Kirlenmek güzel değildir. Reklam spotunun bunun tam tersini söylemesi de bunun kanıtı. Hele mesele insanın kirlenmesiyse daha da vahim hal alır. Fıtratın kirlenmesi; yanlışın süreklilik kazanması, kötülüğün egemen olmasına sebep teşkil eder. Kirlenmenin güzel sayılabilecek tek yanı temizlenmeye zorunluluk duyulmasın ve kirlenmeye karşı daha tedbirli olması sayılabilir.
Türkiye uzunca bir süredir futbol, şike ve çeteleri konuşuyor. Futbol deyince sadece bir spor dalından bahsetmiş olmuyoruz. Siyasi ve ekonomi tarafıyla sporu aşan devasa bir sektörden bahsetmiş oluyoruz. Oynanan bahisler, naklen yayın ihaleleri, gazete ve televizyonların reyting konusu düşünüldüğünde futbol dünyada ve ülkemizde toplumda büyük bir kitlenin ilgisine mazhar olduğu aşikar. Sosyalitesinin yüksekliği son dönemlerde hanımlar tarafından da onay görüyor.
Bir yıla yakındır şike merkezli gündeme gelen futbol üzerinden çeşitli okumalar yapmak mümkün. Yapacağımız okumalar, toplumun karakteri üzerinden farklı açılımlara imkan verecek mahiyet içeriyor.
Öncelikle söylemek gerekirse, Futbol Federasyonu, futbol kulüpleri, kulüp yöneticileri, futbol medyası, futbolun Avrupa’daki patronu Platini ve Başbakan Erdoğan’a uzanan çizgide ne kadar kurum ve kişi varsa başarılı bir imtihan veremedi. Tek istisnası Beşiktaş’ın sivil toplum kuruluş seviyesine ulaşan Çarşı grubu. ( Grubun büyük taraftar kitlesi içerisinde yeri ve sayısı ne kadar bilmiyoruz, ancak farklı bir çıkış olarak ele alıyoruz.)
Futbol hayata çok benzeyen bir spor. Bu nedenle çabuk benimseniyor ve yaygınlık kazanıyor. Tek başına ve ekip halinde mücadeleyi içinde barındırırken paylaşımı, gayreti, sevinci, üzüntüyü, yardımlaşmayı, öfkeyi, sabrı, kazanmayı, kaybetmeyi dakikalara sığdırması açısından hayatın özeti bir spor. Seyretmesi, oynaması zevkli bir spor. Ancak bu cazibe onun en zayıf tarafını oluşturuyor. Reytinge konu olan her olgu gibi o da yozlaşmaya yatkın. Futbol günümüzde bu yanıyla ne yazık ki, daha etkin.
“Taraftarlık,” sade, masum bir çağrışımdan uzak anlam içeriyor. “Hasta taraftar” ibaresi daha bir “kıymet” ifade ediyor. Futbolun ele alındığı ve yozlaştırıldığı tutamak taraftarlık. Duyguların denetim kabul etmeksizin öne düşüp kişiye, takımı için, akıl almaz işler yaptırması ile başlıyor her şey. Ortada parasını, zamanını, gayretini, sağlığını ve hayatını hesapsız ortaya koyacak milyonlarca genç varsa, onları hesaba katacak sektörel zeka ve piyasa yerini alacaktır.
Günümüzde futbol oynanmıyor; futbolla oynanıyor.
Maçlar için kombine bilet alacak, stada takımı destekleyecek, yağmur – kar demeden deplasmanlarda takımın yanında olacak, iddia, spor toto oynayacak ve en önemlisi, bütün bunları yapmak için kendini motive edecek insanın adıdır taraftar. Yenilgide ve galibiyette değişik motiveyle radikal tavrını sürdürecek bir başka toplumsal aidiyet bulmak zordur.
Taraftarlık duygunun kendini muhakemenin elinden kurtarmasıyla başlıyor. “Gözü kararmak” tam da bu halin adı. Bu nedenle futbolun toplum vicdanında yargılanması da mümkün olamıyor. Manşet atan gazeteci taraftar, sporu konuşan Başbakan taraftar. Taraftara takımının yanlış yaptığı söylendiğinde rakip takımların yanlışlarının sayıldığı cevapla karşılık buluyor. Çarşı taraftar grubu yaptığı çıkışla, taraftar olmanın adaletten kopmayı gerektirmediğinin altını çizmiş oldu.
Taraftarlığın yıkanması, arındırılıp temiz tutulması gereken bir duygu olduğunu hatırlatması bakımından önemli bu çıkış. Futbola yaklaşım konusunda da ilham verici potansiyele sahip.
Taraftarlık öncelikle, mensup olunan takımın rakip takımla önem kazandığını bilmekle başlarsa duygular denge kazanmış olur. Kaybetmenin, kazanmanın hayata dair figür olarak ele alınması saha içinde centilmen hareketleri öne çıkarır. Gol ve skor birlikte sahada yaşanan mücadelenin her anı spor, beceri açısından değer görür. Futbol, böyle bakıldığında, çocukların sokak aralarında hayat provası yaptığı, zengin içerikli oyun olur. Deplasmanlar, yurt dışı maçlar; derin tanışıklığın, diyaloğun, kültürel akışın imkanı haline gelir.
Anahtar kelime “taraftarlık”, bozulma ve düzelme açısından önemli misyona haiz. Duygu yönetiminin iflası ile ortaya çıkan gözü kara taraftarlık alkış tutacağı yerde döner bıçağı tuttuğunda dehşet başlamıştır. Şikeye razı olmak başarının kutsandığı bu gözü dönmüşlükle zor olmaz.
Meselenin en maliyetli tarafı, taraftarlık zihniyetinin karaktere yansıyarak kalıcı hale gelmesidir. Kontrolsüz, empati yoksunu duyguların hayatı muhakeme, muhasebe kavramlarından uzaklaştırarak ilişkinin sertleşmesine sebep olur.
Futbolu şans sektörlerinin nesnesi olmaktan kurtaramazsak taraftarlığın ıslah edilmesi de mümkün olmayacaktır. İki yönlü besleyici akış futbolun sahip olduğu cazibe üzerinde yürüyor. Bütün kesimlerin ve taraftarların duygu temizliğine ve disiplinine ihtiyacı var. Başta Futbol Federasyonu Çarşı grubunun ilhamından nasibini almalı. Adaletin hayatın her anında ve mekanında nefes kadar elzem olduğuna inanç, temel bilinç olarak yazardan futbolcuya, taraftardan yöneticiye sirayet etmeli.