Hayat nezaketini kaybetti. İletişimin hızı insanın içini dışına çıkardı ve içindeki zehir hayatı yaşanmaz hale getirmede, hayli mesafe kat etti. Dünyada ve ülkede umut olması gereken ümmetin hali izahtan vareste durumda.

Fitneyi dünyadan kazımakla görevli olan müminler, bizzat fitne üretme çabası içinde gece ve gündüz çalışmaktalar.

Durumun izahı gayri kabil.

Seçim sürecine girilirken beklentiler hep olumsuzluk adına.

Seçimden umulması gereken, projelerin yarışı, kimin ülkeyi daha iyi yöneteceğine dair fikirlerin ortaya konması ve seçmenin tutarlı gördüğü görüşü seçmesi... Olması gereken bu. Kitaplar böyle söyleye dursun yarışın sertliği, kullanılan dili de etkiliyor. Öfkenin gözlerde oluşturduğu katman göğüsleri karartmış durumda.

Bir yandan ülke dışarıya şikayet edilirken, diğer yandan gayri memnunların kimliğine bakmaksızın koluna giriliyor. Aniden oluşan dostlukların "rıza" ile bağlantısı yok. Bu durum kimseyi rahatsız etmiyor.

İşin en acı tarafı da bu.

Müslüman kardeşine zulmederken Allah'ın (cc) rızasını umuyor. Böyle büyük tenakuz uluslararası güçlerin iştahını cezbetmemesi mümkün mü? Her şey apaçık insanların gözü önünde cereyan ederken, melekler kadar temiz olduklarını iddia edenler, aynı zamanda "iman almaz" ortaklıklara girerek, ilgisiz ayrıntılardan devasa suçlamalar çıkartabiliyorlar.

Bu maharet öyle az bir kinle deruhte edilecek cinsten değil. Ülkeye zerre kadar acıma duygusu söz konusu değil. Şikayetin yapıldığı adreslerin emelleri açık ve "Kitap"la kayıtlı.

Mücadele ateşe doğru seğirtiyor.

Ortaya çıkan bileşkeler yeni hevesleri yeşertirken, duruşun Müslümanca olup olmadığı, sorgulamanın çok uzağında kalıyor. Hüküm çıkarma yöntemi dinin sınırları içinde değil. Hal böyle olunca, akla gelmez ortaklıkların olabilirliği hesaba dahil oluyor.

Yıllardır ülkede acılarla süren yakıcı soruna karşı gelişen çözüm iklimi, "Benim değilsen hiç kimsenin" anlayışı yüzünden heba olabilme ihtimali taşıyor. Ancak buna rağmen yapı cennet garantisinden şüphe dahi etmiyor.

Öte yandan, yıllarca İslam’a ağır hakaretler savuranlar da mezkur anlayışla iş tutmaktan imtina etmiyor, dillerinden bırakmadıkları sloganları, ellerindeki baltaları çoğalmasını, iktidar devirme iştahıyla savurma imkanını ulaştıklarını düşünüyorlar.

Oyunun büyüklüğü ve bütünleştirici dış destek dikkatlerden kaçmamalı.

Diğer taraftan, hükümet de seçim sathına mağduriyet kozunu taşımaktan geri durmuyor. Kendi döneminde bizzat oluşturduğu yapıdan şikayetçi olmanın dışına çıkamıyor. Seçim söylemi belli ki mağduriyet üzerine kurgulanacak.

Eğer Yeni Türkiye bir slogandan ibaret değilse, tam anlatma zamanı. Meydan meydan halkla kucaklaşma fırsatını iyi değerlendirmek gerekmez mi? Sürüp gitmekte olan önemli sorunlara karşı çözümler geliştirmek, gerçekçi projeler, sağlam tutulması gereken düşler üretmek bahse konu yapıyla uğraşmak kadar puan almasa bile tercih edilmelidir.

Muhalefetin zayıf oluşu, proje üretmek yerine hükümetin günahlarını konu etmesi iktidarları savunma tembelliğine iter. Aynı minval üzere geçmiş üzerinden atışma kör döğüşüne dönüyor. Seçim konuşmaları süresince kullanılan dil, bir başka problem olarak karşımıza çıkar.

Hayatın tadı kaçtı.

İnsan bozulunca bozulmadık şey kalmıyor.

Öfkenin baldan tatlı "lezzet"ini alanlara söz kâr eylemez olur. Ne yapsan, ne söylesen kâr eylemez. Böylesi durumlarda merakımı dualar celbeder.

Acaba nasıl dua eder bu insanlar? Şekillenmiş, dikte edip onay isteyen, rakibin yer ile yeksan olmasını dileyen dualar mı dillerden dökülür?

Rahmetli babaannem derdi ki;" Oğlum dua ederken isteklerini belirterek sıralama. Sana ne lazım geldiğini senden iyi O bilir. Aksi takdirde, isteklerin sana verilir ancak, hayır göremeyebilirsin. Her isteğinde mutlaka ümmetin ve kendinin hayrını iste."

Bir yaşlı kadının irfan yüklü nasihati hepimiz için güzel bir öğüt.

Dualarımızdan, nerede olduğumuzu anlayabilme imkanımız var.

Yeter ki hayırlı bir çıkış yolunu samimiyetle isteyelim. Kendimiz için, yanlışta olma ihtimaline karşı, hayırlı olana ulaştırılmayı istemeyen dualar samimi olabilir mi? Böylesi niyazlar hakkı tespit etmede Rabbe müracaat etmiyor, sadece destek istemiş oluyor.

Öfkemizin biçimlendirdiği dost ve düşman kutupları kullanmadan, ihlasla divanda durup isteyelim.

Öfkeyi, kini kalpten temizleyip; elsiz, ayaksız bir ümmü gibi, hiç bir şeye aklı ermez gibi isteyelim...

Ümmet deyip deyip isteyelim.