*Fehmi Huveydi 

Gazze'ye silahla boyun eğdirme noktasında başarısız olunca İsrailliler, F-16 savaş uçaklarının, fosfor ve misket bombalarının yapamadıklarını hile ve aldatmayla yapabilmek için entrikalara başvurdular.

(1)

Başlangıçta savaşlarının Filistin halkının direnişine ya da baş eğmeyen yapısına değil Hamas'a karşı olduğunu söylediler, AMAN adıyla bilinen İsrail askeri istihbaratındaki psikolojik savaş birimi uzmanları, yutturma ve provokasyon operasyonlarıyla Hamas'ı devirebileceklerini ve halkı ona karşı ayaklandırabileceklerini düşündüler. 

Bu nedenle harekete bağlı el-Aksa televizyonunun yayınlarını takip edenler, bu kanalın yayınlarının zaman zaman delinerek Hamas liderlerine karşı hakaretler içeren yayınların yapıldığını ve korkaklıkla suçlandıklarını görünce şaşkına dönmüşlerdir. 

Arkadaşımız Filistinli gazeteci Salih Numani, Gazze'den geçen hafta gönderdiği mektubunda tüm bu yapılanlara ek olarak İsrail ordusuna bağlı istihbarat biriminin el-Aksa kanalını seyredenlerin morallerini bozmak için başka propaganda metotlarına başvurduğunu ifade ediyor.

Bu propaganda taktikleri arasında örneğin İzzettin el-Kassam  Tugayları üyesi direnişçileri korkudan tir tir titrerken ve savaş meydanından kaçarken göstermek var. Mektuba göre İsrail istihbaratı yine Hamas'a bağlı el-Aksa radyosunun yayınlarının arasına girerek hareketi terörist olarak niteleyen ve Hamas'ı Filistin halkının çıkarlarını gözetmeyen, İran'ın elinde oyuncak ve barış düşmanı bir hareket olarak gösteren yayınlar yapıyor.

Görsel ve işitsel yayın organlarının ele geçirilerek karşı propaganda yapılmasının yanında İsrail ordusu bilindiği gibi Beyt Lahiya, Beyt Hanun, Cibaliye Mülteci kampı, Gazze kentinin doğu ve güney bölgelerine helikopterlerden Arapça yazılmış bildiriler atmakta.

Bu bildirilerde halk, Hamas'a destek olmamaya ve Hamas savaşçılarını evlerinde barındırmamaya çağrılıyor. Bu bildirilerden bazılarında İsrail'in bir çok basın yayın organında dile getirdiği şekilde Hamas'ın barış sürecinin önündeki gerçek engel olduğu ifade ediliyor, Hamas olmasaydı Filistin devletinin şimdiye kadar çoktan kurulmuş olacağı ve Gazze'nin ekonomik bolluk içerisinde yüzeceği iddia ediliyor.

Aynı zamanda İsrail, halen Batı Şeria ve Gazze'de de izlenebilen kendisine ait medya ve basın kuruluşları aracılığıyla yaptığı Arapça yayınlarda Hamas'a ilişkin tahrif edilmiş bir görüntü vermeye çalışıyor.

Radyo ve televizyonlarına çıkardıkları çok iyi Arapça konuşabilen spikerleri aracılığıyla İsrail, Hamas liderleri ve üyelerinin Gazze'deki Daru'ş Şifa hastanesinde gizlendikleri, Hamas savaşçılarının ambulans görevlilerinin kıyafetlerini giydikleri, İzzettin el-Kassam Tugayları'na bağlı birimlerinin tamamının çöktüğü, militanların askeri kıyafetleri çıkararak insanların arasına karıştıkları propagandası yapıldı. 

(2)

Psikolojik savaşta fitne çıkartmaya ve insanların azmini kırmaya çalışan bu yöntem yeni değil. Yine de İsrail, başka yolları deneme konusunda da tereddüt etmedi. Bu yöntemlerden sonuncusu ise insanlara tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiğini duyurmasıydı.

Bu habis duyuru sayesinde İsrail, tek bir taşla birkaç kuş vurmaya çalıştı. Bu ateşkes sayesinde bir yandan bütün insani ve uluslararası örf ve kanunların ihlali anlamına gelen işlediği o iğrenç suçların görüntüleri medyada çıkınca dünya kamuoyunda patlak veren öfke selini sakinleştirmeye çalıştı (ki bu durum devasa gösterilerin sokaklara taşmasına yol açtı hem de gizlemeye çalıştığı bir takım gerçeklerin kanıtlayarak İsrail'in imajını yerle bir etti.)

Bu ateşkesle İsrail, sanki savaşın sürmesini istemiyormuş ve barışı tesis etmeye çalışıyormuş izlenimini insanlara vermeye çalıştı.

Diğer taraftan ise tahmin ettiğinden çok daha uzun süren ve bitmek bilmeyen bir diziye son vermek istedi. Nitekim hazırladığı raporlardan anlaşıldığı kadarıyla İsrail, Gazze'nin üç ilâ on gün arasında teslim olacağı tahmin ediliyordu.

Ancak çatışmaların üç haftadan fazla sürmesi onları şaşırtmıştı. Bu süre içerisinde füzeler  her gün Yahudi yerleşim birimlerine düşmeye devam ediyor, direnişçi unsurlar İsrail ordusunun ilerleme ve sızma hareketlerini durdurabiliyorlardı. 

Bu da İsrail yönetimini savaşın kendilerini ne kadar yoracağını ve hesap etmedikleri kadar mali yük getireceğini (günlük 200 milyon dolar) görmelerine neden oldu. Nitekim binlerce yedek, askere çağrılmış, yeteri kadar hazırlık yapamadıkları bu savaşta mühimmat desteğini artırmak zorunda kalmışlardı. 

Tüm bunlara ek olarak İsrail, yeni Amerikan yönetimi işe başlamadan önce işi bitirmek ve yeni bir vakıayı dayatmak istedi. Sonra unutmayınki önümüzdeki ayın onunda İsrail'de seçimler var ve bu seçimlere girmek isteyen İsrailli yöneticiler (İşçi Partisi ve Kadima Partisi'nden aday olacak olan Livni ve Barak) Filistinlilere yönelttikleri şiddetten aldıkları payı rakiplerine (Likut Partisi lideri Benjamin Netanyahu) karşı yükseltmek için savaşın meyvelerini toplamaya çalıştılar.  

İsrail'in kararındaki habis yön, bir taraftan dünya kamuoyunda oluşan öfkeyi teskin etmeye çalışırken diğer taraftan da içerde Filistin direnişine tuzak hazırlaması, işgal tehdidini direnişçilerin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi tutmasıdır. Çünkü ateşkes, İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesiyle eş zamanlı gerçekleşmemiştir. Bu, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nin içerisinde bulunmaya devam etmesi anlamına geliyor. Böylelikle Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne girmesinden önceki durumdan daha kötü bir durumla karşı karşıya kalacak. Ateşkes kararı, Filistinlilerle anlaşarak gerçekleşmediği için de bunun hiçbir bağlayıcılığı olmayacak, yani kendi iradesiyle tek taraflı olarak ateşkes ilan eden devlet, yine kendi kararıyla istediği zaman bu savaşı yeniden başlatabilecek.

Öte yandan Gazze Şeridi içerisinde işgal güçlerinin bulunması, direniş açısından büyük bir zorluk oluşturacak, direnişçilerin avlanması bu şekilde daha kolay olacak. Meşru direniş hakkını gerçekleştirmek isteyip çatışmalara girdiğinde ateşkes kararını ihlal etmiş sayılacak. Bu da İsraillilerin eline yeniden operasyon düzenleme ve Filistin soykırımı gerçekleştirme imkanı verecek. Ateşkes sürecinde direniş güçleri rahat davranıp ortalıkta görünmeye başlayınca onları avlamak daha kolay olacak ve birbiri ardınca tasfiye edilecekler.

Tüm bu nedenlerden dolayı, İsrail'in ateşkes ilan etmesi ona bir çok fayda sağlayacak, direnişi ise zor durumda bırakacaktır. Bu kararın pratikte Mısır'ın girişimlerini akim bırakması bundan daha önemsiz değildir. İsrail Başbakanı (Olmert)'in ateşkes kararlarının Mısır'ın girişimiyle uyumlu olduğunu iddia etmesine rağmen bu, sinsice bir uyumdur.

Çünkü gerçekten İsrail ateşkes ilan etmiştir ancak Gazze Şeridi'nden çekilmeyi barış girişimlerinin başarıya ulaşmasına bağlı kılmıştır. "Namaza yaklaşmayın" ifadesinde olduğu gibi İsrail'in kararı, ateşkes çağrılarına karşılık vermiş ancak güçlerini Gazze Şeridi içerisinde bırakmıştır.

(3)

İsrail füzeleri durdurmakta başarısız olup direnişi yok edemeyince ABD ile 16 Ocak'ta yaptığı silah kaçakçılığını önleme anlaşmasıyla kaynaklarını kurutma ve onu zayıflatma yöntemine başvurdu. Bu anlaşma, devletler arasında imzalanan en garip anlaşmadır. Anlaşmadaki garip yan, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin imkanlarının, işgal altında bulunan bir ülkede direnişin silahlanmasını önlemek için seferber edilmesidir. Bu tek bir anlama gelir: İsrail, Amerikalı ve Avrupalıların yanı sıra bazı bölge ülkelerini (?) sadece 200 atom bombasına sahip İsrail'in güvenliğini garanti altına almak için değil aynı zamanda onun Gazze Şeridi'ni işgal altında tutmasını ve direnişin hareket kabiliyetini kısıtlamasını sağlamak için seferber etmesi. Bu modern tarihte görülmemiş bir durumdur.

Anlaşmanın gariplikleri bununla da bitmiyor. Mutabakatın tarafları İsrail ve ABD olmasına rağmen konusu Mısır ve Filistin'le ilgili. Anlaşmanın dibacesinde Gazze Şeridi'ndeki savaşın durmasının sağlanması için Gazze sınırının denetim alınmasının vazgeçilemez olduğu belirtiliyor. Mısır'ın gönlünü almak kabilinden anlaşmanın dibacesinde Başkan Hüsnü Mübarek'in (Mısır hükümetinin değil) Gazze sınırında güvenliği sağlama (Rahaf sınır kapısının kapalı tutulması kastediliyor) konusunda gösterdiği üstün başarıların takdir edildiği belirtiliyor. 

Yine anlaşmayla ilgili bir başka gariplik ise Gazze Şeridi'nde direniş güçlerinin silahlanmasının İsrail'in doğrudan işgal edilmesi için önemli bir sebep olarak gösterilmesidir. Son yaşanan savaşın Filistin "terörü"ne karşı verilmiş bir yanıt olduğu ifade ediliyor. Buna binaen "terör" sorunun çözülmesinin Gazze Şeridi'ne yapılan silah kaçakçılığının önlenmesinden başka bir yolunun olmadığı tespiti yapılıyor.

Tablonun ters yüz edilmesiyle bu sonuca ulaşılınca, işgal güçleri güvenlik ve istikrara muhtaç varlıklar olarak gösteriliyor, işgale karşı direniş de tarafların aşağıdaki önlemleriyle yok edilmesi gereken bir sorun olarak takdim ediliyor:

• Amerika ve İsraillilerin komşularıyla (?) ve uluslararası toplumla işbirliğine gitmesi. Yani terör örgütlerinin (direniş hareketlerinin) silahlanmasının önüne geçilmesi için bütün dünyanın seferber edilmesi.

• Bu tutuma onay verilmesinin yanı sıra Amerikan ve İsrail tarafları, NATO'nun da katılımıyla Gazze Şeridi'ne silah ulaştırılmasını sağlayan bütün noktaların gözlem altında tutulması ve ele geçirilmesi için çalışması. Bunun için Akdeniz, Aden Körfezi, Kızıldeniz ve Doğu Afrika'nın denetim altında tutulması. 

• ABD'nin bölge ülkeleri (?) istihbaratlarıyla koordine halinde silah kaçakçılığı hakkında elde edilen bilgilerin paylaşılması.

• ABD bu anlaşmaya göre İsrail'e her türlü bilgi ve teknik desteği vermekle yükümlü oluyor, operasyonlara iştirak edecek bölge hükümetlerine bağlı teknik ekibin eğitiminden sorumlu tutuluyor.

•Anlaşmanın uygulanması için iki ülke arasındaki askeri işbirliği ile ilgili olarak Amerikan ve İsrail terörle mücadele timleri bunu üslenecek, tarafları ilgilendiren çeşitli konularda görüş alış verişinde bulunmak ve durum değerlendirmesi yapmak için her sene bir araya gelecekler.

(4)

Katliamı ele alış biçimiyle ilgili kendimize yaptıklarımız, onların bize yaptıklarından daha sefil değil. Siyasi yetkililerimiz ve medyamız başından beri işi doğru anlamadı doğru tespitler koyamadı. Direnişe yönelik saldırının gerçek nedenlerini felaket bir biçimde görmezden geldi, İsrail'in Gazze Şeridi'ne boyun eğdirme operasyonunun nedenlerini kavrayamadı. Hatta, İsrail uçaklarından Gazze Şeridi'ne atılan bildirilerin Londra merkezli Arap basınında ve Mısır gazetelerinde görülen söylemin aynısını benimsediğini söylemekten utanıyorum.

Hamas'ı suçlamakla uğraşan, her şeyden Hamas'ın sorumlu olduğunu söylemekten bıkmayan yine bu Arap basınıdır. Bu basın, asıl hedefin direnişi yok etmek, Siyonistlerin cani ve katil olduğunu okuyucularına gösterememiştir. Burada bazı yüksek yetkililerin müthiş bir şekilde kurbanı suçlu ve saldırganı da temize çıkarma siyaseti anlayışı çerçevesinde Hamas'ın nasihat  dinlemediği ve yaşananları hak ettiği yönünde sıkça tekrarladıkları hususları dillendirmek istemiyorum.

Bu zehirli sözlerin sahiplerinin, tıpkı Lübnan'da 2006 yazında olduğu gibi direnişin onu eleştirenlerin tahmin ettiğinin tersine dimdik ayakta kalınca ve İsrail'in Gazze'yi kan gölüne çevirerek devasa boyutlarda suçlar işlediği ortaya çıkınca sözlerini geri aldıkları doğrudur. 

İşgalin ilk anlarından itibaren direnişi aşağılayıp durduk. Bazı yetkililer direnişe karşı olmadıklarını iddia etseler de kimsenin inkar edemediği şey, onların direnişten yana olmadıklarıdır. Yönetimlerimizin ezici çoğunluğu, katliamın başladığı ilk andan itibaren saldırıya karşı net bir tavır koymayarak halkımızı başı eğik bırakmıştır. İsrailliler bu sessizliği işlemekte olduğu katliama yeşil ışık olarak algılamıştır. O kadar ki siyonist düşmanın Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, İsrail'in ılımlı ülkelerin temsilcisi olarak hareket ettiğini söyleme cüretini gösterebilmiştir (20 Ocak, Newsweek).

İşgalciler, Arap tembelliğinin gölgesine sığınarak ilerlediler, önlerine çıkan her şeyi devirdiler, diledikleri gibi davrandılar.  Hatta istedikleri zaman ilan ettikleri ateşkesle ılımlı dostlarını dahi aşağılamış oldular. O kadar ileri gittiler ki bu ılımlı Arap ülkeleriyle sınırımızda bulunan direnişi boğma konusunda anlaştıklarını söyleme küstahlığını bile gösterdiler. Onları bu konuda ayıplayamayız, çünkü ektiğimizi biçtik.  

*Mısırlı düşünür, yazar

Bu makaleyi Dünya Bülteni için Türkçe'ye çeviren: İbrahim İslamoğlu