Anayasa Mahkemesi (AYM), Hak ve Özgürlükler Partisi'nin kapatılmasına dair davada 29 Ocak 2008 tarihinde kararını vermişti; gerekçeli karar önceki gün (1 Temmuz) Resmî Gazete'de yayımlandı.
Karar ve gerekçesi, siyasi parti kapatma davalarıyla ilgili olarak AYM'nin ümit verici bir gelişme içinde olduğunu göstermektedir. Her ne kadar, kapatma yönünde oy kullanan üyelerin sayısı daha fazla (6) ise de, kapatma kararı çıkacak çoğunluk bulunamamıştır. Kapatma lehinde veya aleyhinde oy kullanan üyelerin gerekçe ve değerlendirmeleri de temel tartışma çerçevesinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hak ve Özgürlükler Partisi'nin kapatılması davası 14 Mart 2002 günü açılmıştır. Dava gerekçesi, parti tüzüğünün ve programının bazı bölümlerinin Anayasa'nın başlangıç kısmı ile 2., 3., 14. ve 68. maddelerine ve Siyasi Partiler Kanunu'nun ilgili hükümlerine aykırı olmasıdır. Anayasa'nın 69. maddesine göre, siyasi partiler, sadece "eylem"leri sebebiyle değil, tüzüklerinden dolayı da kapatılabilmektedir. İddianameye göre, "... davalı partinin tüzük ve programında, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde kültür, ırk ya da dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunun ileri sürüldüğü, böylece Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla azınlıklar yaratarak ulus bütünlüğünün bozulması amaçlandığından, parti tüzük ve programı, Siyasi Partiler Yasası'nın 81. maddesinin (a) ve (b) bentlerine aykırılık oluşturmaktadır." İddianame ile parti tüzüğü ve ilgili anayasa hükümleri karşılaştırıldığında, metinleri Sayın Başsavcı'nın anladığı gibi anlamak zarureti bulunmamaktadır. Her okuyan farklı anlamlar çıkartabileceği gibi, sonuçta anayasaya aykırılık meselesi de bir yoruma dayandırılacaktır. O halde, anayasa yargısında, özellikle de siyasi parti kapatma davalarında "yorum"un ne kadar zaruri ve önemli olduğunu belirtmek gerekir.
Yorum farklılıklarının da ötesinde, siyasi partilerin kapatılması davalarında uygulanacak hukuk kurallarının tartışıldığını da görüyoruz. Sayıları kapatma kararını vermeye yeterli olmasa da, çoğunlukta kalan üyeler, "... Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesiyle çeliştiği ileri sürülen "iç norm" bir yasa kuralı değil, Anayasa hükmüdür. Dolayısıyla, Anayasa'nın 90. maddesinin davada uygulama kabiliyeti yoktur. ... Anayasa Mahkemesi'nin bu somut Anayasal kurallar dururken, yorum yoluyla doğrudan AİHM içtihadını esas alarak hüküm tesis etmesi söz konusu edilemez." görüşünü benimsemiş, uluslararası hukuk normlarına değil de, iç hukuk kurallarına dayanmayı tercih etmişlerdir. Diğer üyeler ise, uluslararası hukuk kurallarını iç hukuk kurallarıyla birlikte ele alıp değerlendirmişlerdir. 2004 yılında Anayasa'nın 90. maddesinde yapılan değişikliğin de tam anlamıyla tartışmaları sona erdirmediğini böylece görmüş oluyoruz.
Siyasi parti kapatma davalarında en önemli sorun, kapatma sebeplerinin ve kriterlerin somut ve tartışılmaz bir şekilde ortaya konulamamış olmasıdır. Bunda AYM'nin de kabahati bulunmakla beraber, yine de asıl ihmalkarlık yasama organınındır. AYM, getirilen somut sebep ve kriterleri keyfi olarak yorumlamış, karar vermesinde engel gördüğü hukuk kurallarını iptal ederek devre dışı bırakmıştır.
