Türkiye hükümetinin siyasi-askeri kabinesi dün, İsrail’in Gazze’ye yardım taşıyan konvoya saldırmasına ve İsrail askerlerinin sivilleri öldürmesine verilebilecek resmi yanıtı gözden geçirmek üzere toplandı. Türk kaynaklara göre, hükümet atabileceği bir dizi adımı ölçüp biçiyor. Fakat bir şey şimdiden ortada: İsrail-Türkiye ilişkileri resmi ve açık bir darbe aldı. Bu darbe, söz konusu ilişkilerin doğasını bugünden sonra etkileyecek.

Türkiye’nin çok sayıda seçeneği var ve hepsi de İsrail’i olumsuz etkileyecek. Uluslararası hukuku ihlal ettiği ve tahrikle edilmeksizin Türk gemilerine saldırdığı için dava açabilir; BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırabilir; Refah kapısını açmaya ve Hamas hükümetini resmen tanımaya ikna etmek için Mısır’la doğrudan görüşmeler yapabilir.

Türkiye’nin çeşitli siyasi ve diplomatik seçenekleri aynı zamanda, hem Türkiye’den ve uluslararası alandan destek bulan, hem de şu anda Mısır’dan İsrail gibi davranmayı bırakmasını ve Refah sınır kapısını açmasını talep eden Hamas’ın da işine yarayacaktır.

Hamas Mısır’a yönelik bu talebiyle, İsrail’in Gazze’ye dayattığı yaptırım politikasını yerle bir etmeyi umuyor. Mısır da, yardım konvoyunun engellenmesi meselesine karışmak zorunda kalmamayı ve İsrail’in bütün sorumluluğu üstlenmesini umuyordu. Fakat şu an Kahire de üzerinde baskı hissediyor ve Türkiye’yle diğer Arap devletlerinin yarattığı halk baskısına somut cevap vermesi gerekeceğini anlamaya başlıyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri İsmail Haniye, konvoy gelemese bile Gazze’nin kazanacağını tahmin ederken durumu İsrail’den daha iyi okudu. Haniye’nin rakipleri olan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ve onun başbakanı Selam Feyyad İsrail’le dolaylı müzakerelere başlarken ve ABD iki tarafa doğrudan müzakerelere girme baskısı yaparken, İsrail ordusu diplomatik girişimi kanalizasyon çukuruna attı.

Gazze’ye insani yardım götürmeyi amaçlayan bir filo saldırıya uğrarken, Abbas ve Feyyad dolaylı da olsa müzakerelere nasıl devam edebilir ki? Hamas kendisini bir diğer başarı için de kutlayabilir; şu an savunduğu direniş şiddet içermiyor ve ulusulararası kuruluşlar aracılığıyla yürütülüyor; dolayısıyla roket atışına duyulan ihtiyaç da ortadan kalktı. (İsrail gazetesi, 31 Mayıs 2010)

Kaynak: Radikal