Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. (Ali İmran- 103)

“Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felâhı bulanlar bunlar olacaklardır.” (Ali İmran-104)

Ateş cehennemi sembolize eder. İnsan hayatında tehlikeyi işaret etmek için kimi zaman sembolik dil kullanan Kuran'da ateşin kullanılması ilginçtir. İnsanın tefrikaya düşüp birbirine düşman kesilmesini ateş çukurunun kenarında bulunmak olarak tanımlayan Kitap, kurtuluşu yine benzer anlatımla ortaya koyar.

Allah'ın "ipi" olarak Kitap kendini tutunulacak kopmaz halka olarak tanımlar. Kalpleri evirip çeviren ve tevhid üzere Müslümanları birleşmeye; bir ümmet/ millet olmaya çağıran söylemin neresindeyiz ve ne ile uğraşıyoruz diye baktığımızda, hiç de olumlu şeyler söyleyemeyiz.

Allah'ın (cc) kitabına sımsıkı sarılma tenbihini dikkate almadığımız, yapıp ettiklerimizden açıkça anlaşılıyor.

İnsan karmaşık bir varlık, aynı zamanda değişken. Çeşitli olaylar karşısında, daha önce birlik sağlamış bir topluluğun ne yapacağı, nasıl davranacağı artık daha muammalı bir duruma denk düşüyor. Modern insanın kaypaklığı, en küçük problem karşısında yakın menfaati tercih ettiğini gösteriyor.

İlahi söylem tevhid ehlinin zorluklara direnmesini ve tefrikaya düşmemesini emrediyor. Ateş çukuruna yanaşmamasını istiyor. Hep birlikte Allah'ın (cc) ipine tutunmamızı istiyor.

İlahi söylemin temel vurgusunda ve tarihsel akışında birlik olmanın gerekçelerinin önemli bir yer edindiğini görüyoruz. Olaylar karşısında, nasıl tavır takınılacağı da ayan beyan olarak açıklanmış.

Aynı zamanda, en içten ve üst bir birliktelik olan kardeşliğin, bir ihsan olarak tevhid ehline verildiğini belirten ayetle bugünkü halimizi nasıl telif edebiliriz?

Kitabın hayatımıza girmekte zorlandığını, muradını deruhte edemediğini söylemek de meseleyi çözmüyor. Bu durumda bir sonraki ayet devreye giriyor. "Hayra çağıran, kötülüğü önleyen bir topluluğun" oluşmasını öenmle vurgulayan ayetin de bugün karşılığı yok!

Düşündüğümüzde, sivil bir inisiyatif olarak, sadece Allah (cc) rızasını gözeterek ülke içi ve ümmet ölçeğinde böyle bir grubun varlığının ve geleneğinin olması ne büyük bir imkanımız olacaktı.

Ateş çukuru kenarında o kopmaz halkayı tutan ve kardeşlerini kurtaran müminlerin varlığı ümmetin büyük güvencesi olurdu. Bu insanların temel özellikleri adaleti ayakta tutma çabalarından kaynaklanır ancak. Mezhebi, etnik kökeni ve benzer etkilere kapılmadan Hak adına karar verebilen, kirlenmemiş vicdanları tatmin eden böylesi bir eğilimin, ümmet coğrafyasının en küçük yerleşim biriminden evrensel ölçeğe devrede olması pek çok sorunun sağlıklı halline imkan hazırlayacaktı.

"Kopmaz halka" aynı kaviliğiyle devrede ancak, ellerini ona uzatanlar azalmış.

İblis saysız ip üretiyor. Renk renk, albenisi çok yüksek ve anlık tatminler, hap niyetine suni unutkanlıklar, hafıza temizlemeler sunuyor. Bütün bu haller içinde yürekleri bir sevgi kazanında eritip kardeş kılan sıcaklık, sema ile arz arasına sığmayan sevgi berhava oluyor!

Mümin müminin aynasıyken, müminler suni aynalarda kendilerine hayran kalıyorlar.

Sır çatladığında ayna saysız "ben"i önüne koyar insanın ve sıkıntısına çözüm vadeder. Şeytan "Sen haklısın" dedikçe kitabı kendisi için değil, düşman bellediği kardeşine karşı delil için okur. Kendinin kurtuluşta oluşuna, aynı mezhep ve veya etnik kökenden olmayana karşı saldırı hakkının arayışına mesai harcar.

Bu aşamada işi öfke üstlenmiştir ve pratik nedenleri büyütüp esas konumuna, büyük ustalıkla taşıyarak, saldırıları meşrulaştırma kolaylığı sağlar.

İnsanın izahtan vareste tutumlara sahip oluşu, hayatı da tanımların elinden alıyor. Modern hayat her dönemdekinden daha tehlikeli. Şeytani sergilerin albenisi çok yüksek ve bilinçaltımızı ayartma hedefiyle yürüyor, pek çok silahı var. Başka çağlarda olmadığı kadar yoldaşı, imkanı ve ürünü mevcut.

Yaşamak bu nedenle, her zamankinden daha çok dikkat istiyor.

Büyüklenmek, kendini tam, gayrısını eksik görmek, bizim en çok vurulduğumuz mahal. İddiamızdan kaybediyoruz. Oysa iddia söyleme, eksiklik bize ait. Öfkenin veya vesvesenin önümüze koyduğu, kusursuz olduğumuz iddiasını bir an için değerlendirmeye alsak ve ihtiyatlı yaklaşım metoduna geçsek her şey çok daha başka olacak.

Bildiklerimizi yanılmaz, değişmez ve noksansız görmekle başlıyor yıkımımız. İlaveten sahip olduğumuz çarpıklıkları Kitaba onaylatma iftirasına yönelince yarılma derinleşiyor.

Kült yaklaşımlarla kendimize önce mağlup oluyoruz.

Bir ucundan noksanlık eklesek, hava aldırsak iddiamıza, daha merhametli yaklaşımlar elimizi tutmakta gecikmeyecek.

Yaşadığımız topraklar da dahil, ümmetten yana duruş, bütün İslam coğrafyasında yara almış durumda. Sebepler hep aynı. Etnik ve mezhebi alerjilerimizi kaşıyan, görünür görünmez şer iradeler fazlasıyla mutlu.

Ateş çukuru içinde debeleniyoruz ve " kopmaz halka" boşlukta sallanıyor.

Ecza yanındayken zehri kullanmaya kalkanlara Kitabın uyarısı:

“Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden emir sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve âhiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah'a ve peygambere bırakın. (Nisa-59)