Genç bir delikanlı ruhsatsız bindiği motosikletiyle ters bir yola giriyor... Kahire'de bir polis durumu fark edip genci durdurmaya çalıştığında ise, genç, polisin üzerine ateş açmakta bir an bile tereddüt etmiyor. Her ne kadar polis genci takip edip tutuklamayı başarsa da bu olayda dikkati çeken en önemli nokta, gencin pervasızlık derecesine ulaşan cüreti. Ruhsatsız motosiklet kullanması, ters yola girmesi, kendisin durdurmaya çalışan polise karşı hiçbir korku duymaması ve aksine polisin üzerine ateş açarak onu uzaklaştırmaya çalışması.
"Tahrir" gazetesinin aynı sayfasında bir olay daha geçiyor. Haberde vatandaşın hukuk ve kamu düzenine karşı cesur davranışları karakterize ediliyor. Kalyubiyye'de bir adamın komşusuyla arasında geçen bir tartışma anlatılıyor. Buraya kadar anlatılanlar ilk defa olmuyor. Ancak ilk defa olan, adamın komşusunun evinin önüne ders alsın diye bomba fırlatması. Her şey bu kadar basit!
Şarkiye bölgesinden bir habere bakıyorum. Daha önceden sabıkası bulunan bir genç, dedektif polisin elini keserek ondan kurtulmaya çalışıyor. Sonra da kendisini yakalamaya çalışan beş kişiye ateş açarak yaralanmalarına sebep oluyor. Tutuklandıktan sonra da aynı gencin 18 ayrı suçtan yargılandığı ortaya çıkıyor. Garbiye'deki bir köyde ise bir tırla bir traktör çarpışıyor ve kazada traktör şoförü oluyor. Bunun duyan köyün ahalisi de polise gerek duymadan kasabanın merkezine kadar yolları kesiyor. Bir diğer örnek alım-satım meselesi. 120.000 cüneyhe bir araba satın alan vatandaş, 20 bin cüneyh kapora ödüyor. Paranın kalanını için verilen süre dolduğunda satıcı parayı temin etmek için iki adamını müşteriye gönderiyor. Ancak müşteri başkalarının da yardımıyla iki kişiyi alıkoyuyor. Şahıslar ancak polis müdahalesiyle kurtarılabiliyor.
Bu anlattığım örnekler sadece bir günün hasılası. İstisnai olaylar olduğunu da sanmıyorum. Çünkü 25 Ocak 2011'de halkın sokaklara dökülüp, içlerinde rejime ve polise karşı 30 yıldır biriktirdikleri nefreti kustuklarından bu yana, ülkede görünen yalnızca bu. Rejim düştü ve sistemi çöktü. O günden sonra da polis kamusal alandan çekilmeye başladı. Özellikle de polis merkezlerine ve araçlarına yapılan saldırılar ve kundaklamalardan sonra denilebilir ki, polis, meydanı halkın öfkesine terk etti.
Devrimden bu yana Mısır sokaklarında ve halkın polis ile olan ilişkisinde büyük değişimler yaşanıyor. Bunun en belirgin özelliği de, polisin küçümsenmeyecek derecede gücünü kaybetmiş olması ve halkın gözünde basit bir seviyeye inmesi. Kahire gibi büyük bir şehirde bile polisin konumu bu kadar düştüyse, ülkenin kalan bölgelerindeki küçük yerlerde düzenin nasıl bozulduğunu tahmin etmek güç değil.
Böyle bir ortamda işsizler ve baltacılar da geniş fırsatlar elde ettiler. Başkentte yarattıkları - düzelmesi büyük kefaletler gerektiren- problemlerin yol açtığı yeni bir gerçekle ülkeyi karşı karşıya getirdiler. Bu yeni gerçek, şehrin kalbinde ve önemli ticaret merkezlerinde nerden geldikleri bilinmeyen işgalci orduların saldırılarıyla her geçen gün biraz daha kendisini gösteriyor. İşgalcilerin hepsi sokaklarda bir güce dönüştüler ve hem polise hem de belediyeye meydan okuyorlar. Ne tanklar, ne silahlar, ne de zırhlı araçlar, işgalcileri sokaklardan çıkarmaya güç yetiremiyor.
Polisin sokaklardan çekilişi ve bu grupların kanun ve hukuka karşı koymada bu kadar cesaretli oluşlarında iki temel esas dikkati çarpıyor. Birincisi, devrim başladığı günden bu yana güvenlik kuvvetleri, sadece protesto gösterileriyle ve siyasilerin güvenliğiyle uğraştılar. Ara sokaklarda yaşanan kaosa veya bozukluklara ayıracak zamanları olmadı. Mevcut durumda da polis, kanun koruyucu görevinden tamamen uzaklaşmış vaziyette. Dikkatini yalnızca ülkedeki protesto gösterilerine verdiği için diğer toplumsal bozukluklarla ilgilenmeyi tartışma konusu haline bile getirmiyor. Çünkü onlara göre şu an protesto gösterilerinin dışında yükselen bir ses yok. Bu yüzden polisin bu çerçeve dışına çıkması şimdilik mümkün gözükmüyor.
İkinci konu ise, baltacıların ve sokakları işgal eden işsiz takımının güvenlik güçleri için bir nimet sayılması. Bu nedenle sokakları mesken edinen ve her türlü kanunsuzluğu yapanlara karşı göz yummaları kadar doğal bir şey de olamaz. Eğer bu 2. varsayım doğru çıkarsa, toplumun ülkede siyasi istikrar elde edilene kadar güven içinde olamayacağı gerçeği ortaya çıkıyor. Çünkü şu an polis için rejimin korunması ilk görev olarak görülüyor. Bu da halkın kendi kendisini savunmak için bireysel yollara başvuracağı anlamına geliyor.
Kaynak: Shorouk News
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız