‘Gazze zarfı’ sadece coğrafi bir terim veya güneydeki bir grup topluluğun etrafındaki tehlikeli bölgeyi belirleyen hayali bir sınır çizgisi değil. Doğruluk adına, Gazze’nin yerine İsrail’i koymamızı gerektiren bir siyasi durumun da ifadesi aynı zamanda. Gazze Şeridi İsrail’i zarfa koyuyor, İsrail Gazze’yi değil. Bir kuşatma veya abluka boğucu bir ‘zarfın’ diğer adıysa, büyük ölçüde kendi hesabına en az Gazze raddesinde boğulmakta olan İsrail’dir diyebiliriz.

BM Filistin’i tanıyacak
Türkiye’yle yaşanan kriz, Gazze’nin kendisini kuşatan duvarların içinden İsrail’e muazzam diplomatik zarar verme yeteneğinin en son örneği. İsrail’in Mısır’la ittifakı, Türkiye’yle ittifakına benzemiyor olsa da, Mısırlılar geçen ay Eilat yakınlarında düzenlenen ve Gazze’nin parmağının da olduğu terör saldırısı sonrası Camp David Anlaşmaları’nın tekrar gözden geçirilmesi çağrısında bulunuyor. İsrail, doğusunda yeni bir diplomatik cephe içinde sıkışıyor; iki haftaya kalmaz Birleşmiş Milletler (BM), elbette Gazze’yi kapsayacak olan bağımsız bir Filistin devletini tanıyacak.
İsraillilerin Gazze sakinlerinden farklı olarak, ülkeden ayrılmak, mal ihraç ve ithal etmek, hatta okumak için yurtdışına gitmek konularında hâlâ özgür olduğu doğru. Fakat abluka daralıyor. Mesele, sadece işgal altındaki topraklardan gelen malların boykot edilmesi, İsrailli profesörlere yönelik davetlerin geri çekilmesi veya belli ülkelerde İbranice konuşmaktan kaçınılmasına dair direktifler değil.
Mesele, İsrail’in kendinden menkul haklılığı içinde kendisini giderek izole ettiği, gerçek ve hayali tehditleri üzerine çektiği, bir kez daha ‘yüksek’ veya ‘düşük’ savaş ihtimalinden dem vuran militer dili kullandığı, artık ABD’nin kendisine yönelik tavrından emin olmadığı ve Avrupa ülkelerinin çoğunu siyasi rakipler olarak gördüğüne dair hissiyat.
BM üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu, Filistin devletinin tanınmasını destekleyecek. Birçoğu sadece Filistinlilerin siyasi haklarına önem verdiği için değil (ki bu ülkelerin bazıları kendi vatandaşlarını eziyor), İsrail karşı çıktığı için ‘evet’ diyecek. Bazıları Filistin devletini İsrail politikalarından, işgalden ve İsrail’in kibrinden gına getirdikleri için destekleyecek. Bazıları da İsrail’i bu kadar uzun zaman pışpışladığı için Washington’a sıkı bir ders vermek istediğinden dolayı lehte oy kullanacak. BM’deki oylamanın esasen İsrail’e karşı, ilan edilmemiş ablukanın parçası mahiyetinde bir protesto oylaması olacağını söylersek çok da abartmış olmayız.
Aslında İsrail, BM’ye hak ettiği değeri hiçbir zaman vermedi. Örgütün başarısızlıkları ve İsrail karşıtı eğilimleri sır değil. BM kararlarının büyük çoğunlukla kâğıt üzerinde kaldığını İsrail’den daha iyi kimse bilemez. Fakat BM tehlikeli bir arena, belki ihtilafları çözemiyor, fakat hedefleri tayin etmekte, uluslararası koalisyonlar oluşturmakta ve yaptırımlar uygulamakta üzerine yok. İsrail’in statüsünün giderek zayıfladığı ve en yakın dostlarının bile tam olarak ne gibi bir devleti korumak zorunda kaldıklarını anlamak için akla karayı seçtiği bir arenadan söz ediyoruz.

İlişkileri kim mahvetti?
Bu da aynı ablukanın parçası; çevresi buzdağlarıyla kuşatılan, fakat kaptanın ta ki hareket edemeyene kadar, yola devam edebileceğinden emin olduğu seyir halinde bir gemiye benzetebiliriz. Bu koşullar altında bir abluka mentalitesi, kuşatma altındakiyle bir dayanışma geliştirmek doğal bir yaklaşımdır. Gemiyi buzdağlarının ortasına soktuğu için suçlanacak olan kaptan değil, kötü havadır. İlişkileri mahvettiği için suçlanacak olan da Gazze’ye yönelik abluka değil, Türkler, İslamcılar, İran yanlılarıdır. Mısırlılar da hatalıdır, zira gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Ve elbette, hatalı olan işgal değil, işgal altında yaşamaya direnen Filistinlilerdir.
Velhasıl, bütün dünya size karşı ayağa kalktığında; Gazze, başka başka isimler altında, sizi kuşatmaya başladığında vereceğiniz tek olası tepki nedir?
Hükümetin eline sarılmanın, orduyu bağra basmanın, yerleşimleri kutsamanın ve yeni
bir abluka mentalitesiyle konuşmanın vaktidir. Hükümetin yapabileceği tek şeyin itibar ve tenezzülden söz etmek, “Firavundan kurtulduk, bundan da kurtuluruz” demek, “Bütün dünyanın karşısında biz varız” lafına sığınmak olduğuna abluka altındakileri ikna edecek bir söylemdir bu.
Bunlar, tam da ablukanın belirtileri aslında. Uluslararası yaptırımlara tabi tutulan ülkelerin liderleri de aynı kelimeleri kullanmakta. Vahim olan durumsa, insanın ablukaya alışabiliyor olması, en azından yeterince zaman geçtiğinde abluka altında olmamanın nasıl bir şey olduğunu unutması. Fakat topluluk hissiyatını sağlamlaştırmak konusunda da ablukanın üzerine yoktur –Gazze’ye bakın mesela.
Hükümetinin kararlarına meydan okumaya, ona karşı gösterilere veya lüzumsuz sorular sormaya başlamış bir halkı tedavi etmek konusunda da abluka gibisini bulamazsınız. Abluka bizim için iyi yani. (7 Eylül 2011)

 

Kaynak: Radikal