Gerçeklik, her durumda, tek olan Hakikat'in değerlendirmesine tabiidir. Farkında olsun ya da olmasın; Hakikat'in onayı veya reddi ilişkinin durumunu değiştirmez. Gerçekliğin, yaratılış anlamına zıt olarak yürürlükte olması, yeryüzünde irade sahibi insanın ilahi söyleme sırt çevirmesi sonucu ortaya çıkmakta. Yeryüzüne hakim olan iktidarlar, zaman zaman, iki yönlü olarak değişmekte. Zaman Hakikat'in onayına uygun sürerken, zıddına dönmesi de söz konusu olmakta.

Mekanda konumlanan iki farklı durum, "Umran"  kavramıyla, her konuda değişik iki algı ve tutuma işaret etmekte. Medeniyet farkı olarak dile getirilen dünyaya sirayet etme şekilleri, değişik algıların zihin haritalarını ortaya çıkarır. Her farkın, varlık tasavvuru ve ona bağlı olarak oluşan gerçekliği mevcuttur.

Konuya eğitim açısından bakıldığında, varlık tasavvurunun gerçekliğe indirgemesi ve ait olduğu dünya görüşünü oluşturması açısından bilgi, merkezi bir konuma yerleşir. Eğitimi kökten niteleyen ve gerçekliği oluşturan varlık tasavvurunun oluşturacağı insan tipi, toplumun nüvesi olarak değer görür.

Eğitim, ne adına, neyin, nasıl öğretileceğini mesele edinirken, teoriyi pratiğe, bir başka deyişle; varlık tasavvuruna uygun gerçekliği üretmek misyonuyla ortaya çıkar.

Yakın tarih eğitim sürecine göz atarak günümüze gelme çabası güttüğümüzde, bütün boyutlarıyla yaşanılan sıkıntılı süreçlerden, eğitimin de payını aldığını görürüz. Seküler gerçekliğin, aklın merkezileşme sonucu ortaya çıkışı, teknolojinin etkisiyle, İslam toplumunu sarstı. Şaşkınlık, hayret, hayranlık ve öykünme aşamalarını tetikleyerek teslimiyeti ortaya çıkardı.

Cumhuriyetle, öykünme resmiyet kazandı. Varlık tasavvurundan kopma, pozitivist dünya gerçekliğinin eğitimin hedeflerini belirlenmesiyle sonuçlandı. Hazır kalıpların taklit yoluyla elde edilmesi, köklü paradigmadan kopuş ve parçalı yığılmanın neticesinde toplumda, kaçınılmaz olarak, aidiyet sorunu olarak tebarüz etti.

Eğitimin köklerden kopması, dayatmacı karakter taşıması özgün çıkış ve başarılan imkânsız hale getirdi.

Her darbe, hedeflenen seküler gerçekliğin merhalelerine ulaşması adına, devlet hâkimiyetinin zihinlerde kazınması için önemli fırsat olarak gördü. Yapılan biçimsel değişiklikler, mahiyetle ilişkili olarak, "adam yaratma" hedefini daha baskın ortaya koydu.

Düşünme, irade ortaya koyma, farklı yöntem ve yol arayışı, her şeyin doğrusunu "bilen" devlet tarafından hiçbir zaman hoş karşılamadı.

Dünyanın geldiği aşama, bütün boyutlarıyla, seküler merkezde toplanmayı icbar eden yaklaşımı dayatıyor.

Eğitim Hakikat'in onayladığı bir gerçekliği öngördüğünde, ten rengini tehlike gören ve her ortamda öteki oluşturan anlayışın kendini gözden geçirmesine vesile olacaktır.

Sekiz yıllık kesintisiz, mecburu eğitimin değişikliğe uğraması, biçimden ziyade, muhteva açısından, öngörülecek bilginin mahiyetiyle, değer kazanma ihtimaline haizdir.

Yenilmenin kaybetmek olmadığının farkında olan, eziyet görürken dahi zihinsel üstünlüğü elinde bulunduran bir eğitim anlayışına ihtiyaç var.

Gerçeklikteki çelişkiyi, varlık tasavvuruna karıştırmayan; özgüvenle, cihana meydan okuma yetkinliği, eğitimin hedeflerine sinmeli.

Hikmeti arayan ve insanı varlık hiyerarşisindeki yerine oturtan bir anlayış, eğitimin her kademesine orantılı olarak yansımalı.

Erdem ve beceri çocukla birlikte büyümeli.

Eğitimin örgün yapı içinde, belli bir zamanı kapsamadığı; her zaman diliminde ve her farklı ortamda, değişik tarzla iletişime konu olacağı, gözden ırak tutulmamalı.

Eğitimin okuldan ziyade, ailenin öncülüğünde, örgün ve yaygın metodun iç içe geçişiyle ortaya çıkması gerektiği düzenlemelere yansımalı.

En önemlisi, öğrenme ve öğretme aşkı oluşturma, eğitimin ana hedefi olmalı.  Merak oluşturmanın öğrenmenin temel ilkesi olduğu, öğretmene, yetişirken bir bilinç olarak kazandırılmalı.