Modern insan maharetinin kölesi oldu. İcatlarıyla sarhoşluk hali yaşıyor. Geleceğe  ahlaki bir düşle bakmak yerine, elde edeceği başarılar üzerinden hayaller kurmayı normalleştirmiş durumda. Ahlaki kazancın karşılığını hemen göremediğinden olsa gerek, bunun yerine maddi çıkarı önceliyor. Ve bir dönem kabalık olarak telakki edilen davranış ve algı biçimi, zamanla değişip normalleşebiliyor.

Temeli, bir zamanlar, vahiyle buluşmuş medeniyetlerin böylesine yozlaşma trendini yükseltmeleri düşündürücüdür. İslam dininin üç versiyonu, birbirini tamamlayan ve ortak tevhid inancıyla ilahi bir kök özelliğine sahip. Yozlaşmanın seyri, hızı ve dünyevileşmenin etkisi göz ardı edilmeden bakıldığında bile ilahi hitaptan insana sinen, topluma yansıyan özelliklerin yok oluşu, hayatı zorlaştırdığı kadar, insanın değerini de nesneleştiriyor.

Dünyanın geldiği aşamada, ahlaki değerleri evrensel normlara taşımak kolay değil. Bozulmuş da olsa her din diğerini inkarcılar olarak telaki ederek, düşmanlaştırma refleksi gösteriyor.

Bütün peygamberleri kendi peygamberi olarak kabul etme durumunda olan sadece, Muhammed ümmeti kalmış, ancak ne yazık ki, özgüvenini kaybetmiş olduğundan böylesine kapsayıcı avantajını kullanamıyor. Dahası kendi içinde dahi, birliğini kaybetmiş, farklılıklara tahammülü kalmamış bir düzlemde yürüyor.

Bu tutumu ile Müslümanlar, iki büyük yanlışa sebep oluyorlar. Birincisi duruş ve tutumlarıyla İslam’a yük olmaları. İkincisi, insanlığın çıkmazda olduğu bir dönemde, ilahi söylemi, layıkıyla üstlenmemekten dolayı, dünyadaki bunalıma sebep olmak.

Dünya insansız kalarak çölleşiyor.

İnsan çoğalıyor ve bir yandan dünya "insan"sız kalma tehlikesiyle karşı karşıya. İnsan bir başkasını düşündüğü oranda erdem sahibidir. Bunu yaparken dünyevi bir paye beklememesi onu erdemli kılar. "Herkesin mutluluğu, ortak akıl" gibi vurgular; ortaya çıkmış tespit edilmiş, tanımlardan çok, beklentiye matuf olarak dile düşmektedirler.

Toplumların kalitesinin ölçümü, maddi göstergeler üzerinden yapıldığı dönemden itibaren üretilen otomobil, tüketilen enerji ve gayri safi hasıla yozlaştırıcı anlayışların normları olarak zihnimize otağını kurmuş durumda.

Oysa kaliteli bir toplum maharetinden, üretiminden çok paylaşım ve dayanışmayla tebarüz eder. İnsanın insana ne kadar katlandığını anlamak için, farklı göstergelere ihtiyaç söz konusudur. En az boşanma oranı, komşuluk ilişkilerinin zenginliği, adli vakalardaki artmayan oranlar bir toplumun gelişmişliğinin göstergesi olsa gerek.

Kitaplarını tahrif ederek ilahi söylemden kopanların tekrar bir araya getirilmesi muhal bir durum. Müslümanlar ise kitapları, en büyük zenginlik olarak ortada dururken, kendilerini parça parça yaparak kitabın söyleminin uzağına düşmüşler.

Sonuçta, tek kitaba sahip olmak, ama ona kendi tercihini dayatmakla, kitabı tahrif etmek arasında fark kalmıyor.

Kitaba sahip olmak demek, onun meramını ilaç ciddiyeti ile içip davranışa dönüştürmekten geçer. Kelamın sahibini düşünmek, aklı ve fikri titreyen bir duyarlılıkla devreye almayı gerektirir. Titreyen duyarlılık, bilgiyi deruhte ederken yanlışa düşmeme gayreti olarak telakki edilmeli. Bir başka yorumun da isabetli olabileceği düşüncesi daima diri tutulmalı.  Hırsımızın, tutkularımızın, dayatmalarımızın gözüyle yaptığımız okumalar, bizi ateşe yaklaştıran çabalar olarak tebarüz edecektir.

Üç kitabi algının yegane çıkış noktası, farklı bakış barındırsa da, peygamberlik misyonu üzerinden evrensel norm oluşturma çabası olabilir ancak. Peygamberler ücret istemeyen, her insanı önemseyen ve değerli gören ve ahlaki değerleri önce kendi bünyelerinde kamilen uygulayan önderler olarak aynı ortak paydayı taşırlar.

İnsanı önemli ve değerli görme paydasında evrensel, ahlaki bir uzlaşma olduğunu düşündüğümüzde her devletin kendi kıtasında kalması, kitle imha silahlarının üretilmemesi ve açlık için kalıcı çözümlerin devreye girmesi elzem hale gelir.

Hangi insan demeden oluşacak bir kabulle, böylesine kökten iyilik yönüne bir değişim söz konusu olabilir.

İçinde bulunduğumuz dünyanın bünyesinde, yakıcı bir sorun olarak ayrımcılık yer etmiş durumda. Çünkü soru gizli soruluyor, cevap da gizli veriliyor:

Hangi insan?

Bu sorunun cevabında türlere ayrılıyor insanlar, insanlık.

Toprakları işgal edilecekler, öldürülmesinde beis olmayanlar, açlığa terk edilecekler, petrolü alınacaklar, uranyumu üzerine hesap yapılacaklar, potansiyel olarak tehlikeli görülenler ve liste uzayıp gider.

Liste uzayıp gittikçe insanlık ölür, anlamın içi boş kalır.

Dünya insansız çölleşmeye durur.