"Zenginliğin daha adil dağıtılması yönündeki temel çağrı görmezden gelinemez. Burada mevzu olan Amerikan rüyasının geleceği. Rüyanın amentüsü her daim şuydu: Sıkı çalışan herkes müreffeh bir hayat şansına sahip olmalı. İşte o rüya finansal aşırılığın ve siyasi kinizmin yol açtığı krizle paramparça oldu. Sonuç büyüyen eşitsizlik, artan yoksulluk ve krizi sırtlanmak açısından en zayıf durumda olanların fedakârlığı. (...) Küresel finans sistemine karşı sokaklara dökülen protestocular ve anketlerin onların çağrılarını desteklediğini gösterdiği yüzde 54 oranındaki Amerikalı haklı bir rahatsızlık duyuyor. (...) Değişim çığlığına kulak verilmeli."

İşgal hareketinin geçen hafta sonu dünya çapında düzenlediği eylemlere dair bu yorum radikal solcu küçük bir dergi veya anti-kapitalist bir blogcu tarafından yazılmadı. Bu satırlar, dünyanın en etkili ve prestijli gazetelerinden biri ve serbest piyasa ile liberal demokrasinin sıkı müdafii olan Financial Times'ın başyazısında yer alıyordu.

Müesses nizam temsilcilerinin "İşgalcilere" dair sarf ettiği pek çok müspet sözün örneklerinden sadece biri bu. Almanya Maliye Bakanı ve Başbakan Angela Merkel'in muhafazakâr Hıristiyan Demokratları'na mensup Wolfgang Schäuble de protestoları "ziyadesiyle ciddiye" aldığını kabul etti. Avrupa Merkez Bankası'nın müstakbel başkanı Mario Draghi ise "gençlerin öfkelenmeye hakkı olduğunu" söyledi.

Göstericilerin protesto ettiği sistemin ta kendisinin hayati önemde parçaları olan insanların ve kurumların, kafa sayısına bakıldığında hâlâ marjinal görünen bir fenomene destek beyan etmelerini nasıl açıklamalı? Geçen hafta dünyanın dört bir köşesinde yüz binlerce insanın, adaletsiz ve çürümüş bankacılık sisteminin simgesi sayılan yerlerde 'işgal' adı altında gerçekleştirilen eylemlere katıldığı doğru. Fakat kentlerin çoğunda katılım çok etkileyici değildi ve üzerinde ortaklaşılan sloganlar veya talepler olmadığından verilen mesaj muğlak kaldı. Dahası geçmişte, sözgelimi Irak Savaşı'na karşı, Washington, Londra veya Madrid'deki siyasi karar mercilerine hiçbir tesiri olmayan çok daha büyük ve hedefli gösterilere tanık olmuştuk. Bu ani sempatinin ve anlayışın sebebi ne?

Bir yanıyla şöyle açıklanabilir: Son birkaç ayda birçok siyasetçi, mevcut finans sisteminin tümörlerine yönelik öfkenin orta ve aşağı tabaka seçmenlerine de ulaştığını fark etti. Hükümetlerin vergi mükelleflerinin cebinden çıkan paralarla hazırladığı kurtarma paketleri sayesinde ekonomik krizden çıkabilen bankacıların daha sıkı ve iyi denetlenmesi çağrıları küçük bir grup aktivistle başladı. Fakat söz konusu hissiyat, kolayca sokaklara çıkmayacak olsa da, kendilerini batıran finans piyasalarına karşı "bir şeyler yapılması gerektiği" konusunda hemfikir olan ve sayıları giderek artan sıradan vatandaşlarca da paylaşılıyor.

Bu noktada beklenmedik desteğin ikinci sebebine geliyoruz. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, düzenbaz bankacıların yasalar karşısında hesap vermesini talep edecek kadar ileri giderek, Avrupa hukukunun buna muktedir olduğunu ilan etti. En önemlisi Avrupalı liderler bu hafta sonu yapılacak zirvede Yunanistan'ı iflastan kurtarmak için iddialı ve sert planlar hazırlıyor. Birçoklarının beklentisi Yunanistan'ın borçlarının yüzde 50'ye varan oranda indirileceği yönünde. Böyle bir indirim, geçmişte Yunan devletine milyarlarca Euro borç vermiş olan çeşitli Fransız ve Alman bankaları için büyük sorunlar doğuracak. Bu yüzden planlar, sürecin sonunda ortaya çıkabilecek büyük borç silmeleriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için Avrupa bankalarının sermaye yapılarının zorla yeniden düzenlenmesini de içerebilir. Önde gelen Avrupalı bankacılar bunun beraberinde getireceği yeni devlet finansmanı ve kamusal denetim ihtimalinden hiç memnun değil.

Bu sebeple, Alman dergisi Der Spiegel'in de belirttiği gibi, "Avrupalı liderlerin bakış açısıyla geçen haftaki protestoların zamanlaması (ve bankaları kötü adamlar olarak gösteren mesajları) 'kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz' kabilinden bir gelişme."

Yeni ve katı kurallar dayatmak ve özel bankalarla resmî makamlar arasındaki güç dengesini kurmak için Avrupalı liderler, Wall Street'i İşgal Et hareketinin bir ay önce başlattığı halk protestoları dalgasının üzerine binmeye çalışacak. Eminim ki New Yorklu aktivistler, Avrupa bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması üzerinde böyle muazzam ve ciddi bir etkide bulunacaklarının farkında değillerdi. O günlerde Barroso ve Schäuble'nin de olmadığından hiç kuşkum yok. Şimdi farkındalar. Onlar için işgalciler şerdeki hayır gibiler.

[email protected] 



Kaynak: Zaman