Irak'ın ABD tarafından işgalinin dördüncü yıldönümüyle birlikte dürülen sayfaların sırları tekrar açılıyor, tarafların tutumları ve savaşın birçok düzlemdeki sonuçları yeniden gözden geçiriliyor. Şu günler ayrıca, Türkiye meclisinin Amerikan güçlerinin savaşta Türkiye topraklarını kullanmasına ve Türk askerlerinin de Irak'a girmesine karşı çıktığı 1 Mart tezkeresinin de dördüncü yıldönümü. O sıralarda, Irak'taki Türk çıkarları konusunda ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlara rağmen savaşa katılmayı reddeden Türk kararının doğruluğuna dair tartışmalar patlak vermişti. Türkiye'nin, Irak savaşına katılmaması sonucu kaşla göz arasında, PKK'yı sürmek için Kuzey Irak'a girme özgürlüğü ve Iraklı Kürtlerin üzerindeki Türk askeri varlığı gibi bir dizi kozunu ve güç unsurlarını kaybettiğini gördük.Zaten anayasaya aykırıydı Kerkük şu an Saddam sonrası Irak'ta Kürdistan bölgesinin parçası olmak üzere. Bunların yanı sıra, Irak savaşı nedeniyle Türk-Amerikan ilişkileri ilk kez bu derece bozuldu. İlişkilerdeki gerginlik, bütün 'cerrahi' çabalara rağmen sürüyor. Yalnız o döneme ilişkin bütün değerlendirmeler arasında dehşet uyandıran konu, iktidardaki hâkim AKP'nin lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Mart 2007'deki açıklamaları. Bir Türk televizyonunda birkaç gün önce yayımlanan söyleşide Erdoğan, 1 Mart tezkeresiyle verilen kararın doğru olmadığını, Türkiye'nin bu nedenle Irak'ta denklem dışı kaldığını belirtti. Erdoğan dersler alınması ve aynı hataya düşülmemesi gerektiğini de ifade etti. Görünüşe göre Erdoğan pişmanlık duyuyor. Gerçi başbakan bu pişmanlığı ilk kez ifade etmiyor; geçen yaz da bu yönde konuşmuştu. Bir siyaset adamının hatalardan ve doğrulardan yararlanarak siyasi yaklaşımını yeniden değerlendirmesi de ayıp değil. Erdoğan bu eleştirel tavrıyla belirginleşen isimlerden biri; hatta İslamcı Türklerin ruhani rehberi ve önde gelen lideri Necmettin Erbakan'ın izlediği yöntem üzerindeki değişimin de babasıydı. Fakat ben içeride özgürlük, dışarıda da Arap ve Müslümanlara açılmayı amaçlayan yeni yöntemi de dahil AKP'nin eğilimlerine destek veren birçok Arap ve Müslüman'dan biri olarak, Erdoğan'ın son açıklamalarını itiraz etmeksizin okuyamıyorum: Öncelikle, Irak savaşına ABD'yle birlikte katılarak Türkiye, hem kendi yasalarını hem de uluslararası hukuk ve meşruiyeti çiğneyecekti. Zira ABD Irak savaşını, BM Güvenlik Konseyi'nin ve Türkiye'nin de üyesi olduğu NATO'nun onayını almadan başlattı. Bu durum, ülke dışına asker göndermek için uluslararası meşruiyeti şart koşan Türkiye Anayasasına da aykırıydı. Türkiye mesela, 2007 yazında Lübnan'a güneyine uluslararası bir karar çıktığı için, meclisinin de onay vermesi sonrası asker gönderdi. Acaba Erdoğan Irak savaşına katılsaydı, Türkiye'nin uluslararası hukuka karşı çıkan ülkeler listesinde yer almasını kabul eder miydi? İkincisi, bazı Arap ülkeleri Irak'a yönelik ABD saldırısına destek verdiyse bu onların sorunu. Burada bizi ilgilendiren nokta, Türkiye'nin bazı Arap rejimleriyle ilişkisi değil, Araplar ve Türk halkı arasındaki ilişki. Zira Türkiye, Irak gibi önde gelen bir Arap ülkesinin işgaline uluslararası meşruiyet çerçevesinde bile katılsaydı ne olurdu? Bu durum, Türkiye'nin Musul ve Kerkük'e dair niyetlerine yönelik kuşkuları körüklemez miydi? Halklarımız arasındaki ilişkileri sıfır noktasına indirmez miydi? Erdoğan Türkiye'nin Irak savaşına katılmama kararına yönelik Arap takdirini çok iyi hatırlar. Acaba Erdoğan bu açıklamalarla, kendisine yönelik bu olumlu tabloyu silmek mi istiyor?Kürtler değil ABD kınanmalı Son olarak, varsayalım ki Türkiye savaşın başında Amerika'yla birlikte Irak'a girdi. Peki Erdoğan Irak kan gölüne dönüşmüşken askerlerinin başına neler geleceğini düşünmüyor mu? Savaşa katılan ülkelerin Irak'taki askeri açmazlardan çıkmak için yol aradığını görmüyor mu? Türk askerleri Kürtler, Şiiler hatta Sünnilerle çatışmayacak mıydı? Hem, o sıralarda Türk basınında da yer almıştı, Iraklı aşiret liderleri, Amerikan işgal güçlerini destekleyerek Irak'a girerlerse Türk askerlerinin başlarını kesecekleri tehdidinde bulunmuştu. Bush yönetiminin Irak'taki savaşı Ankara'nın aleyhine sonuçlar doğurduysa bunun sebebi Türkiye'nin savaşa katılmaması değil, Irak ve bölgedeki Amerikan politikalarının Türk çıkarlarıyla zıtlaşmasıdır. Dolayısıyla, PKK savaşçılarını koruyan Washington'ın kınanması gerekir. Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olduğuna yönelik tutumumuz bir yana, Kürt devletini kuran ve Kerkük'ü Irak Kürdistanı'na katmak isteyen ABD'dir.Kürt sorununa eşitlikçi çözüm Erdoğan'ın ve genel olarak Türkiye'nin savaşın ve savaşa katılmama kararının yarattığı bu üç sonuca yönelik şikâyetlerinin esas kaynağı, Türkiye'nin kendi Kürt sorununun çözümünü amaçlayan, Kürtleri diğer herkesle eşit gören, onları Türkiye'nin bir parçası kılan resmi bir bakış açısı ve köklü çözüm geliştirmemesiyle bağlantılı. Hayır, sayın Erdoğan pişmanlık duyma. Araplar olarak senin pişmanlık duymanı istemeyiz. Savaşa katılmamak, tarih, coğrafya, komşuluk ilişkileri ve İslam açısından yüzde yüz doğru bir karardı. Ortaya olumsuz sonuçlar çıktıysa da, sebepleri başka bir yerde ara. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 12 Mart 2007)