İsrail gazetesi Haaretz Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün iki ülke arasındaki gerginliği hafifletmek için bu yılın ikinci yarısında İsrail'e gideceğini yazdı. Haberde Gül'ün İsrail'i aslında ocakta ziyaret edeceği, ancak gerginliğin bunu engellediği bilgisi yer aldı.

İsrail'e giden işadamı Jack Kamhi'nin de, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e Gül'den bir not ilettiği belirtildi. Gül'ün mektubunun İsrail'i ziyaret etme eğilimini içerdiği söyleniyor.

Bu tür haberleri takip edenler, İsrail medyasının gerginliği Türkiye'nin yol açtığı ve özür gerektiren bir durum olarak tasvir ettiğini görür. Türk yetkililerin gerginliğin zirvesinde yaptığı açıklamaların, Gazze saldırısını kınayan insani tutumla, ilişkilerin sürmesindeki ulusal çıkarları ayırdığına işaret etmek gerekir. Hiçbir taraf gerginliği artıran somut bir adım atmadı. İki ülke de iyi ilişkilerin, Türkiye'nin arabuluculuğunun sürmesi için şart olduğunun farkında.

Hiç kuşkusuz, Türkiye-İsrail ilişkilerini onarma ve Türkiye'nin barış girişimindeki merkezi rolünü teyit etme amaçlı Amerikan girişimleri var. ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve Gül'ü araması, bu ülkenin bölgedeki lider rolünü vurgulaması bu yöndeki ilk işaretlerdi.

Obama'nın Ortadoğu temsilcisi George Mitchell'ın Ankara ziyareti de, Türkiye'nin çözüm girişimindeki anahtar rolünü teyit etti. Mitchell Türk rolünü Ankara'nın hem Araplar, hem de İsrail'le iyi ilişkilerine bağladı ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin onarılması gereğine işaret edip, bu rolün benzersiz olduğunu belirtti.

Fakat Türkiye'nin ilişkileri onarmaya çalışan taraf olarak tasvir edilmesi, Erdoğan'ın tutumlarının içeriğini boşaltma, iktidarın bu tutumlardan pişman olduğuna ve girişimde bulunması gerektiğine yönelik bir izlenim verme amaçlı. Haaretz'in haberi birçok soru işareti oluşturuyor.

Gazze saldırısının sonlarında Şarm el Şeyh'te bir zirveye katılan Avrupalı liderler, ardından İsrail Cumhurbaşkanı Ehud Olmert'in çağrısıyla, ateşkese kucak açmak için Tel Aviv'e gitti. Zirveye katılan Gül Tel Aviv'e gidenler arasında değildi. Bu, Olmert'in Türkiye'nin tutumuna tepki olarak Gül'ü davet etmediğinin açık göstergesiydi.

Meşhur Davos oturumunda Peres Erdoğan'a karşı sinirli bir şekilde ve sesini yükselterek konuşarak terbiyesizliğin ve edepsizliğin zirvesindeydi. Erdoğan bir saniye beklemedi, onu katil diye niteleyerek karşı koydu; ahlak, ulusal saygınlık ve insanlık dersi verdi. Davos'tan iki hafta sonra İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi Türkiye'ye Ermeni soykırımı, Kürtler ve Kıbrıs'ın kuzeyinin işgaliyle ilgili iğrenç suçlamalar yöneltti. Bütün bunlara karşı resmi bir İsrail özrü gelmiş değil. İsrailliler üzüntülerini ortaya koyup bunların kişisel açıklamalar olduğunu söylemekle yetindi.

Türkiye Gazze'ye yönelik tarihi ve insani tutumlarıyla Arap, İslam dünyası ve uluslararası çevrelerde takdir ve saygınlık kazandı. Türkiye'nin en güçlü olduğunu ve İsrail'in Türkiye'ye muhtaç olduğunu sürekli söyledik. Dolayısıyla Türkiye'nin arabuluculuk rolünü sürdürmeye hazır olması özür kokusu taşıyan bir adımla gelmez. Asıl özür dilemesi gereken bir taraf varsa o da İsrail'dir. Türkiye kimsenin kendisine şantaj yapmasına veya tutumlarını kurutmasına izin vermemeli. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 2 Mart 2009)

Kaynak: Radikal