Bunaltan, yoran ve üzen gündemlerin ardından Rabb'in inayeti Müslümanı bulmakta gecikmez. Her defasında yakalar bileğimizden, çeker çıkarır bizi kör kuyulardan. Tekrar onarır, sarsar, yeni bir kıvama taşır ki, daha kararlı ve daha sıkı doğrulalım, yürüyüşümüzü bereketli kılalım diye.

Kurban bayramının konuğuyuz.

Hac ibadetinin bütünlüğünde, yenilenme günlerine girip ummandan azık çıkarma imkanı açılmıştır.

Haccın, farklı ibadet türlerini bütünleyen, mümini dünya ile ahiret arasına taşıyan özelliği, kişisel ve aynı zamanda toplumsal boyutta besleyici süreçler bağışlıyor. Hac ibadetinin ritüellerinin arkasında, insan bünyesiyle ilgili çıkarımlar, çağrışımlar yer alır ve zengin bir okuma fırsatı bağışlar.

Teori ve pratiğin iç içe geçtiği, müminin hayat ve ölüm sahnesini bir arada yaşama imkanı elde ettiği Hac ibadetiyle, kendiyle yüzleşme imkanı bulur. Kurban, insanın Yaratıcı karşısında konumunu, daha doğrusu haddini kavradığı bir sembol olarak peygamberler üzerinden insana ve insanlığa aktarılır.

Hz. İbrahim fedakarlığı temsil ederken, Hz. İsmail teslimiyeti sırtlanır ve araya tevekkülle dahil olup korku ve ümitle hayatı adımlayan Hacer ile aile tamamlanır. Kurban tek tek, ancak diğer açıdan bir aile üzerinden anlaşılmaya duran, rollerin kesiştiği, ayrıldığı kavşaklarla, dikkat çekici ibretleri günümüze taşır.

Evladı kurban etmek imtihanın zirvesidir.

Orada sarsıcı bir durum vardır ve konum bütün aileyi içine almaktadır. Birbirlerine omuz vererek destekle ve güç birliğine ulaşma, aynı zamanda toplumun ve insanın temel taşı olan ailenin imtihanını görüyor ve başarıya ulaştığına şahit oluyoruz. Ancak bu durum tek tek özverileri küçültmez.

Küreselleşen dönemde, yara alan ve çözülmeye duran aile kurumunun, büyük bir bilinçle ve özveriyle elde tutulmasının nasıl bir öneme denk düştüğünü anlama imkanı, peygamberler üzerinden sunuluyor.

İnsan bilgi yanında, hissiyatı da alarak yönelir bir işe, yola...Yaşayanlar üzerinden yapılan aktarımlar bilgiden öte kapasiteye haizdir. Hz. İbrahim'in, Hz. İsmail'in yaşamış olduğu öykünün insanın özünde yankı bulan, insanlık var oldukça sürekli yad edilecek bir hatıradır. Her insanın kendine pay çıkarabileceği, bu öykü üzerinden nefsini sınayabileceği ve sonuçta şükürle secdeyle doğrulacağı zengin çağrışımlar barındırır.

Tavaf, say, vakfe ve birbirine akan, tamamlayan süreçlerde bir melek gibi olma hassasiyeti, dünyada Müslümanın bulunması gereken hali işaretler. Bitkiyi bile boş yere koparmama, faydasız sözden uzak durma duyarlılığı, bir kaç günlük pratikle, bir bilinç sunar mümine. Her zaman farkında olacağı ve sürekli taşıyacağı bir bilinç...

Hac başlı başına bir bilinç yenilenmesidir.

Teoride var olan bilgiyi, kısa bir sürede ve sema ile arzın birleştiği mekanda yaşamak, sadece gidenleri değil, hissetmek isteyenleri de ihya etmeye yeter.

Hac, hayatın ve ölümün iç içe provası.

Beyaz kefenlerle Safa ve Merve arasında, bütün varlığını, konumunu, statüsünü terk edip koşan müminler, mahşeri canlandırır gibidirler. Dünyanın arkada kalacağı, geçici olduğu gerçeğini say ile ortaya koyarlar, üstelik yedi defa. Sanki bir günü es geçmeme dikkati.

Bir büyük buluşmadır Hac.

Bütün İslam coğrafyası Kabe'de buluşur, hemhal olur. Kardeşlik harmanı kurulur yakıcı sıcağın altında ve kalpler eriyerek karışır birbirine. Görkemli bir şölendir Hac, dualar kenetlenip sonsuza açılan bir çelek gibi yükselir.

İyi dileklerin uğultusu ancak orada; Hacda duyulur.

Her biri bir acı coğrafyasının haritası olan kardeş çehreler, orada umudu büyütmek için kucaklaşır ve kollar öyle uzar ki, ekvator küçük kalır.

Herkesin adı Hacı; dünyadan soyunma hali.

Dünya ki, yaşanmaz yaptığımız mekan.

Denizleri kıyıya çocuk ölüsü sunarken, Kabe'ye tepeden bakan oteller arasından vinçler devriliyor insanların üzerine.

İnsanın insana yaşamayı çok gördüğü bir çağda, ilahi bir amaçla doğrulmak için, Hac; bir hal, bir davranış ve bilinç zirvesi olarak yeniden okunmayı bekliyor.