"Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler." (Yunus / 44)

Güzel günler biriktirmektir müminin muradı. Her doğan gün yeni bir sayfadır çünkü. Her sabah yenilenme potansiyeli taşıyan taze başlangıç imkanıdır. Dünyanın kararmasına karşı taşınmaz ağrılarına rağmen, iyilik ülkesi umudunu her şeye, herkese rağmen diri tutmak, insanı yeniden izzetine yakışan yerine taşımak, her müminin bir ülke olmasıyla ilk göstergeye kavuşur.

En karanlık zamanın derununda saklı duran umudu yerinden ırgalatmak, kalbin ve aklın birlikte düşe düşmesiyle, baharı bir güz aralığından gözleme başarısıyla mümkün olabilir.

Güzel günler koleksiyoncusu olabilmek, matematikle sınırlı okvatoru beyaz bulutların sıcaklığıyla aralamaktan geçer.

Cahiliye çağında insan alabildiğine korkulu ve donanımlı. Silahlarıyla ölümü öldüreceğine inanıyor. Rakamların bittiği yeri de bilmiyor üstelik. İştahını denetimlerden saklıyor ve kendini yırtıcılar kategorisinden ayıracak nedeni bir türlü bulamıyor.

Çağın cahiliyesi ölüm makinası ihraç ederek kendini yaşatacağını düşünüyor. En uzağa gidip öldürüp dönen ve yeni yok edişlere hazırlanan icadın peşinde.

İnsanın tükendiği noktada duruyor modern insan.

İnsanı malzeme, nesne gören kuyulara düşmüş ancak, karanlığı parlatarak ışık elde etme peşinde. Kanı petrolle, öfkeyi mutlulukla karıştırmanın bedeli dipsiz, tanımsız korkular...

Beyni makinaya dönüştürme arzusunun ardında unutma arzusu yatıyor. Her şeye hiç bir kural tanımadan sahip olmanın bedeli yönü belirsiz, doktor elinden kaçmış sızıdır.

İlacı yok!

Geri dönüşü zor. Ölçü aşıldığında yeni düzen çarpıklığıyla bedel ister ve ödetir. Yetişemiyor laboratuarlar, deneyler güdük kalıyor, her daim ölümsüzlük narası yeni bir virüsle yere çakılıyor. İnsanın ölümü içine dönememesidir.

Son kaledir insanın vicdanı.

Hayat ekseninden çıktığında, karanlık günü kapladığında insan içine döner. Yenilenmiş solukla her defasında, yeniden doğmak için kalbine döner insan. Müminler için daima bir tazelenme imkanı mevcuttur. Yeter ki kalplerinde kendilerine yer bırakmış olsunlar.

Kalbin kapıları zulme yönelince kapanır. Bu aşamada insan kendi kalbine sığamaz olur. Öfkenin karanlık duvarları çevreler kalbi. Bu nedenle müminler, hangi konumda olursa olsunlar, her akşam günün muhasebesini yapar ve kalbe karanlık yüklememek için tevbeye ve yenilenmeye yönelirler.

Sonsuzluk ülkesinin kapısını, ışıltıyla her gece yıkamak, salih amelle tüketilmiş bir günle mümkün. Güzel günler biriktirmek, yıkanmış zamana sahip olmak, aynı zamanda sığınılacak bir kalbe sahip olmak anlamına da gelir.

İnsan kendini öldürmeye kalktığında buna kimse engel olamaz. Ölmenin cansız kalmaktan daha sarsıcı versiyonu, anlam dünyasında ölmektir, daha doğrusu öldürülmektir. Çünkü bu ölüm türünde insanı ancak kendi öldürebilir.

Bu tür ölümle insan kalesiz kalır. Sayhasını kendi duymaz. Bir yabancı diyar gibi kendinden şüpheye düşer, pişmanlık aşılmaz dağ gibidir ve insan bu ahvalde karanlığa yaslanır da gündüzü arar.

İnsan anlam dünyasından düştüğünde Şeytan bile sahip çıkmaz kendisine. Varlık hiyerşisinde tepede olmanın imkanı ve külfeti vardır. Büyük bir değeri yok etmek için büyük bir çaba gerekir. İnsan kendini araza çevirirken, kendi vasıflarına da savaş açmış olur.

İnsan kimi suçluyor!

İnsan kime iftira ediyor?

Birbirini yiyen varlık olurken insan, zayıf yanlarını kemirmedi mi kardeşinin. Erdemden el çekip insan hemcinsinin zaaflarıyla beslendiğinde izahı yapılamaz bir varlığa dönüşmüş olur.

Modern dönem insanı anlam dünyasını kaybetti, içine sığınamadı ve dünyaya saldırıp kendine yer edineceğini sanıyor.

Bu yüzden alabildiğine silahlı. Bu yüzden hedef seçmeden tetiğe basıyor. Kaynakların biteceği korkusu onu köleleştiriyor. Zihni prangalı olanı teskin etmek ne mmükün. Tek başına kalsa korkusu sürecek.

"Her şey benim olsun" diyor, hemen...

İnsan insafa sığar da kibri giyindiğinde dünyaya sığmaz.

Anlam dünyasını kaybettiğinde kendine ulaşma imkanını da yok etmiş olur.

Zulümden büyük "yok edici" yoktur.

Ateş insana dokunmak için zulmün arkasında bekler.

Güzel günler biriktirenlerle birlikte olmak, günü güne eklemek; zamanı ve mekanı kirden, kinden arındırmak...

İçimiz, zaaflarımızın öncülüğüyle, tarafımızdan işgal edilebilir, nöbette olmalıyız!

Kalbin şehrini, salih amelle, berrak tutma yolunu aramalıyız.