Ayetin Ters Çevrilmesi: İsrail ile Diyalog, Hamas’a Karşı Savaş

 

                                                                                                         

 

Yeni “Oslo anlaşması”ndan söz etmek, artık cevabı aranan bir soru ya da doğru veya yanlış olma ihtimali bulunan bir içtihat olmaktan çıkıp, doğruluk derecesi kesinleşmiş bir haber haline geldi. Bu durumda bize de ortada bir anlaşmanın olup olmadığını tartışmak değil, aksine bu anlaşmanın içeriğini sorgulamak düşüyor. Hatta anlaşmanın unsurları ve başlıkları da, artık nispî olarak biliniyor. Öyle görünüyor ki, ele alınan konuların büyük bir kısmı üzerinde karşılıklı anlaşma sağlanmış durumda; geriye kalanların nasıl sonuca bağlanacağı ile ilgili diyalog ise sürüyor.

 

Geçtiğimiz hafta İsrail gazeteleri, Filistin yönetimi başkanı Ebu Mazin (Mahmud Abbas) ile İsrail başbakanı Ehud Olmert arasında birkaç aydan beri süren bir diyalogun varlığını açığa çıkardılar. Diyalog, Filistin meselesindeki nihâi düzeltmelere ilişkin ilkeleri ilan etmeyi hedefliyor. (Gazetelerin verdiği habere) göre bu diyalog, ikili (Mahmud Abbas ve Ehud Olmert) arasında son derece barışçı bir şekilde yürüyor ve ikilinin bu kapsamda önümüzdeki günlerde yeniden bir araya geleceği sanılıyor.

 

Yediot Ahranot gazetesi, 16 Ağustos 2007 tarihinde yayınladığı raporla, bu konun üzerindeki perdeyi kaldırdı. Gazetenin, -Olmert’in ofisiyle sağlam bağlantılara sahip olduğu bilinen- siyasî muhabiri Şemun Şifer, bu konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda, ikilinin “samimiyetle ve cesaretle, İsrail-Filistin mücadelesindeki siyasî meseleleri çözmeye çalıştıklarını” söylüyor.

 

Şemun ayrıca, Olmert’in ilk defa Amerikan kongresi üyelerinden oluşan bir heyetin önünde, birkaç aydır Mahmud Abbas ile görüştüklerini açıkladığına da dikkat çekiyor. Olmert bu görüşmeler ile Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak ilkeler hakkında bir anlaşmaya varmayı hedeflediklerini söylüyor. Söz konusu ilkeler şu meselelerle bağlantılı: Sınırlar, Kudüs, mülteciler, toprak değişimi, Batı Yakası ve İsrail arasındaki güvenlik şeridi ve İsrail ile Filistin devleti arasındaki ilişkinin tabiatı.

 

Olmert, Amerikan heyetinin önünde Mahmud Abbas hakkında şunları söylüyor: “Oslo anlaşmalarından sonra, Filistin yönetimiyle yürütülen diyalogların başından itibaren, mevcut durumu gerçekten değiştirmeye azmeden ve İsrail ile fiilen barış isteyen ilk Filistinli lider.”

 

Sonra da sözlerine, Filistin devlet başkanıyla bir anlaşmaya varmak üzere olduğunu ve onun da bu anlaşmayı referandum için Filistin halkına sunacağını ekliyor.

 

İsrailli muhabirin şu hususlara dikkat çekmesi de raporla ilgili önemli gözlemlerden biridir: Olmert gizli görüşmelerde Hamas hareketinin, oyunun dışında kalmasını şart koşuyor (çünkü Hamas barış düşmanıdır). Aynı şekilde Olmert, Mahmud Abbas’ın Hamas’ın da katılımıyla Filistin Ulusal Birlik Hükümeti kurması durumunda, onunla yardımlaşmayı keseceği tehdidinde bulunuyor.

 

Şemun Şifer görüşmelerin içeriği ile ilgili bir şey söylemiyor. Yine Mahmud Abbas’ın, Olmert’e ne ölçüde taviz verdiğini bilmediğini de belirtiyor. (Daha sonra Heartz gazetesi, Abbas ve Olmert arasındaki görüşmelerde en önemli anlaşmazlık noktasının, mültecilerin geri dönmesi meselesi olduğunu yazdı).

 

Ancak Şemun, Olmert’in ve İsrail dışişleri bakanı Tzipi Livni’nin açıklamalarına dayanarak şunları söylüyor: İsrail Batı Yakası’nın %50’sinden çekilmeye hazır olacaktır. Burada ve Gazze Şeridi’nde Filistin devleti kurulacaktır. Tabi bunun da bir şartı var: Geriye kalan yerler İsrail’in egemenliği altında kalacak ve buralarda yüzden fazla yerleşimci ikamet edecektir.

