Mısır'da bugünlerde "Şiilere karşı birlik" sloganını atanların masum olduklarını düşünemiyorum...

Nisan ayında bu slogan üzerinden başlatılan kampanyaları teşvik etmek için pek çok sempozyum düzenlendi. Bunlardan biri İskenderiyye'de biri de Kafr el Dawar bölgesindeydi. Bu sempozyumlar aslında Selefilerin Mısır'da Şiilere karşı savundukları düşünceyi açığa çıkarma girişimlerini ispatlıyordu. Girişimlerin sebebi ise 34 yıl aradan sonra Kahire-Tahran arasında uçuşların yeniden başlaması ve İranlı turistlerin Luksor'daki Firavun eserlerini görmek için Mısır'a gelmeleri olmuştu.

Mısır- İran arasındaki bu gelişmeler bazılarında zihin kirliliğine yol açtı. Selefi minberlerde Şiilere karşı en çirkin iftiralar atılarak Mısır'ın Şiileşeceğine dair ajitasyon yapılmaya başlandı. Bunun en dikkat çekeni ise Farisi kimliğin ülkeye sızarak Sünniliği nüfuzu altına alacağı şeklindeki söylemler oldu.

Bu iddialar iki kelimeyle açıklanabilir: Komik ve saçma. Çünkü Mısırlılar – tüm Araplar olmasa da- aleni bir şekilde İranlı turistler nedeniyle kendi ideolojilerinden ve mezheplerinden vazgeçmekle, kısacası aptallıkla itham ediliyorlar. Aynı şekilde öne sürülen iddialardan yola çıkılarak sadece birkaç günlüğüne Mısır'a gelen İranlıların halkın beynini kolayca yıkayacak sihirli bir değnekleri olduğu, dini ideolojilerini Sünnilikten Şiiliğe dönüştürecekleri düşünülüyor.

Yalnız iddia sahiplerinin farkında olmadıkları bir husus var. Müslümanların %1o'unu temsil eden Şii kesim, yüzyıllardır Ehli Sünnet ideolojisine sahip Arap ülkelerinin komşuları olan ülkelerde yaşıyorlar. Bu zaman zarfına kadar hiçbir şekilde bir mezhepten diğerine dönüşüm yaşanmadı. Bilinmeyen bir konu da Dubai- Tahran arasında günde iki kere altı yolcu uçağının sefer yaptığı ve her gün Birleşik Arap emirliklerine giden yüzlerce İranlı olduğu. Bu yolcuların hiç biri gittikleri yerlerde siyasi veya ideolojik bir devrim yapma eyleminde bulunmuyorlar. Aksine iki ülke arasında karşılıklı bir çıkar bile söz konusu. İran ve BAE arasındaki ticaret hacminin yıllık 10- 15 milyar dolara ulaşması bunun en açık göstergesi.

Mısır'a ve Mısırlılara karşı başlatılan bu siyasi- ideolojik savaşın aşağılayıcı yönü hakkında konuşmak çok gerekli değil. Netice itibariyle nüfusu 90 milyonu bulan Mısır, gerek tarihiyle gerek kültür ve medeniyetiyle yeteri kadar ağırlığa sahip. Tüm bunlara rağmen nedense Mısır, Farisi işgalin ve Şiileşme politikasının önünde kolay bir lokma ve basit bir hedef olarak gösteriliyor.

Zihin kirliliği yaşayanlar, öfkelerini göstermek için bir süre önce Kahire'deki İran büyükelçiliğinin önünde toplanarak şiddetli protesto gösterilerinde bulundular. Gösteriler esnasında kullanılan sert ifadeler ve yazılan edebe aykırı olan sözler, din kisvesini kullananlara hiç de yakışmayacak türdendi. Bunun yanında protestocular, Mısır havaalanını kuşatmakla tehdit ederek İranlı turistlerin ülkeye girişini de engellemeye çalıştılar. Mesajları ise, sadece Şii mezhebinin ülkeye sızma ihtimalini engellemek değil, aynı zamanda İran devletiyle olan tüm ilişkilerin kesilmesi şeklindeydi. Yani, bununla sadece ideolojiye karşı çıkmış olmuyorlar, aynı zamanda iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesinin de önüne geçmiş oluyorlar.

