Hedefi olmayan bir toplumsal yapı, kendi ekseni etrafında dönmeye ve konum itibariyle etkileyen yerine etkilenen mesafede durmaya mahkum kalır. Gelişme denen soyut tanım ilerlemeci anlayıştan farklı tutuma denk düşer.

Müslüman bir toplum için gelişme, dünyaya taalluk eden alanla sınırlı olmayan, ahiretin ihyasını gözeten mahiyet içermek zorundadır. Hesap günü anlayışı ile çelişen dünya ölçekli atılım yıkımla eşdeğer görülür.

Bireysel ve toplumsal ölçekte işler daha teori alanındayken analiz edilir. Yapılan işin ortaya çıkaracağı etki ve sonuçlar, bütün yönleriyle ele alınarak araştırılır. İnsan fıtratının yozlaşmamasına, barışın bozulmamasına azami duyarlılık gösterilir.

Toplumsal alanın talep ve işleyişi ile insan arasında tutarlı ilişki yakalanmadığında, aile üzerinden toplumda büyük sorunlar ortaya çıkmaya mahkumdur. Medyanın etkisi altında, bir yönüyle, kamusal alana açılan evlerin "yuva" özelliği önemli zaafla karşı karşıya kalmış durumda.

Toplumun yapıtaşı olan insan, aile köprüsü üzerinden gidiş-gelişi içeren iletişimi gerçekleştirir. Başka bir deyişle, insan yapısı toplumun kalitesiyle doğru orantılı olarak tebarüz eder. Eğer bir medeniyetten bahsedecek olursak orada toplumsal ana damarın tarih bilinci, gelecek tasarımı insicamlı bütünlük ortaya koymalı.

Dünü sadece geçmiş zaman algısı ile buruşuk bir kağıt olarak telakki edemeyiz. Mümin Hz. Adem'den gelen akışta, zihinsel kopuşa izin vermeden taraf olma durumundadır. İlk insanla kıyametin son müminini bağlayan tevhid bağı bunu gerekli kılar.

Öte yandan İslam toplumunda kuşak çatışmasını, şekli durumun dışında, geçersiz kılan da bu anlayıştır. Tevhid kuşağı her devri ile ibret alınmayı, ders çıkarılmayı geçerli kılan özelliğe haizdir.

İnsana Mevla'nın verdiği önem başlı başına geçmişi önemli kılmaya yeter.

Kitap bütün bir geçmişi, peygamberler mücadelesini okunması gereken, üzerinde düşünülmesi elzem bir birikim olarak önümüze koyar. Yaşamadığımız bu tarihi olaylara bugün yaşanıyormuş gibi tarafız. Bu bizim zihni bütünlüğümüzün bölünmezliğinin de ihtiyacıdır.

İki kardeşin kavgasında Habil'den yanayız, oğluna karşı Hz. Nuh'un tarafındayız... Sayılacak pek çok örnekte tarafımız açık ve net. Yeni Müslüman olan bir kimsenin durumu da bundan kopuk değildir. İmanla birlikte tarih bilinci de baştan aşağı değiştirme durumundadır.

Modern toplum çok katmanlı, farklı ontolojileri içinde barındıran bir yapıya evrilme sürecini yaşamaya devam ediyor. Devlet aygıtı bu çeşitliliği yalıtıp her insanı vatandaş tanımı ile teknik kriterle ele almayı yeğliyor.

Vatandaşlık tanımı her zaman insanı tanımlamada yeterli  olamıyor. Özellikle Müslümanlar için farklı toplumlarda yaşamanın çeşitli çıkmazları ortaya çıkıyor ve zorlama uyum arayışları kimlik çatışmasını, ikili tutumu ortaya çıkarıyor. Eyleme yansıyan ikili tutum, zaman içinde anlam dünyasının çatlamasıyla kendini gösteriyor.

Batılıların öteki dedikleri anlamlandırma ile benzerliği olmayan ruh bütünlüğünü diri tutan taraf bilinci, Müslüman için her mekan ve zaman kesitinde ihmale gelmez, diriltici motivasyondur. Bu duruş temelinde karşı tarafa tehdit üretme üzerine  değil, insanlığı ihya etme amacına matuftur.

Müslümanın tarih bilincinin ana eksenini "kötülüğe engel olma, iyiliği yaygınlaştırma" misyonu oluşturur.

İnsanın yeryüzündeki asıl duruşu ile konumlanışı, tevhidin değişmez taraf bilincine kavuşmasıyla mümkün olabilir ancak.

Mümince bu duruş, sevinçte ve hüzünde buluşmayı geçerli kılar.

Duyguda, anlayışta ve eylemde seküler bakışla örtüşme ortaya çıkıyorsa, ortada bir bilinç kayması var demektir.

Noel’e bir de böyle bakmayı deneyelim.

"...Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez..." (Râd - 11)