Obama'nın seçim savaşında taraf olmamama rağmen Obama'ya olan sevgimi gizlemiyorum. Dünyanın Amerikan başkanlık seçimlerine yönelik ilgisinin uluslararası sahadaki Amerikan varlığının zirve yapmasından ve ABD medyasının dış dünyadaki etkisinin yanı sıra uzun süreyi kapsayan ve adayların herkesin ilgisini çekecek münazara ve deneyimlere tabi tutulduğu başkanlık seçimlerinde izlenen yönteme dayandığı doğru. 
 
 
 
Yalnız bu sebepler bir ölçüde Amerikan seçimlerine yönelik dünyanın ilgisini açıklıyor; ancak şu soruya cevap vermiyor: Arap ve İslam dünyasında Obama'ya olan bu tarafgirlik niçin? Arap ve İslam dünyamızdaki çoğunluğu Obama'yı destekler kılan en önemli sebeplerden birinin halihazırdaki Başkan Bush'un alternatifi olması olduğunu düşünüyorum. Yakın döneme kadar Başkan Bush'un saygınlığı Arap ve İslam dünyasında minimum düzeye geriledi ve ABD'deki mali çöküş bu adamın kendi ülkesindeki kredisinden arda kalanı da bitirdi.

Obama'nın renginin siyah, köklerinin Afrikalı ve etnik azınlıktan olmasının ona olan sevgimizi tetikleyen etkenlerden olmasını uzak ihtimal görmüyorum. Babası Hüseyin'den yakasını kurtarmasına, Katolik olduğunu ve Kilise'ye bağlılığını açıklamak için her fırsatı kullanmasına rağmen babanın resmin arkasındaki varlığı İslam dünyasında Obama'ya olan sevginin bir başka sebebi olabilir. Obama'nın programında kendisine oy vermeyi teşvik eden hususlar var. İran ve Suriye ile şartsız direkt müzakerelere geçilmesi çağrısı yapan tutumu veya Bush döneminde terörle mücadele iddiasıyla çiğnenen ABD içindeki sivil özgürlükleri savunması, dış dünyayla ilişkilerinde demokrasiye bağlılığı gibi... Bush yönetimi teröre karşı sözde savaşında kendisiyle işbirliği yapmaları karşılığı bazı 'dost' ülkelerdeki insan hakları ihlallerini göz ardı ederek demokrasiye bağlılığı bırakmıştı. Bu etkenler bizleri bu adama sevgi beslettiriyor ve seçimlerde kazanmasını temenni eder kılıyor. Fakat bahse giremeyeceğimiz tek nokta İsrail'e yönelik tutumu. Obama Bush'la bazı başlıklarda farklı düşebilir, ancak İsrail'in çıkarları dönemler ve siyasi eğilimler ne kadar farklı olsa da Amerikan politikasında tek değişmez olarak kalıyor. Bu tutumu Obama'nın dış politika ekibinin iki önemli ayağı olan eski dışişleri bakanı Madeleine Albright ve ABD'nin eski İsrail büyükelçisi diplomat Martin Indiyk açıkça dile getirdiler. Dolayısıyla gerçekleşmeyecek bir umuda bağlı kalmaya ve imkânsızı istemeye gerek yok; ancak siyasette 'son sözün' olmadığını biliyoruz. Bir sorunun sahibi istediğini gerçekleştirecek güç unsurlarını elde ettiği zaman bu sorunu kazanabilir. Bu açıdan kusur veya ayıp Obama'da değil, gücün sebeplerinde ihmalkâr davranan ve hakkı çekip almayı değil de dilenmeyi seçen 'kendi cemaatimizdedir.'

Mısır gazetesi El Düstur, Mısırlı gazeteci ve yazar, 23 Ekim 2008
 

 

Kaynak: Zaman