İnsan, inanma ve inanmama hürriyetine sahip özel bir varlıktır. Bu tercih hakkı “din dışı dünya görüşleri” tarafından teyid edildiği gibi İslâmî perspektiften de bizzat Allah (C.C) tarafından tanınmıştır.
Bu sebeple de iman ve inkâr hâli inanç özgürlüğüyle alakalıdır; isteyen dinî isteyen de din dışı bir dünya görüşünü seçip ona müntesip olabilir. Herkes tercihinin hesabını öteki dünyada verecektir, bu da mü’minlere göre, o kadar.
Allah isteseydi tüm insanlığı inançlı yaratabilirdi, yaratmadı. Dileseydi imanı tüm insanlığa icbar edebilirdi, etmedi.
Bunun yerine, peygamberler gönderdi insanları ikna etsin, dinin insan fıtratına uygun olduğunu ve insan tarafından yaşanabileceğini göstersin diye. Kitaplar gönderdi, doğru yola vahiy ışığını düşürsünler, kutlu yolun kılavuzları olsunlar diye. Akıl verdi; ölçsün, biçsin, tartsın, düşünsün ve doğruya karar verebilsin diye.
Buradaki insan onuruna uygun tutuma, insana sağlanan çerçevenin genişliğine bir bakın!
Bir de ülkemdeki kendi dar ideolojik angajmanlarını müdafaa ve sınıfsal çıkarlarını korumak uğruna irade dayatanlara bakın!
Kendilerinden farklı düşünen ve inanan insanlara ne farklı inanma ne de farklı yaşama hakkı tanımak istiyorlar. Bunu o derece ileriye götürüyorlar ki, soluğu “niyet okumada” alıyorlar, tesbit ettiklerini zannettikleri niyetleri de kişinin beyanına rağmen mutlak doğru kabul ediyorlar.
“Sözde değil özde” laik olacaksın, diyorlar. Yani, dünyevî hayatta bir yöntem olarak değil, iç dünyada bir ruh hâli, bir vicdan durumu, kalpte bir inanç keyfiyeti olarak laikliği içine sindireceksin buyurganlığı havasındalar.
Ben kastedileni anlamadım. Varsa anlayan lütfen beri gelsin!
Laikliğin bilmediğimiz bir itikad sistemi mi vardır, ona inanılsın. Meselâ, bir tanrı konsepti mi, bir âhiret inancı mı, melek ve cin gibi gaybî varlıklar tasavvuru mu vardır da onlara inanılması isteniyor?
Nereden çıktı bu?
Laiklik bir yöntem midir yoksa bir din mi? Laiklik din ve devlet işlerinin biribirine karıştırılmaması idi hani?
Gelişmiş laiklikte bu durum devletin bütün dinler ve ideolojiler karşısında tarafsız bir tutum izlemesi olduğuna göre, kalpleri laiklik testine tutmak da nereden çıktı?
Peygamberler bile kendilerine inandıklarını söyleyen insanları kalp testine tâbi tutmuyor, onların kalplerini âhirete havale edip bu dünyada onlara mü’min muamelesi yapıyor iken, dünyevîlik hâlini ifade eden laiklik adına, kim kimin kalbini sigaya çekecek?
Kaldı ki din tamamen kalple ilgili bir durumdur. Kalpte başlar, kalpte biter; ameller iç dünyadaki inancın pratik hayata yansımasıdır.
Laiklik ise devlet yönetimiyle ilgili bir yöntem olduğuna göre, kalpleri okumak; haddi aşmak ve tanrılığa soyunmak demek değil midir?
Dinlerde tanrılar bunu öteki dünyada yaparlar, bu dünyada değil. Bunlar tanrılığa bu dünyada soyunmuşlar, haberleri yok.
Laikliğin ruhban sınıfı, yukarıdaki kabul edilemez durumu, başörtüsünü dinî içeriğinden soyutlayıp sekülerleştirmeye, modanın bir parçası kılıp böylece kutsal boyutundan âzade etmeye çabalarken de sergiliyor.
Hayrünnisa Gül hanımefendinin kıyafetine takmışlar kafayı. Hür ve olgun bir hanımefendiye nasıl giyinmesi gerektiğini öğretme yarışına girmişler. Jakobenler modern ilahları da yardıma çağırıyorlar.
Bunların zihin dünyasında “modacı” kavramı neredeyse “ilah” kavramına eşittir. Eğer başörtüsüne modacı eli değerse modernlikle kutsanacak, modacı ilahların sihirli dokunuşuyla başörtüsü bütün ağırlıklarından (dinî) kurtulup kuş gibi hafifleyecek.
Sınırını ve stilini dinin çizmesine izin vermedikleri başörtüsünü, modacıların stilize etmesini ve sınırlamasını sadece istemiyorlar, dayatıyorlar da. Ancak o zaman kalpleri tatmin olacak.
Buradaki garaz ve kin neye ve niye? Dine mi acaba? Dine âit bir olguyu dinin belirlemesinden daha makul ne olabilir ki? O zaman başörtüsünün sınırlarını dinin çizmesine neden müsade etmezler? Modacılarda ilah gücü mü vehmediyorlar da onların kesip biçtikleri “lâ yüs’el” oluyor?
Farkındayım, bu yazdıklarım çok sert sözler, lâkin bunların yaptıkları bu mânâlara gelmiyor mu? Allah aşkına! Siz söyleyin.
“Hayat tarzımıza müdahale edilecek” diyenler, ürettikleri bu vehimler üzerinden başkalarının hayat tarzına müdahale etmeyi hangi hukuk zemininde yapıyorlar? Tatmin edici hiç bir cevapları yok tabiî.
Çifte standartı, hukuksuzluğu, dayatmayı rutin hâle getirenlere sorulacak sorular bitmiyor, bitmez de.
Ama şu hususun altını tekrar çizelim: Dine irade dayatmasında bulunmak bir ilahlık iddiasıdır. Beşer cinsinin mevkiî ne olursa olsun bundan kaçınması gerekir.