin kölelik bağı daha iri halatların varlığına ihtiyaç duyar.
Kendine gelmezsen, seni senden alırlar.