İnsan araçlaştırıldı. Küçüldü insan, ilkelerinden çözülünce, korumasız kaldı. Özgüvenini kaybeden insan gücün etkisine karşı, aynı dili kullanmaya yeltendi. Makineye indirgenen insanın bütün vasıfları tanımlanabilir, ölçüye taşınabilir hale geldi.
Birlikte yaşama söyleminin çok uzaklarda kaldığı, aynı söylemin içinde dahi ne zaman, nasıl bir çatışma çıkacağı artık tahminlerden uzak.
İnsana ne oldu?
Kısa bir süreç içinde kimlik değiştirir halde, farklı, geçmişiyle çelişen tavır içine girmesi korkulu bir durum olsa gerek. İlkesiz bir hayatı anlayışı ile karşı karşıyayız. Hiç bir gerekçe gösteremeden, düşmanımın düşmanı dostumdur durumu yaşanmakta ve artık her şeye hazır olmamız gerektiği izlenimi verilmeye çalışılıyor.
İnsan ilkeleriyle karakterini ve kimliğini oluşturur ve tebarüz eden özellikleriyle bulunduğu çevrede kabul görür ve önemini oluşturur. Bu ilkelerin kimi fıtridir ve evrensel karaktere sahiptirler. Yalan konuşmanın yanlış olması, verilen sözün yerine getirilmesinin erdemli bir hareket olması vb.
Geçmişten geleceğe yol alan insanlık tarihindeki bütün kabullerin, ortak tanımların geçersiz olmaya yüz tuttuğu bir serüvene savruluyoruz.
Kirlenmenin tonları farklı olsa da dışarda kimseyi bırakmamaya azmettiği anlaşılıyor. Bu durumda sözlükler geçersiz hale geliyor. Bir örnekle meseleyi biraz daha açmaya çalışalım.
Terörizm, ortak bir kabulle paylaşıla gelen bir tanım. Hukuksuz şiddet içeren, her saldırı genel geçer anlayışta terörist saldırı diye nitelenir. Bunu yapanın devlet, grup, kişi olması tanımı değiştirmez.
ABD'nin Irak'ı işgal etmesi bir terör olayıdır. Ancak terörü yapanın cesameti karşısında tüm
dünya sessiz kalarak güç karşısında ilkeden ödün verdi. Yine ülkemizde yaşadığımız altı aylık dönemdeki saldırılara, sahiplenmelere ve karşı çıkışlara baktığımızda, her defasında ilkenin yendiğini ve binlerce insanı öldüren örgütün dağda yere çöp atmadığı söylenerek insan aklı üzerinde raks edilmektedir.
İnsan hayatının nesneleştirilmesinin çok açık örneği olan bu olayı, bir de görevi başında saldırıya uğrayan savcının katledildiği dönemdeki beyanlarla kıyas ettiğimizde, insanın kendini nasıl kirlettiğini, nasıl acınası durumlara, ilkesiz kalınca, sürüklendiğini görmüş oluruz.
Aynı hukuksuz eylemi bir grup yapınca terör oluyor, o an için sahiplenilen grup yapınca terör eylemi olmuyor. Mesele bu kadar açık, izafiyete düşülmeyecek kadar belirgin olduğu halde, insan hayatı üzerinde bile ortak bir ilke oluşamıyorsa, insanlığımızın iplerinin nerede olduğunu aramaya çıkmamız gerekir.
Hümanizm Batı'yı ihya edemedi. Aynı düzlem üzerinde seküler alışverişe dönen zorlama ödev bilinci nasıl yaşayabilirdi? Kalbe yerleşen, vicdanı duyarlı kılan ahlak bir yüce hatırla çalışabilir ancak. Cezadan sakınıp ödüle yönelme dengesi oluşmasa, insan en becerikli canavar olur ve önce ikelerini yer.
Geçmişinden öç almak, çileci dönemin rövanşını kazanmak adına önüne gelen her değere saldıran ve bütün insanlığın geçmişini kendi öyküsü ile değerlendiren Batılı anlayışın elinde insan eridi.
İnsan küçültüldü!
Eşrefi mahlukat zirvesinden, ölüm makinaları icat eden, kitle imha silahlarının arkasından konuşan mahluk derekesine indirildi. İnsan bu iniş karşılığında anlık zevklerle kandırıldı.
Artık insanın kimseye tahammülü yok!
Ailesine bile. İnsan insana makina aracılığıyla yaklaştırıldı ve fiziki yakınlık, değer boyutunda kıtalar kadar uzaklık oluşturdu. Becerisi artan, buna mukabil fazileti azalan insanın elinden ilkelerini kim, nasıl alıyor?
Katilin yakasına gül takan ondan farklı mıdır?
Her şey, beyaz duvardaki siyah nokta ile siyah duvardaki beyaz noktanın kıyasının peşinde. Söz ve yazı, meramını dayatmak için illüzyon arayışında. İnsan ilkeleri olan düşman arar hale geliyor. Diğeri dönüştürüyor, sahip olduğu sihirli dil ile büyüleyebiliyor.
Oysa gerçek yalındır ve aydınlıktır.
Güneşin yerinde olduğunu anlatmak için delil gerekmez.
İnsan omurgasını kaybetti. Toprağa sağlam basan ayaklarını ve utanabilen, mahcup olduğunda kızarabilen çehresini kaybetti.
Bütün bunlar ilkeyle beraber gitti. Kala kala, doymayan iştah, ipini boynunda hissettiği heva kaldı. Hiç kimsenin sabrı kalmadı. Tahammülü yok kimsenin. Ölen insanın acısı taşınmıyor. Barış derken siperler kazıyor bir yandan.
İnsan hakları derken, silah fabrikaları fazla mesaide.
Üzerinde mutabakat edilecek tek madde de kalmadı mı insanlığın?
Kalmadı!
Bu nedenle söz sayıyor karıncalar.
Bu nedenle zırh giyindi güvercinler.
İnsanın bundan böyle, ne yapacağı belli değil.
Sözünde yalan var çünkü.
Yalan bütün kötülüklerin ev sahibidir