İnsan büyük bir amaca matuf olarak konumlanmamışsa değerini anlamakta hataya düçar olmuştur. İnsanın anlamakta zorlandığı yapısı, görünen ve görünmeyen yanlarıyla alem, taşıdığı gayretlilik ve delillerle konuşmayı eksik etmeden seyrini sürdürür.
Yekün bir anlatımın cümleleri, varlığa verilip insanın dikkatine sunulmuş ve neticeyi kendi bulduğunda daha kavi kavrayışla doğrulması için kevni ayetler vahiyle desteklenmiştir. Anlamı ve anlamayı öne koyan ve çabuklaştıran ölüm olgusu da insanın kurtuluşu için feveran etmektedir.
İnsanın dünyaya geldiği zaman dilimi, bulunduğu coğrafya, ailesi büyük iradenin belirlemesiyle şekillenir. Ancak her devirde insanı bekleyen bir gerçeklik evreni duvar gibi karşısına dikilir. Yakından uzağa, aklın inşasından kalbin konumuna kadar, görünür ve soyut bahislere ait zihinsel kategorilerden davranışlara yansıyan bu ilişkiler ağının insanla olan ilişkisi ilk hesaplaşılması gerekendir.
Değişim bir ön kabulle, insanın önüne yatırılan kutsallık atfıyla asli amacın üzerine atılan örtü mahiyetine sahiptir. Modern zaman diliminde insanın özüne yapılan sayısız saldırı, amaca ulaştıran yolların flulaştırılmasıyla başlar.
Modern insanın aceleciliği, zamanın yetmediği zehabı, kesintisiz üretim ve buna karşılık gelecek suni tüketimin arkasında şiddetin varlığı saklı. Makineleşen insanın algıdan davranışa taşınan gerçeklik anlayışı bütüncül bir sapmanın işaretini örtülü olarak barındırıyor ve dayatıyor.
Birbiriyle iç içe geçmiş, bilgiden eyleme ve gelecek tasavvuruna yansıyan kontrol mekanizması ilahi amacın önüne örülen aşılmaz surları simgeler. Üniversitede üretilen bilim ve oluşan ütün normlar, zihnin mekanizasyonunu sağlayarak bu seküler gerçekliğin varlığını sürdürebilmekten öteye geçmez.
Küresel akademik anlayışın ortaya koyduğu kriterlere aykırı olabilecek bir bilginin bu bakış açısınca hiç bir değeri yoktur ve dogma yaftasına muhataptır. Öte yandan oluşturulan kriterlerin kabulünün dogmadan daha etkili inanca denk düştüğü izahtan varestedir. Yürüyen gerçekle, tasavvur arasında oluşturulan bağın belirleyici büyüsünün sağlanması, bütün farklı yaklaşımları geçersiz kılmakta zorlanmamaktadır.
Söz gelimi, bir fabrikanın her gün üretim yapmasına gerek görmeyen yaklaşım, ilerlemeci kabul açısından, deli saçması olarak telakki edilecektir. Schuon'un deyimiyle ortada bir "insansız akıl" var. Normları, koordinatları belli bu alana denk düşmeyen her yaklaşımın dışlanması, aynı zamanda üretilmesi gerekeni de dolaylı yoldan dayatmaktadır.
Günümüz dünyasında kişinin algısından küresel düzeye, üretilen ve kabul gören bütün bilgi türlerinin ve niteliğinin insanın amacıyla barışık bir denetimden geçmediği malum.
Modern zaman gerçekliğinde "ilerleme" mitiyle barışık olmayanın ilgi görme ve yaşama şansı yoktur.
Bir başka ifade tarzıyla ele aldığımızda, bilginin güce indirgenmesi ve bütün yönleriyle kontrol altına alınma arzusu aydınlanma ile ortaya çıkmış yatay bir talebin karşılığıdır. Ucu açık, metafizik alana uzayan bilginin sakıncalı olacağına olan peşin kabul, üniversiteleri birer silah fabrikasına dönüştürdü. İnsanın fiziki yapısıyla öne çıkarılması, buna bağlı olarak gelişti ve modern insanın bütün taleplerine bu güzergahta çözüm bulunacağı var sayıldı.
Sonuç, kocaman bir yalnızlık olarak tebarüz etti.
İnsanın denetimden, gayb aleminden kopması onu hayvana en yakın konuma taşıdı.
Yaşanan gerçeklikte insanın amacına yönelik bir denetimden bahsedemeyiz. Üretim ve tüketimin piyasanın talebiyle ve faydaya matuf olarak zuhur ettiği düşünüldüğünde, şiddetin her alanda yedirilmiş olarak varlığını koruduğunu görebiliriz.
İnsanın doymak bilmeyen iştahının meşruiyet denetiminden ayrılması ilişkilerin yozlaşmasına, pazarın ahlaktan koparılmasına neden olacağı aşikar. Tutkusu kışkırtılan insanı fiziki tedbirlerle, güvelik önlemleriyle durdurmak mümkün değildir. Ancak kalpten, yüce bir buyrukla; koku ve ümit etkisiyle dengede, ahlaki düzlemde tutmak mümkün olabilir.
Hayır ve şer merkezli denetim mekanizması, insanın amacını unutturmayan, bilginin mahiyetiyle ve fiile dönüşüyle dengesini koruyan evrensel bir imkan ve ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu imkan sadece İslam’ın potansiyelinde mevcut. Ancak Müslümanların iradesi bunun çok uzağında duruyor. Küresel sisteme entegre olma arzusu ile muhalefet etmenin mümkün olmayacağı açık.
Yaşanan gerçekliğin, Müslüman için, meşruiyet denetimi şart.
İnsanın varoluş amacı doğrultusunda niyet, bilgi, eylem denetimi olmadan ne yöne gittiğini anlaması mümkün olamaz. Hakikatin yaşanan gerçekliği kabul edip etmemesi en büyük muhasebedir. Kişinin ve toplumun dünyasında yer edinemeyen büyük muhasebenin eksikliği açık olarak kendini gösteriyor.
Düşmanına hayranlıkla başlayan başkalaşım, farklı ilişkiyi ve tasavvuru işaret etmediği gibi şiddetin kullanımını aynı değerler üzerinden devreye sokuyor. İslam dünyasındaki çatışmaların temelini yatay taleplerin oluşturması acı verici bir durumdur.
Büyük muhasebenin küçük, dünyalık hesaplara mağlup olmasıyla birbirimizi anlayamaz hale geldik. Rasyonel bilgi kullanımı ile yürürlükte olanın dışına taşınamama acizliğiyle birbirimize saldırıyoruz. İçinde bulunduğumuz hali temel ölçüden geçirme ihtiyacı da duymuyoruz.
İslam’la alay eden bir örgütün peşine takılmak da, içinde yer alınan devleti kutsamak da, aynı minval üzere üretim ve tüketim kalıplarını kullanmaktan rahatsızlık duymamak da bu nedenle acı vermiyor.
Çağın Müslümanları olarak, varoluş amacımızdan kopmadığımızı gösterecek alamet bulmamız mümkün mü?
Hakikatin meşru görmediği gerçeklik duvarını aşma arzumuz var mı? Böyle bir irademiz yoksa varoluş amacının onayladığı gerçekliği kurma imkanı da kendiliğinden ortadan kalkar.
Oysa imtihan, ilahi iradeyle çatışan gerçekliğin dönüştürülmesiyle ilgili.