İnsanın alanının daraltıldığı, öneminin azaldığı vasatta huzurun varlığı tartışmalıdır. İnsanın kendini gerçekleştirmesi, aynı zamanda, dünyaya yapacağı katkıdan geçtiği düşünüldüğünde, çok boyutlu ve tevarüsle sorun sırtlanmış bir hayattan söz etmiş oluruz.

Olup biten her şeye sessiz kalıp hayatı şahsi çıkar ötesine taşımadan yaşamak, vicdanın susturulmasıyla belki mümkün hale gelebilir. Bu durumda insan mutluluğu bedensel hazlardan ibaret görür.

Donanım bakımından insan kendini yüceltebilen ve alçaltan mahiyete malikken, hangisini kullanacağına ilişkin kararı, onun iradeli varlık olarak imtihan içinde olduğunu, tercihlerinden sorumlu olacağının işaretidir.

Yakından uzağa akıp giden hayat içinde yanlışlar, doğrular; el atılacak sorunlar, sözle eylemle itiraz edilecek ne varsa hepsine, bedensel hazların bozulmaması adına sessiz kalmak da bir çabayı gerektirir. Diğer bir ifadeyle alçalmaya geçmek, vicdanı susturmak da bir çaba ister. İnsanlığın anlamından çıkmanın bu kadar olmaması, insanın içinden türeyen soruları susturması bir sürece mebnidir.

Bir toplu taşıtta bir araya gelen çehreler arsında fark yok gibidir. Ta ki bir olay çıkana kadar. Kuvvetli fırtına çıktığında can yelekleri paylaşımında ruh fotoğrafları ortalığa saçılır, ancak o ortamda bunu sakin bir seyirle izleyecek kimse bulunmaz. Şairin dediği gibi; İyi ki bilmiyor kalabalıklar yağmura bakmayı cam arkasından /İnsandan insana şükür ki fark var /Birine cennetse birine zindan/ İyi ki bilmiyor kalabalıklar. (S. Karakoç)

İman etmenin önemi, alametifarikası da böylesi ortamlarda açığa çıkar. İman ehlinin mutluluk kavrayışı oldukça geniş ve işlevseldir.

Mümin her konumda insanlara faydalı olmayı murad etmiş biridir. Zengin, fakir, statü sahibi oluşu veya olmayışı onun bu konumlanışını etkilemez. Bu durum imanın teorik bilgiden farklı boyutunu izah etmede anlamlıdır.

İman amele dönüşürken irfana kapı aralar, rızaya muhatap olur ve aynı zamanda hayata güzellik ve iyilik eklemiş olur. İnkar bahsinden bakıldığında mümin olmanın zorluğundan söz edilebilir ancak, temiz aklın ve selim bir kalbin hayata hayırla dokunuş yapmadan durması kolay değildir.

Ahirete tek başına huzura çıkacak insanın imtihanı, başkaları ile ilişkisi üzerinden hesaba dahil olacağı düşünüldüğünde, Müslüman için her an ve mekan hasat alanı olarak ortaya çıkar.

Hayat lahza lahza açalır önümüze. Her an yeni bir algı ile değerlendirmeye açıktır ve iyilik parmak uçlarımızda akmayı beklemektedir. İmkanımızı katkı yöntemimizi seçmek, bahşedilmiş özelliğimizle güzel günlerin yoluna çiçekler ekmek...

"Hikmetle güzel sözle..."

Ancak amacı olanın hedefi olabilir.

Amacı olan insan, kendini tanıyıp sefere çıkarmak arzusu duyar. Bir başkası adına mücadele edenler, dünyevi çıkara dayanmadan sefere çıkanlar, güçlerini içlerinden; ibadet aşkından alırlar.

Dünyayı güzelleştirme potansiyeli, yarına sahip olma imkanı onların elinde olacaktır. Yeter ki amacı diri, hedefler sahici olsun.

İnsanın yetim duruma düşürüldüğü ve heveslerinden mahkum edildiği bir zamanda onu düştüğü yerden kaldıran, ona ait olduğu değeri hatırlatan bir söyleme ihtiyaç var. Vaktin ihtiyacını kuşanmak önce.

İnsanı ihmal etmeden, varlığını gerçekleştirmede adına mücadele vermeden, kapılar açılmayacaktır.

İnsanı içeri alacak, teklifi sunacak ortamı hazırlamak, şu anda savunma konumunda bulunsa bile, varoluş düzeyinde hakim konumda olduğu unutulmamalı.

İman, zulümden beri oluşun ifadesi olmanın yanında, insanlığa muştu taşıma ödevini de içerir.