Dünyayı, ilkesiz yaşayarak kazanmak, bir mümin için olası değildir. Dosdoğru yürümektir aslolan. Hayatın insanın karşısına ne çıkaracağı her zaman kestirilemez. Kolaylıklar kadar zorluklara da hazır olmak durumundadır insan.

Büyük bir haberin, benzeri mümkün olmayan müjdenin sahibi olmak kolay değildir. Yüreğine muştu düşen insandır mümin. Muştuyu yere düşürmeden yokuşları, inişleri düz ova kılıp yürümek azami dikkat gerektirir. Büyük müjdenin imtihanı da o denli çetin olur. Gün olur kararır gökler, alev alır gibi olur umutlar ve insanı dizleri taşıyamaz olur. Böylesi günlerde dahi ümit müminin yerinden oynamayan azığı, imana bitişik ayrıcalığıdır.

Peygamberli olmak, Kitap ile gönlü sayfa sayfa ilintilemek, çelişkiler dünyası karşısında büyük bir avantaj, tartılabilir olmaktan azade ayrıcalıktır. Duayı libas gibi sımsıkı giyinip her an kontrolle yol alan müminin iç dünyası, gelmesi muhtemel bütün kayıt dışı olaylara hazır olur.

Müslüman, gücü tahminlere, ölçümlere sığmaz bir kavrayışın, donanımın sahibidir. Yeter ki, gözünü, gönlünü ikiletmesin.

Çelişki şüpheyle başlar çünkü.

Anın gereğini es geçen için çelişkiler içinde kalma, yanılgıların çevresini kuşatma durumu ortaya çıkmış olur. Mümin örneği, önderi ve tarihi olan, zengin bir servet sahibidir. Anı kaçıran için bütün bu zenginliğin, zamana kayıtlanması gereken bereketi berhava edilmiş demektir.

İnsana zamana, zaman da insana şahitlik yapmaktadır.

Emanet insana şahitler huzurunda verilmiştir. Zaman bu şahitlerden biridir, insanı yaptıkları ve yapmadıklarıyla kayıtlamaktadır. Teklif insana ve bütün insanlığa, şahitler aracılığıyla emanet edilmiştir.

İnkar edenler için teklif uyarı olurken, tasdik edenlerde müjdeye dönüşmüştür. Peygamberler vahyi tebliğ ederken şahitlik, müjde ve uyarı görevlerini de ifa etmiş olurlar. (Fetih-8) Mümin üç görünümlü hakikate sadık, anlama, yaşama ve ümit etme aşamalarını birlikte taşıyan, hikmete ulaşmak arzusuyla yolculuklara çıkan talebedir.

Çıkmış olduğu yolun gereğini belleyip hakkını verebilmek için, içine düştüğü şartlardan bizar olmaz mümin. İmtihanın gereği, verilen nimetin bir bedeli olduğu bilinir. Önderin hayatına bakıldığında, her mümin kendine çekidüzen verir. Resul çünkü müminlerin buğu tutmayan aynasıdır.

Zorlu şartlarda yaşıyor olmak dert değil.

İnsanın dünyada bulunuşu sayılı günlerle kaim. Dünyaya gelme zamanı, coğrafyası, ailemiz ve vesair şartların hikmetle ilgisi olur ki, her şeyi anlamaya sınırlı insan kapasitesi için kaçınılması gereken konular asıllara yönelmeyi sağlar.

Emaneti kuşanan mümin, aynı zamanda, uyarıyı işitmiş, müjdeyle kalbi ürpermiş ve bütün bunlara şahitler huzurunda vakıf olmuş, ebedi kurtuluşun kapısını aralamaya aday bahtiyar birisidir.

Bu durumda dünyanın yapıp ettikleri dikkate almaya değmez mesabede kalır. Müjdenin taşınması hassas bir duruma denk gelir. İnsana teklif edilen emanetten azami memnuniyet ve bundan ötürü şükretmek, aynı zamanda bunu fiil diliyle gerçekleştirmek ve daima noksan olduğunu hatırlamak işin aslındandır.

Mümin kavi bir duruşla yola koyulmak için doğru beslenmelidir. Müjdeyi kalbinde taşıyabilmek için ateşi avuçlarında tutma sorumluluğuna ermelidir. Hayat karmaşıktır ve sayısız yönü, yüzüyle gelecektir. Ateşi avuçta taşıma erginliğine eren mümin için, ölüm de korku sunma merkezi olmaktan çıkmış olur.

İçinde yaşadığımız dünya çok yönlü tehlikeler barındırabilir. Bütün metalleri ölüm oyuncağına çevirmiş olabilir, ancak gücü, avuçta ateşi taşımaya aday mümini korkutmaya yetmeyecektir. Ölümle barışık olan hangi korkuyla korkutulabilir?

Korku, uyarıyı dikkate almayan, müstağni olanlara, dünya krallığının peşinde, farkında olmadan, ebedilik iksirini arayanların peşine düşmektedir. Korkudan kurtarmak için onlar da sürekli silah üretme yönüne gidiyorlar ve gök gürültüsünden çok korkuyorlar.

Ve yağmur karşısında çok ezikler.

Nedeni belirsiz korkuları var. Ölümsüzlüğü aramak için kulelerini yükseltiyor, sonra da kulelerinden korkuyorlar.

Bütün hastalıklarının sebebi müjde eksikliği. Müjdenin mekanını korkunun işgal etmiş olması.

Dünyayı, ölümü ve ebediyeti kucaklayan kolların sunduğu müjdeden kopuk olmak delirtir, saldırgan ve silah delisi yapar insanı.

Ve öyle oluyor.