Kemal Kahraman

CHP liderinin Sosyalist Enternasyonal toplantısına katıldığı haberleri medyada genişçe yer aldı. CHP lideri hızını alamamış, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret ederek çiçek bırakmış, hatta “gelmişken fatiha okuyalım” demiş. İlave olarak, enternasyonal toplantısında karşılaştığı BDP lideri Demirtaş’la görüşmüş. Habere göre Demirtaş ona yaklaşan seçimlerde “sol ittifak” kurmayı teklif etmiş.
Sosyalist Enternasyonal’e davet usulü mü gidiliyor, yoksa  “ben solcuyum”, “ben sosyal demokratım” diyen gidebiliyor mu bilemiyoruz. Mesela Libya Halk Sosyalist Cemahiriyesi veya Komünist Kuzey Kore başkanı toplantıda mıydı? Yoksa adında “halk” sözcüğü olan partiler mi katılıyor ? Bilemiyoruz. Ama tüm bunlar, siyasi hayatımızdaki kavram kargaşasını bir kez daha gündeme getiriyor.

Tanpınar’ın deyişiyle “vakıa”, CHP kuruluşunda Sovyetlerdeki siyasi yapıdan etkilenmiştir. Adı sadece Halk Fırkası’dır. İlk tüzüğüne bakacak olursanız, inanılmaz ölçüde “toplumcu” bir söylem benimsediğini görürsünüz. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulunca o da bu işten geri kalmamak için isminin önüne Cumhuriyet kelimesini ekleyerek Cumhuriyet Halk Fırkası olmuştur.

Bununla beraber CHP’nin serüvenine bakacak olursanız Osmanlı dönemindeki İttihatçı örgütlenme üzerine kurulduğunu görürsünüz. Yapısının temel iki özelliği, devletçi-müdahaleci bir idare şeklini benimsemiş olması ve askeri vesayete dayanmasıdır. Kuruluş devrindeki olağanüstü atmosferden kendini kurtarıp normal, sivil bir parti havasına girememiştir. Tek parti devri başta olmak üzere siyasi hayatı boyunca pek çok partiyi kendi oluşturduğu sınırlara doğru iterek kapatılmasını, mensuplarının yargılanmalarını sağlamış veya açıkça karşı çıkmayarak, ustaca göz yummuştur. İnönü’nün Menderes’e hitaben “sizi ben bile kurtaramam” tehdidi burada hatırlanmalıdır.

Tek parti devrinde yapılan seçimler, siyasi komediden başka bir şey değildir. Katılım oranları gayet düşüktür.  50’ye kadar aynı sahneler yaşanmış “halk” adeta fırsatını beklemiştir. İlk fırsatta da CHP’yi iktidardan düşürmüştür. Fakat CHP’nin bir siyasi parti değil adeta devlet aygıtının kendisi olduğunu her zaman hissetmiştir.

Günümüze kadar yaşanan tüm siyasi krizlerde CHP, toplumcu olmaktan çok önce devletçi, statükocu, hatta değişime kapalı olmak anlamında muhafazakar olduğunu kanıtlamıştır. İttihatçılıktan kalan Türkçülük politikasını Güneş- Dil teorileriyle ortaya atıp “milli” eğitimde bol bol yer veren, bu partidir. Sol hareketler, liderler, düşünürler, aydınlar, yazarlar,  –sağdakilerle beraber- en büyük zulmü bu partinin tek parti yönetiminde görmüştür. Nazım Hikmet ve Kemal Tahir, uzun yıllar hapislerde yattıktan sonra Menderes devrinde hapislerde çürümekten kurtuldular. Türkiye Komünist Partisi (TKP), Özal devrinde serbestçe faaliyet göstermeye başladı. Onlar bir yandan orduda, üniversitede başörtüsü avına çıkmışken, bir yandan Ahmet Kaya gibi sanatçıları vatan haini ilan ederek yurt dışına kaçmaya zorluyorlardı. Bu arada, Ahmet Kaya’nın başörtüsüne tam destek verdiği unutulmamalıdır.

CHP’nin dünya siyasi sistemindeki yeri, kategorisi  ne olmalıdır? ABD’deki siyasi yapıyla karşılaştırırsak Bush’un partisine, Cumhuriyetçilere daha yakın olduğu bir gerçektir. Ulusal güvenlik paranoyasıyla, devlet aygıtına yakınlığıyla,  iç ve dış düşmanlara karşı özel hassasiyetiyle, gayet yakın bir benzerlik vardır. ABD’de 30’lu yıllarda sosyalist avına çıktıkları gibi bizde CHP iktidarında komünist ve mürteci avına çıkılmıştır. İsmindeki ”Halk” söylemine bakmayın, bu siyasi geleneğin ötekine, ötekileştirmeye ve ötekine karşı teyakkuz haline şiddetle ihtiyacı vardır.

ABD’deki Cumhuriyetçilerle CHP arasındaki en önemli fark, Cumhuriyetçilerin din faktörüne önem vermesidir. Çünkü onlar dini, ulusal kimliğin vazgeçilmez öğesi sayıyor. Yoksa sosyalist enternasyonale din faktörüne yer vermeyen partileri mi çağırıyorlar ? Sanmıyorum. Çünkü Batı dünyasında sosyal demokratlar toplumsal kültür ve inançlarla barışıktır. Düşünce ve inanç özgürlüğünü temsil ederler. Devlet aygıtına karşı toplumun, sivil kuruluşların yanındadırlar. Her türlü ayrımcılığa karşıdırlar. Bu nedenle Batı ülkelerinde, ABD’de yabancılar, Müslümanlar, demokrat ve sosyalist çizgideki partileri destekliyor, onlardan aday oluyorlar.

Bizde ise CHP çizgisi evrenselci değil ulusalcıdır. Keşke hiç değilse milli hudutlar dahilindeki kendi ulusunu bütünüyle kucaklayabilseydi. Oysa CHP toplumu gruplara ayırarak bir kesimi kayırmayı veya dışlamayı temsil eder. Muhtelif nedenlerle dışlanacak, koğuşturma açılacak görüşler, kesimler, kıyafetler vardır. Ulusal güvenlik bahanesiyle ulusal bayraklar sallanarak kolluk kuvvetleri göreve çağrılır. Bunlar Batı dünyasında muhafazakar  ve ırkçı partilerin özellikleridir.

Sosyalist Enternasyonal toplantılarına katılmak bir partiyi sosyalist, sosyal demokrat veya solcu yapmıyor. Bunun en büyük kanıtı CHP’nin söz konusu toplantıya katılmış olmasıdır.