İsrail, Batı Yakası ve Gazze Şeridi arasında normal geçitler (üst ve alt geçitler şeklinde) yapılmasına da onay verecek.

 

Şemun sözlerine devam ederek şöyle diyor: Olmert, Filistinlilerin Batı Yakası’ndan toprak vermelerine karşılık, onlara Rimal bölgesinden toprak verme teklifini kabule yatkın görülüyor. Olmert geçmişte, Batı Kudüs’ün etrafındaki Arap mahallelerini, Filistin yönetiminin egemenliği altındaki yerlere nakletmeye hazır olduğunu dile getirmişti. Aynı şekilde Kudüs’ü Şerif üzerinde, Filistin-İsrail ortak sorumluluğunu tesis etmek için bir anlaşmaya varmaya da hazır görünüyor. Olmert mülteciler meselesinde ise Livni’nin tavrını benimsiyor. Buna göre Filistinliler dönüş hakkını, İsrail içindeki yerlerine değil, asine Filistin devletinin yönetimi altındaki topraklara yerleşmek için kullanabilecekler.

 

Heartz gazetisi görüşmelerle ilgili başka ayrıntılar da yayınladı. Bunlar arasında, ilan edilecek ilkeleri içeren bir belge de bulunuyor. Daha sonra bu belgedekiler bir sayfada özetlenecek ve bu sayfa, her iki tarafça da kabul edilen genel nitelikteki 4 veya 5 ilkeyi kapsayacak. İsrail başbakanı, Amerika Birleşik Devletleri’nin önümüzdeki sonbaharda düzenleyeceği bölgesel kongreden önce, bu işlerin tamamlanacağını ümit ediyor.

 

Heartz, önümüzdeki ayın başlarında Amerika dışişleri bakanı Condoleezza Rice’ın, iki taraf arasındaki boşlukları sıklaştırmak için bölgeye bir ziyaret yapacağını duyurdu. Gazetenin yazdığına göre İsrail dışişleri bakanı Tzipi Livni de, Olmert ile Abbas arasındaki görüşmelerin başarıya ulaşması için üç düzeyde uygulanacak bir strateji belirlemiş:   

 

1- Hamas’ın yasallığının kaldırılmasına yönelik çalışmaların artırılması yoluyla Hamas’ın zayıflatılması. Buna karşılık, “ılımlı cihetler” ile işbirliği yapılarak Filistin (Mahmud Abbas) yönetiminin desteklenmesi.

 

2- Siyasi operasyonlar için ılımlı Arap ve İslâm devletlerinin bölgesel desteğinin alınması. Livni’ye göre bu durum aynı zamanda, söz konusu devletler ile ilişkilerin aşamalı olarak normalleştirilmesini de sağlayacak ve İsrail’in bölgeye adapte olmasına yardım edecek.

 

3- Özel olarak “uluslararası dörtlü komisyon” üyelerinin, genel olarak da uluslararası toplumun desteğinin alınması. İsrail de zaten temel görevinin siyasi operasyonu desteklemek, Filistin devletinin müesseselerinin kurulması için mâli destek sunmak ve bu devlete ekonomik ufuk sağlamak olduğunu düşünüyor.

 

Acaba Olmert ve Abbas arasındaki bu bağlantılar, Filistin Ulusal Birlik Hükümeti döneminde de mevcut muydu? Gerçi Yediot Ahranot muhabirinin, bu operasyonların birkaç aydır sürdüğüne dikkat çekmesi bu yönde bir intiba uyandırıyorsa da, yine de o dönemde bu bağlantıların mevcut olup olmadığı bilinmiyor.

 

Bazı İsrailli yazarlar ise sözü edilen anlaşmanın gerçekleştirilmesi imkanını şüpheyle karşılıyorlar. Nitekim İsrail’in önde gelen yorumcularından Nahum Bernea da aynı gazetede bu görüşü dile getiriyor. Nahum Bernea şöyle diyor: Olmert’in konumu sarsılmış durumda. (Lübnan hezimetini araştırmak için kurulan) Winograd Komisyonu, hazırladığı raporda Olmert hükümetinin kusurlu olduğunu belirtti. Aynı şekilde Filistin başkanı Mahmud Abbas’ın yegane gücü de zayıf oluşunda gizlidir. İşte bu vasıflardaki iki lider, nihâi ilkelere ilişkin bir anlaşma sağlamaktan acizdir.  

