Filistin’in başlı başına konu edildiği ender konferanslardan biriydi. Gündemin arasında bir yere sıkıştırılmamıştı veya konferansların bir öğesi olma geleneğinin dışında tutulmuştu. Dolayısıyla organizatörlerin ceplerine bir şeyler doldurmak veya siyasi bakış açılarını yöneltmek gibi bir dertleri yoktu. İnanın ya da inanmayın tam iki gün boyunca sabah- akşam sadece problem ne ise ona odaklanıldı. Bahsettiğim konferans, İstanbul’da 23-24 Nisanda düzenlenen ve Suudi Arabistan ve BAE hariç Arap dünyasından yaklaşık 300 kişinin katıldığı Uluslar arası Filistin Medya ve İletişim Forumuydu.
Foruma sadece Arap dünyası değil, Avrupa, Amerika ve Rusya’nın da büyük ilgisi vardı. Toplantının tarihi ile El-fetih ve Hamas arasında anlaşmanın sağlandığı tarihin çakışması ise tamamen tesadüftü. Çünkü ben toplantı davetini iki aydan daha önceki bir zamanda almıştım ve forumun kurulmasında ve toplantının düzenlenmesindeki temel unsurların da ne olduğunu az çok tahmin ediyordum. Bunlardan biri, Arap dünyasının başından geçen bahar rüzgarları, yarattığı siyasi ortam, yansımaları ve her ülkenin iç dinamiklerine olan etkisiydi. Bir diğeri ise, baharın Filistin sorununu öncelemesi ve davayı geri plana düşürmesi, bu süreçte Filistinlilerin gerek rejim kalıntıları tarafından maruz kaldıkları sıkıntılar, gerekse minberlerde ve meydanlarda Hamas’a ve Müslüman Kardeşlere karşı yürütülen nefret kampanyasıydı. Filistin sorunu ve Filistinliler işte bu kadar dar bir çerçeveye hapsedilmişti.
Üçüncü mesele, Filistinlilere yönelik Mısır tarafından gelen ithamlardı. Filistinliler, devrim zamanı ve sonrasında polis merkezlerine terör saldırdıkları düzenledikleri ve suça karıştıkları gerekçesiyle suçlanıyorlardı. Halbuki raporlar, polisin göstericilerin üzerine kurşun sıktığı gerçeğini ortaya çıkarmıştı. İşte bu yüzden de o dönem medya, bu gerçeklerin üzerini kapatmak için muazzam çaba sarf etmişti.
Dördüncü mesele, 1950’lerde Cemal Abdünnasır döneminde ortaya atılan ve “Sina Projesi” olarak adlandırılan fikre, Filistinlilerin şiddetle karşı çıkması ve direnişleri olurken beşinci ve son konu, Filistinli aktivistlerin, medyada yaşanan savaşların, toprakları üzerinde yaşanan savaşlardan daha az etkili olmadığının farkına varmalarıydı. Bu nedenle, medyanın Filistin sorununu ve Filistinlilere karşı başlattıkları kampanyalara karşı bir platform oluşturma fikri önemini artırmaya başlamıştı.
İstanbul’da düzenlenen forum boyunca 5 temel konu üzerinde duruldu: Arap baharının etkileri çerçevesinde yaşanan dönüşümlerin gölgesinde Arap medyasında Filistin, Batı medyasında Filistin sorunu, Filistin davasına hizmet için yapılan teknik yenilikler, İsrail lobisinin medya üzerindeki baskıları ve Filistin davasında medyanın stratejisi. Bu başlıkların tartışıldığı açık oturumların yanı sıra, çeşitli konuların tartışıldığı çalıştaylar da düzenlendi. Bunların arasında, Arap dünyasında Filistin sorununu yeniden hak ettiği yerine nasıl getirilebileceği önemli bir tartışma maddesiydi. Çünkü burada sadece Filistin’in kaybolan hakları değil, İsrail’in, önünde İran tehlikesi, terör tehtidi ve mezhep krizi gibi uğraşması gereken daha önemli sorunları varken kendisi için tehlike olarak gördüğü Arap ulusal güvenliğinin korunması da söz konusuydu.
Arap baharıyla birlikte ve sonrasında Filistin sorununa verilen önemin giderek azalmasının tartışıldığı oturumda, Arap baharının basitleştirilmesi konusunda uyarılarda bulundum. Kastım, Arap baharının halk üzerinde yıllardır baskıcı rejimler tarafından oluşturulan korku duvarını yıkmış olduğu ve toplumun değişime karşı gösterdikleri rağbetin ne kadar önemli olduğunu göz ardı etmemek gerektiğiydi. Bu yüzden Arap baharına sadece 4-5 ülkede değişimin yaşanmasına sebep olan bir hareket olarak bakılmaması gerektiği üzerinde durdum. Çünkü devrimler, geniş halk kitlelerinin sosyal medya yoluyla başlattıkları ve halen – her ne kadar bazı devletlerin baskısına maruz kalsa da- cesaretlerini gösterdikleri ayaklanmalardır.
Filistin davasının arka plana düşmesinin bazı anlaşılır sebeplere dayandığı düşüncesine katılıyorum. Ancak bu dönüşümün kademeli ve minimum etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Filistin davasını arka plana atmaya çalışanlar siyasi tecrübeleri olmayan ve bölgedeki krizle ilgili bir bilgi birikimi veya bilinçten yoksun olanlar. Bu yüzden değişimlerin geçici olacağı aşikar. Filistin sorunu tahmin edildiğinden daha köklü ve derin. En azından Mısır için öyle. Medya bu yanılgıyı yaratmak için çok uğraştı ve başardı da. Ama medyanın vicdanları da harap ettiğini hiç kimse iddia edemez.
Tartışmalar esnasında dikkati çeken bir başka şey de, Arap medyasının siyaset üzerindeki etkisinin büyüklüğü oldu. Bu yüzden siyasi yargılarda bulunurken onunla yan yana duran medya ve gazetecileri de yargılamak ve içinde bulundukları pozisyonlar konusunda adil olmak durumundayız.
Son olarak forumun İstanbul’da düzenlenmiş olması da Arap dünyasının Filistin problemine ne kadar önem verdiğini ortaya koydu. Arap başkentlerinin bu toplantının sorumluluğunu üstlenmedikleri artık bir sır değil.
Kaynak: Shorouk
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız