Twitter'da bir adamın 12 yıl evli kaldıktan ve iki çocuk sahibi olduktan sırf Mursi’yi destekliyor diye karısını boşadığını duyduğumda hiç şaşırmadım. Beyrut’ta ikamet eden ve zaman zaman Kahire'ye de gelip gitmekte olan bir Aydından, sürekli görüşmekte olduğu liberal ve milliyetçi arkadaşlarının görüşlerinde çok önemli dönüşümler gördüğünü bana aktardığında bunu da çok garip karşılamadım. Söylediğine göre bu aydınlar, İslami hareketlere karşı eleştirel ya da çekimser tutumdan tamamen retçi ve İslami akımlarla olan irtibatlarını bütünüyle kopartma noktasına gelmişler. Ona göre bu bir nevi boşanmaydı ve bu boşanma, Mısır siyasi atmosferine hakim olan üzüntü verici kutuplaşmayı göstermesi açısından önemliydi. Bunu medyada ve iletişim araçlarında yaygın olarak gördüğümüz aşırılık yanlılarının sesleri ifade etmiş olsaydı yani bir başka ifadeyle orada burada nefret körükleyen ve İslami harekete karşı düşmanca bir tutuk takınan sesler olsaydı bunu çok fazla önemsemezdim, bu kişilerin nezdinde ortak yaşam ve barışık ifadeleri bile onlar için kışkırtıcı bir algıya dönüşüyordu ve birdenbire asabi bir tavra bürünüyorlardı. Ancak beni gerçekten dehşete düşüren, son derece saygın ve aklı başında insanların bu kutuplaşmaya teslim olmalarıydı, insanların birdenbire kendilerini hoşgörü ve ahlaki hassasiyetlerden, bilgi ve bilimden soyutlamaları çok sarsıcı bir deneyimdi. Özellikle de durum, ilişkilerin sınanmasıyla ilgili olduğunda sadece dehşet verici bir hal arz etmiyordu aynı zamanda üzüntü vericiydi de çünkü olgun, aklıbaşında insanların oynadığı rolleri her zaman önemsemişimdir, bu insanları, halkımızın birliğini sağlama ya da ulus olarak takip edilen yolun düzeltilmesi noktasındaki etki etme potansiyellerinden dolayı önemsiyorduk ancak bu sayede vatan gemisi ve istikrar ve barış limanına demir atabilirdi.

Asıl yaşadığımız facia temenni ettiklerimizle bu kimseler arasındaki mesafenin artmasıydı. Mevcut veriler ışığında dileklerimiz, ulaşılması zor umutlara dönüşüyordu.

Bu atmosferin beraberinde getirdiği etki şu oldu ki ben medyada sürekli karşılaştığımız kişilerin yüksek sesle dillendirdikleri söylemleri ele aldığımızda ve analiz ettiğimizde, Mısır'da milli bir muhalefetin olmadığı yönünde bir izlenime kapılıyorduk. Mevcut durumu eleştirenler ya da buna karşı olanlar ya hainlik ve ajanlıkla suçlanıyor ya da Müslüman Kardeşler’in uluslararası teşkilatlarının planları çerçevesinde değerlendiriliyor ya da Katar ve Türkiye tarafında finanse edilen bir örgüt olarak suçlanıyorlardı. Bu perspektiften bakıldığında bu sureci destekleyenler ve buna alkış tutanlar sadece ve sadece bunlar temiz vatandaşlar veya, yaygın terimi kullanırsak, kurtulmuş fırkaya mensup olma sıfatına haiz oluyorlardı. Böylece bizi dini tekfirden hiç de aşağı kalmayan siyasi tekfire maruz bırakmış oluyorlardı.

Birçok vatandaş tanıyorum ki İhvan tecrübesini eleştiriye tabi tutuyor, bunu eleştiriyorlar. Murs’inin azledilmesi sonrasında yaşanan sürece karşı da oldukça çekimserler ve bu insanlar kendilerine ihanet ve ajanlık suçlaması yapılmasın, beşinci tabur ithamına maruz kalmasın diye sessiz kalmayı tercih etmeye başlamışlar, aslına bakılırsa hem Müslman Kardeşler hem de askeri yönetime karşılar, Rabia Meydanı'nda meydana gelen ve katliama üzülüyorlar ve askerlere karşı yapılan eylemler sonucu hayatını kaybedenlere de en az bunlar kadar üzülüyorlar. Kifaye ve 6 Nisan hareketlerine karşı yapılan tutuklama operasyonları sırasında mağduriyet yaşayanlara karşı sempatileri, Müslüman Kardeşler davasından dolayı içeriye atılan hapse takılan insanlara duydukları sempatiden az değil. Zannediyorum ki bu insanların çoğu vicdanen temiz kalabilmiş insanlar, vatanın ve milletin bu işten kazançlı çıkmasını istiyorlar ve ortak yaşamı savunuyorlar, bir tarafın diğer tarafa galiba çalması yada bir tarafın yönetimi tamamen tekeline almasıyla ilgilenmiyorlar. Esef verici olan şey, bu keskin kutuplaşma onları bunaltmış, yaralama karalama ve suçlamalardan kaçınmak için seslerini kesiyor ve nefeslerini tutuyorlar, bunlar içerisinde tutumlarını açıkça ilan etme riskine girmiş ve bu riskin bedelini ödemeyi göze almış olanlar ise zorla susturulmuşlar da var.

Devam eden bu iç savaşı durduracak bir ateşkese nasıl ulaşılacağını bilmiyorum. Yeniden dengeli ve olgun hale nasıl döneceğimiz üzerinde düşünebilmemiz için bir an için de olsa başımızı ellerimizin arasında almamız gerekiyor. Aramızda ne kadar süreceğini ve ülkenin bu süre zarfında ne kadar bir bedel ödeyeceğini bilemediğimiz savaşın sonuna kadar sürmesini isteyenler, hatta tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıktı, bu işi önce kim başlattı sorusunu sormak isteyenler var. Ancak ben açıklıkla iki hususta kararlı olduğumu belirtmek isterim: Birincisi, sahip olduğu otorite ve güç nedeniyle güçlü olan tarafın ateşkes kararını alma girişiminde bulunması gerekir. İkincisi de düşünceler idari bir kararla ya da bir kanunla yasaklanamaz. Şu ana kadar bunu başarabilen bir iktidar olmamıştır. Bazı düşüncelerin kalmasına ve bazılarının da yok olmasına hükmeden tarihtir tek başına buna karar veren.

Not: Bu satırları Başkan Adli Mansur’un anayasa referandumu tarihini açıkladığı konuşmasından bazı bölümlerin kaldırıldığını öğrenmeden önce kaleme aldım. O cümle aynen şöyleydi: “İhtilaf, vatanın çıkarlarına aykırı olmamak ve barışçıl çerçevede kalmak kaydıyla meşrudur”. El Masr el Yevm adlı gazete dün bu bölümü ateşkes maddesi olarak niteleyerek başkanlık kaynaklarından söz konusu cümlenin siyasi nedenlerden dolayı kaldırılmadığını aktardı. Siyasi olmayan bu nedenlere ilişkin düşüncemiz ne olursa olsun bu cümlenin konuşma metninden kaldırılması, akılların başa alınması çağrısına şu sıralarda pek itibar edilmiyor. Bu yüzden bu yazıda ifade ettiğim şeylerin sözü geçen siyasi olmayan nedenler oluşana kadar tecil edilmesini rica ediyorum.

Kaynak: Katar Şark GazetesiDünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu