Geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye ile Hollanda arasındaki ticari ve diplomatik ilişkilerin 400. yılı kutlamalarını resmen başlatmak üzere Hollanda'yı ziyaret etti.
Ziyaret medyada geniş yer buldu ve birçok gözlemci tarafından başarılı olarak nitelendi. Hollanda hükümeti, yeni ekonomik ve diplomatik güç odağı olarak nitelenen Türkiye'ye saygısını göstermek için elinden geleni yaptı; kraliçe, Cumhurbaşkanı'yla günler geçirdi ve göz kamaştırıcı bir resmi ziyafet verdi. Her iki ülkeden iş insanları arasında pek çok yararlı bağlantı kurulduğundan da kuşkum yok.
Fakat üç günlük ziyaretin üzerinde her daim gezinen bir kara bulut da vardı: Başbakan Rutte'nin merkez sağ hükümetine dışarıdan destek veren aşırı sağcı Özgürlük Partisi'nin lideri Geert Wilders'in, Hollanda ile Türkiye arasındaki yakın ilişkilerine karşı yüksek sesle dile getirdiği itirazlar. Ziyaret öncesinde ve esnasında Wilders beklendiği gibi, Türk heyetini tenkitler ve hakaretlerle rahatsız etmek, hem Türk misafirlerin hem Hollandalı ev sahiplerinin keyfini kaçıracak bir ortam yaratmak için elinden geleni ardına koymadı.
Asıl sürprizler ise Cumhurbaşkanı Gül, ülkenin en güneyindeki Limburg bölgesini ziyaret ettikten sonra perşembe günü Hollanda'dan ayrılırken başladı. Bu ziyaret sırasında kraliçe ve Cumhurbaşkanı, Muhafazakâr Liberal Parti (VVD), Hıristiyan Demokratlar ve Özgürlük Partisi'nden oluşan bölgesel yönetimle bir araya geldi. Wilders'in partisinin iki temsilcisi sonunda akşam yemeğine katılmaya karar verdi, halbuki ilk başta Cumhurbaşkanı Gül'ün bulunmasını gerekçe gösterip katılmayacaklarını söylemişlerdi. Bu ikircikli tutum, diğer partilere mensup mesaidaşlarını çileden çıkardı ve Özgürlük Partisi içinde de hararetli tartışmalara yol açtı. Bir gün sonra, cuma günü, Limburg'daki Hıristiyan Demokratlar birdenbire, Wilders'in bölgedeki temsilcilerinin bu tür ayak oyunlarından bıktıklarını açıkladı. Bu saçma sapan tavırlarıyla Limburg'un imajına zarar vermiş ve Türkiye'den gelen ziyaretçileri gücendirmişlerdi. Böylece daha fazla gürültü koparmadan Özgürlük Partisi, popülistlerin temsil edildiği tek bölgesel hükümetten atıldı.
Bir gün sonra bu iktidara veda süreci vites büyüttü ve Wilders, beklenmedik şekilde, Avrupa'nın bütçe açığı standartlarını karşılayacak bütçe kesintilerini formüle etmeyi amaçlayan müzakerelerden çekildi. Bu, iktidardaki koalisyonun parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmesi anlamına geliyordu; pazartesi günü Başbakan Rutte, istifasını vermek zorunda kaldı. İki gün içinde Wilders hem ulusal hem bölgesel anlamda masadaki yerini kaybetmiş oldu.
Bu, Hollanda'da son derece karmaşık bir durum yarattı. Ya haziranda ya da yaz tatilinden sonra, eylülde erken seçimler kaçınılmaz. Fakat bu süreçte Hollanda'nın Brüksel'deki Avrupa Komisyonu'na 2013'te azami yüzde 3 bütçe açığının altında kalabilmek için hangi bütçe kesintilerini ve reformlarını yapmayı planladığını gösteren bir bütçe taslağını gecikmeden sunma mecburiyeti ortadan kalkmış olmayacak. İronik olan şu: Birkaç ay önce, AB'nin İtalya ve İspanya gibi zor durumdaki güney üyelerini düşünerek, bu son derece katı ve esnek olmayan Avrupa standartları için Almanya ile birlikte bastıran Hollanda'nın ta kendisiydi. Şimdi Hollandalılar, kendi kurdukları tuzağa düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Parlamentoda seçimler yapılana ve yeni bir hükümet kurulana dek böyle bir öneriyi desteklemeye istekli bir çoğunluğun yokluğunda, makul bir 2013 bütçesi için gereken kriterleri nasıl karşılayacaksınız?
Gül'ün ziyaretine ve Hollanda'da geçirdiği günleri takip eden çarpıcı gelişmeler silsilesine geri dönelim. Hafta sonunda, Hollanda'daki bazı Wilders karşıtı köşe yazarları ve blogcular Wilders'in Türkiye Cumhurbaşkanı'na dair tahrikleri ile ikbalden düşüşü arasında bağlantı kurdu. Birçoğu Gül'ün ziyareti için müteşekkirdi; kısa süre sonra tekrar gelmesini umut ettiklerini, çünkü ziyaretinin siyasi etkisinden gayet memnun kaldıklarını ifade ettiler. Görünüşe göre, can düşmanının tek bir ziyareti Wilders için başa çıkılamaz sorunlar yaratmaya yetmişti. Bazıları da Türkiye'nin Wilders'in kariyeri üzerindeki zehirli etkisine atıfta bulundu. İlk olarak Wilders VVD'den 2004'te ayrılıp kendi partisini kurduğunda bunun sebebi, partinin Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren tutumuna kuvvetle karşı çıkmasıydı. İkinci olarak Türkiye-Hollanda ilişkilerinin 400. yılı kutlamalarını karıştırma gayretleri tamamen ters tepti. Zarar gören Gül değil, Wilders'in kendisi oldu ve ağır yara aldı. Bazıları buna İlahi adalet diyecektir.
Nihayet, ünlü bir yorumcu, güçlü bir mizahi dille "Türklerle uğraşmaya gelmez" sonucuna varıyordu. Bunu yaptığınızda ne olduğunu görüyordunuz. Wilders'in düşüşüne, Abdullah Gül'ün nihai intikamı denebilirdi.
[email protected]
Kaynak: Zaman