Sayın Başsavcı'nın basına yansıyan sözlü açıklamalarında ve esas hakkındaki mütalaasında da görüldüğü üzere, siyasi parti kapatma davalarında, kapatma sebepleri, yargılama usulü, karar ve kararın sonuçları bakımından genel hukuk sistemiyle, hatta mantıkla çelişen yaklaşım ve uygulamalar, tutarsızlıklar görülmektedir. Sayın Başsavcı'ya göre, bir siyasi partinin üye ve temsilcilerinin aslında suç teşkil etmeyen söz ve davranışları parti için kapatma sebebi olarak görülebilmektedir; parti üyesi milletvekillerinin mutlak dokunulmazlık / sorumsuzluk kapsamında kalan TBMM'deki görüş ve oyları kapatma davasında delil olabilmektedir; kapatılmaya sebebiyet verdiği için milletvekilliği düşen partililerin kişisel savunmalarının alınmasına bile gerek görülmemektedir. Hatta, tekzip edilen haberler, henüz devam eden davalardaki ithamlar, beraatle sonuçlanan mahkeme kararları bile kapatma kararının dayanağı olabilir, olmalıdır. Eğer bu kabuller esas alınırsa, böyle bir belirsizlik içinde siyaset yapmanın imkanı kalmayacaktır; köşe yazarlarının, akademisyenlerin, herkesin ifade edebileceği, suç da teşkil etmeyen görüşler siyasetçiler tarafından dile getirilince kapatma sebebi olabilecekse; TBMM'de açıklanan görüş ve kullanılan oylar her türlü hukuki müeyyideden uzak tutulmuşken, kapatma sebebi olabilecekse demokratik siyasi hayat nasıl yürütülecektir? Hepsi bir yana, parti kapatma gibi çok ağır bir müeyyideye uygun vasıf ve ağırlıkta, ikna edici deliller neden yoktur?
Hukuk kurallarıyla ilgili bu önemli sorunun yanında, AYM'nin kapatma davalarındaki tutumu da ciddi sorunlar taşımaktadır. Siyasi partilerin kapatılması konusunda yetki AYM'ye verilirken, bir güvence oluşturmak amaçlanmaktadır; halbuki Türkiye'de, yetkinin başka mahkemelerde olması halinde, hukuk kurallarına bağlılık sebebiyle verilemeyecek kararlar, AYM tarafından kolaylıkla verilebilmektedir. Kapatma konusunda AYM'nin yetkili olması, bir güvence yerine risk oluşturmaktadır. Bu temel çıkış noktasının, AYM'ce daima hatırda tutulması gerekir. Bununla bağlantılı olarak, tüzükler, parti programları ile partililerin söz ve eylemleri sonuçta siyasi bir faaliyet olması hasebiyle, AYM tarafından değerlendirilirken, takdir yetkisinden çok sadece teknik hukuk kurallarına bağlı kalınmaya çalışılmalıdır. AYM, hukuk kurallarındaki eksiklikleri de, özgürlükler, demokrasi ve hukuk devletinden yana doğru bir tutumla aşabilir. Siyasetin aktörlerinden biri olmak tehlikesini bertaraf etmek ve siyaseti hukukileştirmek ancak bu şekilde sağlanabilir.
AYM'nin Hak ve Özgürlükler Partisi ile ilgili kararı, siyasetin alanını genişletici ve siyasetten uzak durmayı benimseyen isabetli bir karardır. Anayasa değişikliklerinin iptali ile ilgili kararın unutulması gereken bir "kötü" hatıra olarak tarihe intikal etmesi, hukukun üstünlüğünü esas alan kararların sayısının çoğalmasına bağlıdır. Siyasetçiler de, yargıçlar da geçicidir; kalıcı olan anayasal kurumlardır, onların saygınlığıdır.
Kaynak: Zaman