İzlenilen bu yol, bazı selefi liderlerin hepimizi dehşete düşürecek açıklamalarda bulunmasına da neden oluyor. Yasir Berhami'nin Şiiliğin Siyonizm'den daha tehlikeli olduğuna dair sözleri ve Besam Ez Zerka'nın, hükümete, İran ile olan ilişkilerinde Ahvaz'da ve diğer bölgelerde yaşayan Sünni halka karşı yapılan zulme son verilmesi, Suriye'deki halkın kanının dökülmesinin durdurulması, Birleşik Arap Emirlikleri'nde yaşanan bazı siyasi endişelerin giderilmesi şartlarını öne sürmesini teklif etmesi gibi bazı ifadeler, Selefilerin nitelik açısından ne kadar zayıf olduklarını ortaya koyuyor.

Bu insanlar şu an sadece gürültü koparmakla meşguller. Ne Mısır'ın çıkarlarını, ne de devrimden sonra iç istikrarsızlık nedeniyle bir türlü düzelemeyen Mısır ekonomisini düşünüyorlar.  İran ve Mısır arasındaki turizm ticaretinin ülkeye getireceği refahı da kavrayamayacak durumdalar. Bunun yanı sıra Mısır'ın stratejik ilişkiler geliştirerek Ortadoğu'da gücü temsil eden diğer iki ülke olan Türkiye ve İran arasında bir köprü olabileceği akıllarına bile gelmiyor. Üstüne üstlük keskin bir önyargıyla baktıkları durumun aslında tam da ABD ve İsrail'in taleplerine hizmet ettikleri konusunda yeteri kadar bilince bile sahip değiller. Tüm bu hususlar, Şiilere karşı seferberlik ilan edenlerin ve Sünniler ile Şiiler arasında paralel bir savaş başlatmaya davet edenlerin neleri görmezden geldiklerine işaret ediyor. Bu davetle Ortadoğu'yu parçalamak ve mezhep savaşı çıkararak bölge haritasını yeniden çizmek isteyenlerin ise ekmeğine yağ sürülüyor.

Selefilik, Arap dünyasında tek bir bölgede yerleşmiş değil. Selefi cihatçılar, El Kaide yoluyla Irak'ta, Suriye'de ve Mağrip ülkelerinde yapılanmış durumdalar. Mısır'daki cihatçı selefiler ise Sina'daki sembolik varlıklarına rağmen pek bilinmiyorlar.

Mısır'daki selefiler aslında iki farklı düşünce etrafında toplanıyorlar. İlki, kendilerini İslami davete adayıp her türlü siyasi eylemden kaçınanlar, ikinci grup ise her ne kadar siyasete katılmayacaklarını açıklasalar da – ki bunlardan biri İskenderiyye'de bulunan Selefilerin lideri Yasir Berhami idi- devrimden sonra siyasi aktivitelerde bulunanlar. Her iki grup arasında bir takım farklılıklar olsa da, buluştukları ortak bir payda var. Tüm selefiler Ehli Hadis ekolüne tabiler. Aynı zamanda tüm bidatlere – bunların içinde türbeleri de sayıyorlar- karşı savaş açmış durumdalar. Mutasavvıfları ve Şiileri de bidat ehlinden görüyorlar. Öyle ki tarihte bu iki grupla savaşa varacak derecede çatıştıklarına dair bir takım hadiseler bile meydana geldiği vakidir.

Selefilik, kavram olarak hicri III. yüzyılda "İslam'ın mesajını öğrenmek ve yaymak amacıyla ortaya çıkan grup" olarak tanımlanmıştır. Ramazan el Buti'de, Selefiliği dini bir mezheb olarak değil, önemli bir metod olarak ifade etmiştir. Ancak Selefiler, yakın tarihte bu tanımların dışına çıkarak Müslümanlar arasında ayırıcı bir özelliğe sahip olmuş bir nevi farklılaşmışlardır.18. yüzyılda Muhammed bin Abdu'l Vehhab'ın tevhid bayrağını kaldırarak Arap yarımadasında bidatlere ve hurafelere karşı başlattığı savaş çok ilgi çekmiş, Suudi Arabistan bu mezhebin yayılması ve çağrısının iletilmesi için önemli ölçüde maddi imkanlar sunmuştur. Hali hazırda da Vehhabilik adıyla devletin resmi ideolojisi olarak kabul edilmektedir.