 

Bununla birlikte, Olmert’in, Abbas’ın son derece zayıf bir durumda oluşundan yararlanarak, ilan edilecek ilkeler konusunda mümkün olacak en fazla tavizi koparmaya çalıştığı kesindir. Belki koparacağı bu tavizler, Olmert’in hesabına bir başarı olarak kaydedilir ve Lübnan savaşındaki başarısızlığını da unutturabilir.

 

Diğer taraftan Amerikan yönetimi de iki taraf arasında bir anlaşma sağlanması konusunda acele ediyor. Ayrıca gerilemiş durumdaki Bush da bu durumdan bir üstünlük elde etmeyi hesaplıyor. Çünkü anlaşma sağlanırsa, bölgedeki durumun sakinleşeceğini ve Amerikan yönetiminin İran meselesiyle ilgilenmeye fırsat bulacağını ümit ediyor.

 

Filistin tarafında da, birbirine paralel iki yönelişten hareketle, bir anlaşmaya varmak yönünde hızlı bir hazırlık var. Bu yönelişlerden birincisi, farklı yollar ve planlar kullanılarak, Hamas hareketini Filistin’in siyasî sahnesinden çıkarmaya çalışmak ve bir sonraki aşamada Filistin kurumlarında -seçimle gelinsin veya gelinmesin- temsil edilmelerini engellemek.

 

İkincisi ise, bütün şekilleriyle direnişi tamamen tasfiye etmeye çalışmak şeklinde ortaya çıkıyor. Zaten Ramallah’taki hükümetin başı Selam Feyyaz da silahlı direnişi, hükümetlerinin programından çıkardı. Feyyaz, direnişi hedef almaktan da geri durmuyor; nitekim bu haftanın başında direnişi “silahlı gerillalık” olarak niteledi. O, direnişi barışın sağlanmasının önündeki bir engel olarak kabul ediyor.

 

Belki de böyle bir şey tarihte ilk kez oluyor; yani işgal edilmiş bir ülkedeki ulusal bir hükümetin başı, ulusal direniş hakkında böyle bir şey söylüyor.

 

Feyyaz hükümeti aynı zamanda direnişçileri,- İsrail yönetiminin peşlerini bırakması karşılığında- silahlarını bırakmaya ve işgale başkaldırmamayı garanti etmeye teşvik ediyor.

 

Aslında bu, silah taşıyıp vatanlarını işgalden kurtarmaya çalışmakta ısrar eden direnişçilere saldırması ve onları tasfiye etmesi noktasında İsrail’e yeşil ışık yakmaktır.

 

Acaba bütün bunlar ne anlama geliyor?

 

Ortada Filistin dosyasını tamamen kapatmaya yönelik gerçek bir gayret var... Aynı şekilde İsrail ve Filistin baskılarına direnemeyecek kadar zayıf durumdaki Mahmud Abbas’tan mümkün olan en fazla tavizi kopartma gayreti var...

 

Görünen o ki, Mahmud Abbas, İsrail için kesin bir kazanım, Filistin’i savunanlar için de bir vebal olan Oslo tecrübesini yeniden tekrar etmek üzere. Halbuki Oslo, gerçekleri değiştirmek ve Arap devletlerini, ismi “ılımlı güçler” ve “barış karargahı” olan kapanın içine çekmek için İsrail’e yeni bir fırsat vermişti.

 

Yine görünen o ki, fayda getirmeyecek boş ve saçma şeylerle vakit kaybetme silsilesi devam ediyor. Aslında Mahmud Abbas’ın ve cemaatinin, bir taraftan Hamas ile yapacağı gizli görüşmelerle Filistin saflarını güçlendirmeye, diğer taraftan da açık bir şekilde İsrail’in palanlarına ve zulümlerine karşı koymaya çalışması gerekirken, o tamamen tersini yapıyor. Yani bir taraftan Filistin dosyasını kapatmak için İsrail ile gizli görüşmelere başlarken, diğer taraftan da Hamas’a karşı açıktan savaş ilan ediyor.

 

Aynı saçmalıklar silsilesinin bir başka örneği de, Mahmud Abbas’ın en yakın siyasî yardımcılarından biri olan Yasir Abdurabbihi’nin telefonla bir radyo programına katılması sırasında yaşandı. İngiliz radyosunun muhabiri, Abdurabbihi ile konuşması sırasında ona herkesi şaşırtan şu soruyu yöneltti: Şu anda düşmanınız kimdir? İsrail mi, Hamas mı?  Abdurabbi bu soru karşısında zorda kalıp bocaladı. Çünkü acı gerçeği itiraf edemedi. Sonra muhabire hakaret edip, onu azarladı ve telefonu yüzüne kapattı.

 

 

Bu makale Halil Kendir tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.