Selefi hareket, devrimden önce Mısır'da uzun bir süre tutarlı yaklaşımlarda bulunmuştur. Hareketin sosyal faaliyetleri ve İslami davet alanındaki girişimleri, bu tutarlılığın sürdürülmesinde nisbeten yardımcı olmuştur. Hareketin ileri gelenlerinin ilmi çalışmaları da toplumsal tabanının genişlemesine ve ülkedeki diğer akımlara nazaran daha cazip olmasına katkıda bulunmuştur. Ancak doksanlarda İskenderiyye'de münferit olarak hareket eden bazı Selefi temsilciler, görünenin aksine bir tablonun oluşmasına neden oldu. Tıp fakültesi mezunu olan Doktor Yasir Berhami ve arkadaşlarının siyasetten uzak bir çizgi çizmesine rağmen devrimle beraber farklı yaklaşımlarda bulunması, Selefilerin siyaset sahnesinde aktörlerin belirmesine yol açtı. Devrimden sonra Mısır'a geri dönen siyasi özgürlüğün cazibesinden Selefiler de ekilendiler ve İslami davet çerçevesinden çıkıp hiçbir tecrübelerinin olmadığı siyasi alana taşındılar. Rakipleriyle çatışmak için de partiler kurarak yeni yol haritalarını çizmeye başladılar. Başlangıç olarak 2011 yılında İskenderiyye'de kurulan selefi Nur partisi, hareketin siyasi yüzü olarak ortaya çıktı. Daha sonra bu durum diğerlerinin de iştahını kabarttı ve devrimin ikinci yılında sekiz parti daha belirdi. Ancak bunların çoğu herhangi bir siyasi fikre ve programa sahip olamayan sadece kişilerin şahsi heves ve arzularıyla kurulan partiler oldu. O kadar ki, her birinin ayrı taraftarları oluştu. Bu yüzden de kendi içlerinde bile bölünmeler yaşamaya başladılar. 2013 yılında Nur partisinden ayrılarak Vatan partisini kuran selefi grup bunun örneklerinden biridir.

Siyasetin ortasına düşen bu gruplar zamanla fikri dayanakları olan Ehli Hadis ekolünden de uzaklaşmaya başladılar ve daha önce acımasızca eleştirdikleri Ehli Rey ekolünün temsilcilerine dönüşmeye başladılar. Daha sonra aralarında yeni çekişmeler başladı. Gözlerini başka taraflara çeviren Selefiler, bakanlıklarda ve resmi kurumlarda paylarına düşen pozisyonlarla meşgul olmaya başladılar. Söylemleri arasında artık İslami davet değil, elde ettikleri pozisyonlarda adaletsiz uygulamaların yapıldığına dair şikâyetler yer almaya başladı.

Farklılaşmalar sadece siyasi alanda değil, medya alanında da kendisini göstermeye başladı. Selefiler, televizyon kanallarında hararetli tartışmaların baş aktörleri oldular. Bu tartışmalar siyasetin yanı sıra edebiyat ve sanat alanında çevrelenmeye başladı. Selefiler ekranlarda boy göstererek, Necib Mahfuz'u, Basem Yusuf'u, İlham Şahin'i kınayan açıklamalar yapmaya başladılar.

Selefiler tarafından yükselen bu sesler, son zamanlarda İranlı turistlere yönelik olmaya başladı. Ve bu sesler daha önce İsrailli turistlere karşı hiç yükselmemişti. Diğer taraftan bazı selefi tarafların eski rejimin kalıntılarıyla köprüler kurduklarını, muhalifler ve iktidar arasındaki çatışmanın kızışması için rol oynadığına da şahid olduk. Dehşete düşüren bu aktivitelerin ülke dışında da bazı akisleri oldu. Suudi Arabistan'a umre ziyareti için yapılan ve haftalarca süren seferler, Suriye'de Şiilerin dostu olan "Alevi" rejimiyle savaşmak için Türkiye'ye akın eden yüzlerce insan, Selefi aktivistlerin Mısır dışındaki eylemlerini ortaya koydu. Bütün bunlara ek olarak ülke dâhilinde de pek çok hayret verici olaya imza attılar. Anayasa yazımı sürecinde şer'i hükümlere daha fazla yer verilmesi ve İngilizce dersinin eğitimden kaldırılması gibi teklifler, Kıptilerin inançlarına yapılan yaralayıcı ifadeler ve bazı türbelere yapılan tahribatlar, Selefilerin aşırılıklarından sadece bir kaçı.

Selefiler, Mısır'daki kredilerinin bitmek üzere. İzledikleri yol ile kendi korkularını ortaya koyarken kendilerinden korkulmasına da neden oluyorlar. Kısaca, Selefi hareket Mısır'daki tavır ve tutumlarıyla ülkenin omuzlarında ağır bir yük olmaya başladı ama onlar henüz bunun farkında değiller.

Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız